Kadın Sünneti

Kadın sünnetinin ilk nasıl yapıldığı ve geleneğin köklerinin ne zamana dayandığı kesin olmamakla birlikte, ilk sünnet vakasının M.Ö. 1600′lü yıllarda Mısır’da bir mumya üzerinde gözlemlenmiş olması, geleneğin ne kadar uzun süredir devam ettiğini kanıtlamaktadır.

Kadın sünnetinin halen uygulandığı pek çok Afrika ülkesinde; Hıristiyan, Müslüman, Musevi ve tek tanrılı olmayan dinlere inanan gruplarda da sünnetin yoğun olarak uygulanması, sünnet geleneğinin tarihinin tek tanrılı dinlerden daha eski olduğunu ve tek tanrılı din seçiminin bu geleneğin sürdürülmesini etkilemediğini göstermektedir.

Kadın sünneti esas olarak, Afrika kıtasının orta şeridinde yer alan 30 Afrika ülkesinde uygulanıyor.

Yeni Gine, Mısır, Etiyopya olmak üzere Afrika’daki birçok ülkede yaşayan Müslüman topluluklarda ve Avusturya Aborjinleri’nde yaygın hale gelen bir gelenek.

Mısır, Somali, Etiyopya, Sudan, Nijerya gibi pek çok Afrika ülkesinin yanı sıra Irak, Suudi Arabistan gibi Arap ülkelerinde de varlığını sürdürmekte.

Umman, Yemen, Birleşik Arap Emirliği’nde, Endonezya ve Malezya’nın bazı bölgelerinde, Kuzey Irak’ta bazı Kürt bölgelerinde yaşayan kadınlar arasında da daha az oranlarda olmakla beraber sünnet geleneği yaşatılmakta.

Ayrıca, bu ülkelerden gelen göçmenlerin geleneklerini taşımaları ve sürdürmek istemeleri nedeniyle kadın sünneti Avrupa, Kanada, Amerika, Yeni Zelanda ve Avustralya’da da görülüyor.

Uygulamanın en yaygın olduğu yer ise Afrika. Kıtada yaşayan 100 kadından 73’ü sünnet olmuş durumda.

Bu uygulamanın sağlık yönünden çok fazla sakıncaları vardır.

Bu ülkelerde kadınlar hijyenik olmayan koşullarda, steril olmayan araçlarla sünnet ediliyor. Anestezi kullanılmadan, uyuşturmadan, açık jiletle gerçekleştirilen kadın sünnetinin sonuçları; ölüm, enfeksiyon, yakın organlarda kanamalar, şiddetli ağrılar, ürolojik komplikasyonlar, şok, anüste hasar, septisemi, HIV, Hepatit B, sakatlama, depresyon, post travmatik stres bozukluğu, cinsel sorunlar, doğum özelliklerini kaybetme…

Doğum sonrasında tekrar sünnet yapılması ile kansızlık, idrar yolları iltihabı, cinsel organ çevresinde tamamen his kaybı, kronikleşen vajinal enfeksiyonlar, doğum esnasında kadının ve bebeğin hayatının tehlikeye girmesi, AIDS ve tetanos bulaşması vb. hastalıklara yol açıyor.

Yaranın tutturulmasında akasya ağacı dikenleri, kemik çiviler, iğne, hayvan kıllarından elde edilen iplikler, deri iplikler kullanılıyor.

BABA İŞE KARIŞTIRILMIYOR

Kadın sünneti kadın uygulayıcı tarafından yapılıyor ve erkekler işe karıştırılmıyor. Sünnet olacak kızın babasına sadece haber veriliyor.

Geleneksel olarak yaşlı kadınların yaptığı sünnet günümüzde ebeler, hemşireler ve hatta doktorlar tarafından da yapılabiliyor.

Klitorisi kesilen kızların enfeksiyon kapması, kanamalarının durmaması ve çok sık ölümlerin yaşanması üzerine doktorlar temiz ve profesyonel olarak bu işi yapmaya aday olmuşlar.

Dünya Sağlık Örgütüne göre dört türü bulunmaktadır:

Tip I: Prepusla birlikte klitorisin bir kısmının veya tamamının kesilmesi.

