Eşcinsellik çoğu kez doğal olana aykırı, üzücü bir süperego olarak ortaya çıkar. Toplumumuzun geleneklerine karşı geldiği için en uygun koşullarda bile toplumsal güçlüklerle karşılaşmak zorundadır, üstelik erkekler için eşcinsellik çoğu zaman yasalara aykırıdır. Erkeklerin homoseksüel ilişkileri çoğu ülkede yasalarla önlenmiştir. Oysa kadınlar arası eşcinselliği yasaklayan kurallara rastlanmamaktadır.
Eşcinseller cinsel doyumu, hayal güçlerinin ve bilinçlerinin elverdiği ölçüde elde ederler. Eşcinsellik her iki cinste de görülür. Bu görülme ya açıktır, belirlidir ya da ortaya çıkmamış, saklı bir biçimdedir. Açık olduğu zaman sevişme doğal sonuçtur. Eğer gizli, fakat bilinçli bir biçimdeyse, birey, eşcinsel ilişkiden, kendi vicdanına ve topluma duyduğu saygıyı yitirmemek için kaçınmaya çalışmaktadır. Fakat eşcinselliğin gizli, bilinçsiz ve hatta kişinin kendisinde bu tür istekler bulunduğunun farkında almadığı durumlarda, doyum, yerini değiştirme, ruhanileşmeye çalışma şeklinde elde edilir.
Kadın ya da erkek, herkes bilinçsiz olarak eşcinsel isteklere sahiptir. Genellikle bu istekler, iyice bastırılmışlardır ve bir sorun yaratmazlar. Ama bazı insanlarda öylesine güçlüdür ki, bunların ortaya çıkmasını önlemek için, kişi sürekli bir uğraş içinde olmak zorundadır ve bu da onda nedenini bulamadığı devamlı bir karışıklık yaratır. Böyle bir durumun bilince çıkmasını önlemek için, yapılacak son korunma, çoğu kez bir akıl bozukluğu olarak görülür. Bu bozukluklar «paranoid» tipte ortaya çıkarlar, homoseksüel isteklerin bastırmaya çalışılması sonucudurlar.
Eşcinsellerin, kimyasal bir değişiklik gözlenmemiş bile olsa heteroseksüel erkeklerden biyolojik olarak farklı yapıda oldukları söylenir. Her erkeğin kanında hem dişi hem de erkek hormonları bulunmaktadır. Yalnız normal erkeklerde erkek hormonları dominanttır.
Denemeler göstermiştir ki, belli bir grup erkekte dişi hormonları baskın olmakta, bu da eşcinselliği doğurmaktadır. O zaman bunun karşıtının kadınlarda görüleceği düşünülebilir. Son görüş, tam anlamıyla kesinlik kazanmamıştır, bu nedenle de farklı hormonların kişilere verilmesiyle eşcinsellik yaratılacağı düşünülemez. Yine de ikizler üzerinde yapılan çalışmalar eşcinsel erkeklerin, biyolojik olarak heteroseksüel erkeklerden ayrı olabileceğini saptamıştır. Monozygotik ikizlerde (aynı yumurtadan oluşan ikizler), eğer ikizlerden eşcinselse, aynı şekilde ötekinde de eşcinsellik görülmektedir, öte yandan bir homoseksüelin dizygotik ikizinde (ayrı yumurta ikizi) eşcinsellik çok enderdir. Bu çalışmalar, bazı durumlarda eşcinselliğin, biyolojik nedenlere dayandırılabileceğini ortaya çıkartmaktadırlar. Bu yüzden de bazı eşcinseller, onları adaletsizce, bu tür dertli bir duruma getirdiği için, doğaya küskündürler.
Eğer eşcinsellerin gelişim tarihçeleri incelenecek olursa, onları kabaca dört grupta toplamak mümkündür
Kişi çocukluğunun çok erken çağlarından itibaren garip cinsel davranışlar (kız kardeşinin elbiselerini giymek gibi) gösterebilir. Bu tür erkek çocuklar, büyüdüklerinde oldukça kadınsı bir görünüm kazanırlar ve davranışları kadıncadır.
Başka erkekler tarafından küçümsendikleri için bir erkeğin bunlardan hoşlanması zordur. Kendileri eşcinselliklerini saklama isteğinin verdiği huzursuzluk ve rahatsızlık içindedirler. Kadınlar ise onlardan ya nefret ederler, ya da onlara anlaşılması güç yaratıklar gözüyle bakarlar.
