“Hayırlı uğurlu olsun” diye söze başlayıp, ilk sorumu sorayım:
Kimin, kime göre barış günü bu? Ben söyleyeyim: “Tuzu kuru, yarınlarından emin, geleceği güvencede, sosyal, ekonomik, özgürlük ve insan haklarından yararlanan halkların barış günü olabilir.”
Keyifleri bozulmasın, “Her gün bayram olsun” diye şarkılar düzenleme gereği duymayan toplumların barış günü olabilir.
Helal olsun! Onlar kutlamayacak da ben mi kutlayacağım? BARIŞ: Sihirli, gizemli ve de ülkemizde zor yaşanan bir kavram. Vatandaş sen kendinle barışık mısın? Eşinle, ailenle, çocuklarınız ve büyüklerinizle barışık mısınız? Sokaklar bir barış alanı da gezip eğlenip, güven içinde evinize dönüyorsunuz da onun barış günümü. Bakkalla, kasapla, manavla, yollar ve trafikle barışık mısınız?
Ya keseniz? Yani para cüzdanınızla aranız nasıl? Amirlerinizden, işverenlerinizden haklarınızı alabiliyor, güler yüz görüyor musunuz?
Herkes patlamaya hazır bir bomba gibi, gerilmiş bir ortamda yaşadığınızın farkında mısınız. Bu durumda nasıl barış günü kutlayabilir ve ona inanabiliriz.
İşte Orta Doğu ve dünyanın pek çok Müslüman ülkelerinde, barış gününde kelleler kesilerek kutlanıyor. Evler, insanlar bombalanarak öldürülürken, onlar ve biz nasıl barış gününü kutlayabiliriz.
Kim çizgi bu planı? Kim hazırladı bu haritayı? Barış içinde yaşayan insanlar bugünleri kutlarken, bizler huzursuzluk uçurumun kıyısında: “Nerede o eski bayramlar” diye şarkı söylemekten başka ne yapabiliriz? Bunlar ve saymadığım barış gününüz! kutlu olsun demeye dilim varmıyor. Kusura bakmayın. Gözlerinizi yukarılara kaldırın, yüce makamlar ve saraylardan barış günleri dileyin. Bu bile bir umuttur eğer duyan olursa!…
Haber Revizyon Dergisi Eylül 2015