Tip II: Klitoris, prepus ve çevredeki küçük (Labia minör) ve bir kısım büyük dudakların (Labia majör) kesilmesi.

Tip III: Klitoris ve prepus ile birlikte küçük ve büyük dudakların neredeyse tümüyle kesilmesi, açık yaranın dış çeperlerinin biraraya getirilerek yaranın tümüyle dikilmesi, sadece idrar ve aybaşı kanamasının akabileceği ve ancak küçük parmak genişliğinde olan bir açıklık bırakılması.

Tip IV: Diğer genital tahripler: Sembolik olarak klitorisi veya dudakları çizmek; klitorisi dağlamak; vaginayı genişletecek şekilde kesmek veya bazı ilaçlarla daraltmak.

DSÖ’ye göre kadın genitali kesimlerinin %85i Tip I ve Tip II, % 15’i ise Tip III’e dahildir.

Tip III genelde Doğu Afrika’da uygulanmaktadır.

Tip III, cinsel organın dış kısmının tümüyle alındığı kemiğe inme veya Firavun sünnetidir.

Mısır firavunu Pharaoh’dan dolayı Firavun Sünneti olarak adlandırılır. Antik Mısır mumyalarında bu tür genital kesimlere rastlanmıştır.

İSLAMİYETTE KADIN SÜNNETİ YOK

Birçok insanın bu olayı İslam ile ilişkilendirdiği ama yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan gerçeğin; kadın sünnetinin herhangi bir din tarafından desteklenmediği, buna rağmen “ birçok dîni lider tarafından insanların bu işleme mahkum edildiği, dolayısıyla uygulamanın dîni engelleri geçtiği “ anlatılmakta ve uygulamanın; Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi inancına sahip topluluklarda olabildiği belirtilmektedir.

Bu inançların hiçbirisinin kadın genital uzvunun kesilmesini desteklemediği ve hatta İslam Şeriatının, çocukları ve onların haklarını koruduğu vurgulanmaktadır.

İslâm’da kadın genital uzvunun kesilmesinin yeri hakkında âlimler arasında bir görüş birliği yoktur. Ancak, İslam’a aykırı olmadığını iddia edenler tarafından temel dayanak olarak Ebu Davud’da yer alan bir hadis gösterilmektedir.

Kadın sünneti, İslam dininin dini bir vecibesi değildir. Alimler, İslam’da bir tek sünnet olduğunu, onun da Hazreti İbrahim’den gelen sünnet yani erkeklerin sünnet edilmesi olduğu vurgulanmaktadır.

PEKİ, BUNU NEDEN YAPIYORLAR?

Bu ritüel, kızlıktan kadınlığa geçmenin ve gerçek bir kadın olmanın değişmez şartı olarak kabul ediliyor. Yapılma sebebi ise kız çocuklarının erken yaşta cinsel isteklerini yok etmek, kadınların gözünün dışarıda olmaması, cinsellikten zevk alıp da onu ihtiyaç haline getirmemesi olduğu belirtilmektedir. 4 ve 15 yaşlar arasındaki kız çocukların cinsel organında his duyusuna sahip kısımlar kesilerek alınıyor. Yapılan bu işlem kadının tüm hayatını etkiliyor ve kadın cinsel birleşimden hiç bir his duymuyor.

Ayrıca dikişi genişlememiş veya açılmamış kadının bekareti, dışarıdan bakıldığında kolayca anlaşıldığı, dolayısıyla bu ritüelin, bir nevi ‘bekaret kontrol mekanizması’ olduğu da söyleniyor.