Bu tür eşcinseller, genellikle diğer bir erkeğin açık ya da gizli eşcinsel olup olmadığını gayet iyi sezerler. Buna benzer gelişime eş örneklerle kızlarda da rastlanır. Ama yukarıda anlatılan, çocukluk çağına ait gariplikler her zaman eşcinsellikle sonuçlanmazlar.
Bazı durumlarda gelişigüzel davranışlardır, bazen ise transvestizm ya da transeksüalizme dönüşürler. Bir kere daha hatırlanması gereken şey, çocukların meraklı, denemeler yapma isteği ile dolu varlıklar olduğudur. Bu yüzden onların karşı cinsin giysilerini giymeleri, ara sıra eşcinsel olarak nitelendirilebilecek oyunlar oynamaları, denemeler yapmaları muhakkak eşcinsel olacaklarını belirlemez.
Bazı erkekler vardır ki (aynı şey kadınlarda da görülür) büyüyene değin normaldirler, sonradan şaşkınlık ve arzuyla farkına varırlar ki, erkekler onları kadınlardan daha fazla ilgilendirmektedirler.
Çocukluk çağlarından kalma böyle bir durumu yaratacak hiçbir belirti de yoktur.
Üçüncü grup eşcinsellik, cezaevleri, uzun deniz yolculukları, yatılı okullar gibi kadınların bulunamadığı yerlerde ortaya çıkmaktadır. Libido (cinsel yaşam enerjisi) arttıkça, insanlar cinsel objelere karşı giderek daha az titiz davranmaya başlarlar ve eğer arzuladıklarını bulmaları olanaksızsa, ne varsa onunla yetinmeye çalışırlar. Bir erkeğin yolda yanında yürütmek istemeyeceği bir kız, Pasifik’te bir adadaki tek kadın olursa, güçlü libido gerilimlerinin ortaya çıkaracağı olağanüstü bir güzele dönüşür.
Marijuana (bir tür uyuşturucu) ile yapılan denemeler göstermiştir ki, normal bir erkek bile, libidosu yeterli uyarımı aldığı zaman eğer ortada başka bir obje yoksa köprü fenerlerini öpmeye kalkışabilir. Bu durumda ortada kadın yokken cinsel doyum için erkeklerin kendi cinslerine dönmeleri şaşılacak bir şey değildir. Aynı şey kadınlar için de geçerlidir.
Bir kızın ya da erkeğin açık eşcinsel olmasını sağlayan dördüncü yol ise, iğfal edilmesidir. Yatılı okullarda (kızlar ya da erkek çocuklar için) bu tür iğfal etmeler hiç de az rastlanan olaylar değillerdir. Bazı eşcinselleri bu yolla oluşmuşlardır.
Her iki cinsin eşcinselleri arasında dört tür âşık görülür. Erkek olarak davranan erkek, dişi olarak davranan dişi, dişi olarak davranan erkek ve erkek olarak davranan dişi… Bu arada kuşkusuz karışık durumlar da ortaya çıkmaktadır. Her iki şekilde de davranabilenler olduğu gibi, gereksinmeler sonucu, erkek konumundaki erkekler, yanlarında erkek arkadaşları olduğu zaman, dişi görünümünü almaktadırlar. Bunun benzeri kadınlarda da vardır.
Şu halde, erkek eşcinseller, dişi erkek eşcinseller, dişi dişiler ve erkek dişiler şeklinde bir gruplandırılma yapılabilir. Batıda her büyük şehirde, bu gruplara belli kulüplerde rastlamak mümkündür. Bazı salonlar tamamen dişi ya da erkek eşcinsellerin eğlenmeleri göz önüne alınarak düzenlenmiştir; öyle ki, bunlardan birine giren normal bir kişi, kendini rahatsız hissedecek ve uzaklaşmak isteyecektir. Bu sürekli gruplaşmanın sonucu olarak, her iki cinsin eşcinselleri de özel töreler, etiketler ve kelime dağarcıklarına, tam bir alt kültüre sahiptirler.
