Dünyanın neresinde olursa olsun, özellikle gençlik yıllarında insanlar her türlü yasak ve baskılara ve de ölüm tehliklerine karşı cinsel işlevlerini sürdürmenin yollarını ararlar.
Kandaki hormonlar, kimyasal maddeler amacı soyların sürmesine yönelik bu ilişkiyi yerine getirmeye doğuştan programlıdırlar. Tıpkı arıların bal için gittiği çiçeğin tozlaşmasını sağlamaları gibi. Bu görevler Tanrının ve doğanın hem kuralı hem de buyruğudur.
Bırakın gençleri, nice koca adamların da bu uğurda neleri göze aldıklarını biliyoruz. Öte yandan kendimizi kandırmak vicdanımızı aklamak içinde buna alınyazısı, şeytana uyma, çılgınlık, aklın iradenin iflası gibi sebepler uydursak da altındaki ana motifi görmek zorundayız. Ayrıca bu bizim insanlık görevimiz.
Üremek ve soyların sürmesi için bu tür eylemlerin tek boyutlu değerlendirilmemesi gerekir.
Bu eylemlerde kimi genç kızlarımızın da gebe kalmaları tam bir şanssızlık.
Peki gebe kaldıklarında bu yavrularımız ne yapacaklar? Ortada baba yok, sorumluluk tamamen genç kızın omuzlarında ailenin yardım sağlaması bir yana kızını katletmesi, kızın lekelenmesi suçlamalarına dayanabilmesi dışında toplumun bombardımanları başlar. Kendi canını kurtarmak için çocuklarını camii havlularına ya da karakol kapılarına bırakma durumlarında yorum anonim olarak medyaya “canavar anne” suçlamalarıyla yansır. Oysa kızımız anne olmuştur en azından içlerinde annelik yeni taşıdıklarından yaptıkları eylemin ne denli bilincindeydiler konusu da düşünülmeli ayrıca gene bu konuda çoğu zaman pamuk ipliğine bağlı irade denilen gücü aslında iflasın eşiğinde olduğu da unutulmamalıdır.
Bu kızları gebe bırakan babalar, sonra ortadan kaybolanlar neden canavar baba olmuyorlar. Olaydan sıyrıldıktan sonra erkeklerde olan çapkınlık genleriyle hangi denizlere yelken açıp balık avlıyorlar!…
Bu tür kazaya uğramış bir genç kız kürtaj yaptıramaz, çünkü yasak. Yolunu bilmez para bulamaz. Ailesinden yardım isteyemez, ya çocuğuyla birlikte onu canlı canlı gömerler. Gene çoğu aile, kızı okuldan alırlar ve bu kızların bir bölümü kurbanlık koyunlar gibi kolay koca bulamadıklarından kuma olarak başlık parasıyla birilerine verilirler. Bu olay hepimizin ruhunu ve vicdanını sızlatmalıdır. Çünkü böyle bir suç da toplum olarak hepimizin payı vardır. En azından ben bu yapının harcını çok iyi biliyorum ve bu olay bizim kızımızın başına da gelseydi ne olurdu diye düşünmemiz gerekir.
Bebekler ölmesin, anneler yaşamları boyunca vicdan azabından ölüp ölüp dirilmesin evlendiklerinde çocukları doğduğunda bu ilk çocuğunun acılarını yaşam boyu çekmesinler. Çünkü kadınlar Tanrının yeryüzündeki yaratıcı ırgatlarıdır. Erkekleri ise günü birlik işçilerdir.
Aklıma gelen formül şu: Bu tür kızlara ve kadınlara yardım kurumu kurulsun. Gizlilik kuralları içinde bu madurlara yardım eli uzatsınlar. Onları deşifre etmeden topluma kazandırsınlar, yeniliyorum çocuklarda ölmesin, bizler de sevecen ve çağdaş toplum olmanın gururuyla akşam yatağımıza daha rahat uzanalım.
Bu düşüncemin gerçekleşmeyeceğini bilecek kadar aklım başımda. Ben burada tarihe bir not düşüyorum, önemli olan bu. Bundan 50 yıl önce ceza evindeki: Mahkumların eşleriyle birliktelikleri sağlansın”. Önerimi çok yönlü bir araştırmayla Ankara da toplanan Nerö-Psikiyatri Kongresinde bildiri olarak sunmuştum. Tam 45 yıl sonra bu konu gündeme geldi projeler hazırlandı, unutulmasın ki kimi zaman çorbada bir tutam tuz o çorbanın tadı tuzu olur.