Sünnetli kadınlar, hayatları boyunca regl dönemlerinde ve cinsel ilişki sırasında dayanılmaz ağrılar çekiyor.
Sünnet olmamış kadınlar “kirli” addediliyor

Kadınların sünnet edilmesinin geleneksel nedenlerinin yanında sosyolojik sebepleri de vardır. Afrika’da kadın sünneti, erkek sünneti kadar önemli ve kadın olmanın başlıca gereklerinden biri. Sünnet edilmemiş kadınların namuslarından şüphe ediliyor, kabilelerine ve soyadlarına ihanet etmiş sayılıyor, dolayısıyla aile tarafından reddediliyor. Hayat kadını veya fahişe statüsünde kabul edildikleri için asla evlenemiyor ve her türlü sosyal grubun dışında kalıyor. Bu duruma düşmekten ve ‘kirli’ addedilmektense anneler, kendi elleriyle küçük kızlarını sünnet ettiriyor. Kızlarının iffetli birer kadın olabilmeleri ve rahat bir geleceğe kavuşmasını isteyen anneler bizzat kadın sünnetinin savunucusu oluyorlar.

UNICEF tarafından yapılan en son tahminlerde, 29 ülkede en az 120 milyon kız çocuğunun ve kadının kadın sünnetine maruz kaldığı, 15 yaşından küçük 30 milyon kız çocuğunun halen risk altında olduğu belirtiliyor.

BM verilerine göre, her yıl yaklaşık 2 milyon kız çocuğu, sünnet nedeniyle hayatını kaybetme tehlikesi yaşıyor.

Dini temellere dayandırılan bu uygulama hem Birleşmiş Milletler hem de gelişmiş ülkeler tarafından kınanmış, aksi önerilmiş ve yasaklama çalışmaları yürütülmektedir.

Dünya Sağlık Örgütü de bu uygulamayı sakıncalı bulmuş ve bu sünnet biçimini “Genital Sakatlanma” (Female Genital Mutilation) olarak adlandırmıştır.
Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Teşkilatı, Uluslararası Af Örgütü ve çeşitli dünya devletleri, “genital sakatlama” olarak adlandırdıkları klitoris kesimini, kadının kendisi ve doğacak çocuklarının sağlığı açısından son derece sakıncalı görmekte ve uygulamayı sona erdirmeye çalışmaktadırlar.

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) bugüne kadar tahminen 120 ile 140 milyon kadının sünnet edildiğini söyleyerek uygulamaya son verilmesi için çabaların yoğunlaştırılması çağrısında bulunuyorlar.

UNFPA iki olumsuz eğilime dikkat çekiyor.

Birincisi, sağlık riskleri konusunda bilinçlenme yaşanmasıyla birçok anne-baba kız çocuklarını sağlık hizmeti veren kuruluşlarda sünnet ettirerek uygulama tıbbi bir özellik almaya başlaması.

İkinci olarak da çocukların itiraz etmesini önlemek üzere sünnet yaşının giderek düşmesi.

90’lı yılların en ünlü mankeni Waris Dirie, o kızlardan sadece bir tanesiydi.

Göçebe bir koyun çobanının 13 yaşındaki kızıyken Tanzanya’dan İngiltere’ye kaçtıktan sonra dünyanın en iyi modellerinden biri olan ünlü manken Waris Dirie, Sunday Times Gazetesi’ne verdiği röportaj basında çok büyük yankı uyandırmıştı.

Bu röportajla birlikte herkes Waris’in ve milyonlarca Afrikalı kadının maruz kaldığı bu vahşetten haberdar oldu.

“Kilimanjaro Dağı yakınında kendi çiftliğimin ve evimin olmasını hayal ediyorum” diyen eski topmodel, 30 yıllık aradan sonra özlemini duyarak döndüğü ülkesinde, henüz 3 yaşındayken sünnet edilmişti.

Yoksulluklar içinde büyüyen Dirie, beş deve karşılığında kendinden beş kat büyük bir adamla evlendirilmek istenince ülkesinden kaçmış.

Mogadişu’ya kadar yürüyerek giden Dirie, oradan anneannesinin yardımıyla aldığı uçak biletiyle Londra’ya kaçtı ve temizlikçi olarak çalıştığı büfede bir fotoğrafçının kendisini beğenip kartını vermesiyle bir anda ünlü olmuştur.

Waris, kadın sünnetine karşı verdiği mücadeleye odaklanmak istediğini açıklayarak modelliği bırakmış, 1997 yılında BM tarafından Kadın Sünneti Özel Elçisi olarak seçilmiştir. Kendini kadın sünneti geleneğinin ortadan kaldırılmasına adamakta ve aktivizmini hala sürdürmektedir.