İlgilendikleri konulardan bahsedebilecekleri dergileri çıkartmaktadırlar. Bu tür salonlardan birine gidecek bilgisi yetersiz bir kişi, çok sayıda atletik yapıda, tamamen erkek görünüşlü eşcinsellerle karşılaştığı zaman hayrete düşebilir. Bazen iyi bir futbol oyuncusunu da görebilir böyle bir yerde, öte yandan birçok güzel ve dişi görünüşlü kadının da etkin (aktif) ya da edilgin (pasif) seviciler olarak çevrede bulunacağı olağandır. Bazı eşcinseller eş ararcasına, günün ve gecenin her saatinde dolaşmaktadırlar. Dahası, cinsel arkadaşlıklar, hatta evlilikler yapacak kadar ilerlemiş eşler bulan eşcinseller vardır. Bunların arasında, sanat ve edebiyat alanında güçlü tinsel duygulanmalar yaratanlara rastlanmaktadır.
Anlatılanlardan da görüleceği gibi, eşcinsellerin tedavisi hemen hemen ortadır. Çocukluğundan beri eşcinsel ilişki içinde bulunanlar tedavisi en zor olanlardır. Sonradan, heteroseksüel bir eş bulamama yüzünden ortaya çıkan homoseksüelliklerin iyileştirilmeleri ise diğerlerine oranla oldukça kolaydır. Eğer eşcinsel iyileşmeyi kendisi istiyorsa, yeterli tedaviyle bu olasıdır. Oysa psikiyatristlere tedavi olmak üzere gelen homoseksüellerin çoğu heteroseksüel olmak için değil de eşcinseller arasında sık sık ortaya çıkan baş ağrısı, ishal, kalp çarpıntısı gibi semptomlardan kurtulmak için tedavi olmak istemektedirler. Bunların birçoğu «oversexed» aşırı şehvetlidirler. Herhangi bir yerde ve herhangi bir saatte dolaşıp birini bulma arzusuna karşı gelememektedirler. Bazı biseksüeller (her iki cinsle de ilişkiye giren) bunu o derece ileri götürürler ki, ailelerinin, çocuklarının yanında, genel bir yerde bile, kısa bir süre için hemen buluverdikleri eşle birleşmek için nedenler uydurup ayrılırlar.
Batı toplumlarında eşcinsellik yüzdeleri ve uygulamaları bizim toplumumuzdan kat kat üstündür. Bu toplumlarının üretim ve ekonomik yapısı, herkesin çalışmasını öngörür biçimde düzenlenmiştir. Bireysel ve toplumsal üretim aksamaları, toplumun sosyo-ekonomik yapısını olumsuz etkiler, üretim verimi ise kişisel ve toplumsal ruh sağlığı ile bağıntılıdır.
Bu verimi arttırmak için, organik ve ruhsal erinci sağlamak zorunluluğu, toplumsal olayların birbiri içine girmiş karmaşık örgütü, konuların birinin, ötekinden soyutlanamayacağı gerçeğini ortaya koyar. Bu gerçeği çok önceden gören birçok Batılı düşünür ve yazarlardan kimilerinin, eşcinselliği açık açık savunmalarını, gene o düşünürlerin kişisel tutkularından kaynaklandığını ileri sürmek, kolay bir yorum olur. Toplumun sosyal, ekonomik, kültürel, bireysel ve ruh sağlığı alanlarında tıkanıklıklara yol açabilecek olumsuzluklar, değişen toplumların değişen ve çağdaş değer yargıları içinde değerlendirilerek, bireylerin süper egoların toplum yaşamı ile bir uyum içinde olması, kişi ve toplum ruh sağlığı ve üretim potansiyeli açısından da önem taşımaktadır.
Toplum, eşcinsellere karşı nasıl bir tutum takınmalıdır? Onların yaşantıları zaten yeteri kadar karışıktır, bir de çeşitli cezalar vermek söz konusu olmamalıdır. Yapılacak en iyi şey, onlara da normal birine davranıldığı gibi kibar bir şekilde davranmaktır. Onlardan da, erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkiler sonucu olduğu gibi davranmaları beklenmektedir. Yani, küçük yaştakileri baştan çıkarmaya çalışmamaları, beraberliklerinden hoşlanmayan kişilerin yanında kalmamaları, karşı cinsin giysileri içinde kalabalık yerlerde dolaşmamaları, sevişerek ya da bu konuda konuşarak çevrelerindekileri utandırmamaları istenmektedir. Eğer eşcinseller de karşı cinse yönelik arzuları olan insanlar gibi kendilerine hakim olup davranışlarını ayarlayabilirlere, onların özel yaşantıları da normal bir insanınki gibi, kimsenin üstüne görev değildir.
HABER REVİZYON DERGİSİ ARALIK 2012