“Yaşadıklarımı ancak bir kadın anlayabilir”

2002 yılında Desert Flower Foundation’ı (Çöl Çiçeği Vakfı) kurdu. Waris Dirie’nin aynı zamanda kendi yaşam öyküsünü anlattığı 3 kitabı ve bir de Çöl Çiçeği adlı kitabından uyarlanmış, aynı adı taşıyan bir filmi vardır.

Safa, Somalili küçük bir kız, Cibuti’de gecekonduda yaşamakta.”Çöl Çiçeği” filminde Waris Dirie ile birlikte rol aldı. Safa FGM sahnesinde karşımıza çıkmaktadır. Cibuti dünyada FGM’nin en çok yapıldığı yerlerdendir. Kızların % 98 FGM ‘ye maruz kalmaktadır. Safa’nın annesi, diğer kızlar gibi onun da sünnet olması gerektiğini düşünmekteydi.

Desert Flower Foundation (Çöl Çiçeği Vakfı) ve Waris Dirie Safa’nın ailesini ikna etti ve 2008 yılında anne ile sözleşme imzaladı. Bu sözleşme ile Safa sünnet olmaktan kurtuldu.
Desert Flower Foundation (Çöl Çiçeği Vakfı) küçük kızları FGM’den kurtarmak amacıyla aileleri ile sözleşme imzalamaktadır.

Bu sözleşme çerçevesinde ailelere maddi yardım yapılıyor, kızların okul masrafları karşılanıyor ve tüm tıbbı masrafları Vakıf tarafından karşılanıyor.

Waris Dirie, kadın sünnetiyle ilgili bir kitabında şu cümlelere yer vermekte:

‘’ …Kadın sünneti bir kültür değildir, kadın sünnetinin dinle bir ilgisi yoktur. Bu durum değişmelidir ve değişim bizim ellerimizdedir.

Afrika’nın liderleri, çocuklarınız ağlarken siz neredesiniz?

…Afrika Ana sen bize onca varlık, onca doğal zenginlik ve güzellik verdin.

Senin gücün ve güzelliğin sonsuza dek yaşayacak. İnsanlar seni hem iyiye hem kötüye kullandı.

Senin gibi bir yer daha yok; ama Afrika’nın yeni bir ruha ihtiyacı var. Benim bir hayalim var. Savaşıp birbirimizi öldürmediğimiz, dayanışma içinde birbirimize destek olduğumuz bir Afrika hayal ediyorum.

Kadınların erkeklerle eşit muamele gördüğü bir Afrika hayal ediyorum…’’

Waris Dirie, Anneme Mektup

KUZEY IRAK’LI KÜRTLER ARASINDA ÇOK ÖNEMLE UYGULANAN BİR GELENEK

The Washington Post, Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetiminde yaygın olarak uygulanan kadın sünnetini haber konusu yapmış, 7 yaşındaki Şilan’ın sünnetinin dehşetini fotoğraflarla sayfalarına taşımıştı.

Washington Post muhabiri Amit R. Paley tanık olduğu sünnet törenini şu ifadeler ile aktarmıştır:

“7 yaşındaki Kürt kızı Şilan Enver Ömer, ağzı kulaklarına varmış bir gülümsemeyle, annesinin söz verdiği partiyi görmek umuduyla komşunun evine dalıverdi. Ancak parti marti yoktu. Bir kadın kapıyı kapattı. Ebe olan bir kadın ise paslanmaz çelikten jileti uzatarak “Bunu Allah adına yapıyorum” dedi. Şilanın çığlığı mahallenin en ucundan duyuldu. İşlem tamamlandıktan sonra Şilan ağlayarak eve dönerken annesi gururla gülümsüyordu.”

Şilan, dinlenmesi için diğer sünnetli kızlarla bir odaya alınıyor. Sünnetçi, 5 kızı 4 bin Irak dinarı (yaklaşık 5 TL) karşılığında sünnet ediyor. Anne Ayşa Hamid, “Bunu neden yaptığımızı bilmiyoruz ama asla durdurmayacağız, çünkü İslam ve büyüklerimiz böyle istiyor” diyor.

91 yaşındaki bir kadın ise, “sünnet olmamış kadının elinden yemek yemem” diyor.

Şila ise “Elimden yemek yemesinler, keşke bu acıyı çekmeseydim” diyor.

Gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, Kürt kadınlarının yüzde 60’ından fazlası sünnet ediliyor
Hatta Kürt kentlerinden birinde kadınların yüzde 95’i, insan hakları savunucu grupların “genital sakatlanma” olarak nitelediği bu tür bir pratiğe maruz kalmış durumda.

“Ülkesine dönerse kendisi veya kız çocuğunun sünnet edileceği korkusu taşıyan kadınlar mülteci olma hakkına sahiptir”

Fransa, Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri’nde kadınlara uygulanan sünnetin bir zulüm şekli olduğu resmi olarak kabul edilmiştir ve ülkelerinde sünnet edilme korkusu yaşayan kadınların mülteci olmak için hakları vardır. BMMYK diğer ülkeleri de bu tutumu almaları için teşvik etmektedir.

6 Şubat 2013 tarihinde Kadın Sünnetine Karşı Sıfır Tolerans Günü dolayısıyla Birleşmiş Milletler tarafından açıklanan yeni verilere göre yaşamı tehdit edici bir uygulama olarak kadın sünneti tehdidi altında olan kız sayısı azalmıştır.

Afrika ve Ortadoğu’da kız çocuklarının sünnet edildiği 29 ülkede yapılan araştırmada son 20 yılın verileri incelendi.

Araştırmaya göre, kız çocuklarının sünnet edilmesi olasılığı 20 yıl öncesine göre daha düşük. Konuyla ilgili kapsamlı araştırmaya imza atan UNICEF, kız çocukları ve kadınların sünnet edilmesine verilen desteğin hem kadın hem de erkekler arasında azaldığını vurguladı.

Kadın Sünnetinin yoğunlaştığı 29 Afrika ve Orta Doğu ülkesinde ortalama rakamlara bakıldığında 45-49 yaş grubundan olup bu uygulamaya maruz kalan kadın oranı tahminen yüzde 53 iken, 15-19 yaş grubundan kızlarda uygulama oranı yüzde 36’da kalmaktadır.

Azalma, kimi ülkelerde özellikle çarpıcı boyutlardadır. Örneğin Kenya’da 45-49 yaş grubundan kadınların bu uygulamaya maruz kalmış olma olasılığı 15-19 yaş grubundan kızlara göre üç kat daha fazladır.

UNFPA ve BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), kadın sünneti vakalarını 2015’e kadar yüzde 40 azaltmayı hedefleyen, 44 milyon dolar bütçeli bir ortak program başlattı.

6 Afrika ülkesinde hükümetler, medya, dini liderler, sağlık çalışanları ve sivil toplumun katılımıyla kampanyalar yürütüyor.

PEKİ, NE YAPMALI?

Söz konusu gelenekler olunca yasal düzenlemeler bir yere kadar caydırıcı oluyor.

Kadınların ve erkeklerin eğitim ve bilinçlendirilmesi ise uzun dönemde kadın sünnetiyle başa çıkabilmenin en etkin yolu.

En büyük görev sünnet edenlere düşüyor.

Bu sayede geleneklerine bağlı insanların gururu zedelenmeden FGM sadece sembolik bir törene dönüştürülebilir.

Belki de bu şekilde, sünnet edilmiş kadınlardan alınan onlara geri verilemese bile en azından kızlarının bundan korunmasıyla daha az acı çekmeleri mümkün kılınabilir.

Haber Revizyon 2014 HAZİRAN kadın sünneti 1 Haber Revizyon 2014 HAZİRAN kadın sünneti 2 Haber Revizyon 2014 HAZİRAN kadın sünneti 3 Haber Revizyon 2014 HAZİRAN kadın sünneti 4 Haber Revizyon 2014 HAZİRAN kadın sünneti 5 Haber Revizyon 2014 HAZİRAN kadın sünneti 6 Haber Revizyon 2014 HAZİRAN kadın sünneti 7

HABER REVİZYON DERGİSİ HAZİRAN 2014

Bir cevap yazın