Demokratik bir ülkede olduğunuzu sanarak yaşamak ile güzel bir rüya görüp uyanınca o rüyanın gerçek olmadığını anlamak arasında hiç fark yoktur.
Demokrasi öyle kolay hazmedilir bir sistem değildir. Demokratlıkta kendi doğrularını topluma kabul ettirip karşısındaki fikirleri ve yaşantıyı reddetmek de değildir. Hele hele azınlığı çoğunluğa ezdirmek demokrasiyle hiç bağdaşmaz.
Hoşlarına gitmeyen kendi kabul etmedikleri düşünce ve eylemlerin yapılmasını engellemek için özgürlükleri baskı altında tutanlar görünmemek için gözlerini yuman çocuklara benzerler.
Bu kısa girişten sonra eğri oturup doğru yazmaya devam edelim. Her kararın ve her yaptırımın karşısında sessiz kalmanın anlamı yoktur; bir ülkenin anayasası mutlaka o ulusun yetişen genç neslinin korunması için ve toplumunda sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi için bazı önlemler getirir. Uygulamasını da hükümetlere bırakır. Anayasa madde 58’de öyledir. İktidarlar kendi değerlerine göre bu maddeyi uygulayabilirler.
Laik bir Cumhuriyette yöneticiler bu yönde bazı önlemler alırken bunu dinsel referanslara dayanarak değil gerçek bilimsellikle topluma açıklamak zorundadırlar. Aksi takdirde insanlarda bir “anti laik, baskıcı bir rejim mi geliyor?” korkusu yaratılmış olur.
Hiçbir aile çocuğunu alkolik veya hap müptelası olması için yetiştirmez ve böyle bir şeyi de asla istemez. Zira böyle bir şeyi istemek delilik olur. Ancak aynı şekilde herkese de potansiyel alkolik muamelesi yapmak da herhalde doğru olmaz; olsa olsa ayıp olur.
“Ufacık çocukların şarib-ül leyli ven nehar olmasını istemiyoruz” diyerek Arapça başlayıp sonra da Türkçe açıklama yaparak; ”Yani gece gündüz içip sekr halinde kafa kıyak dolaşan bir nesil istemiyoruz; gençler uyanık, diri, bilgiyle mücehhez olacak” diyen Sayın Başbakan ufacık çocukların gece gündüz içtiği ve sarhoş gezdiğinden de söz ederek bazı vurgular yapmıştır.
Yıllar içinde ülkeyi yönetenlerin Cumhuriyet’i kuranların ve ondan sonra gelen iktidarların herhalde alkolik bir gençlik yetiştirmediklerini kendisi bizden daha iyi biliyordur. Hele nasıl bir gençliği beklediğini gençliğe hitabesinde açıklayan Atatürk’ün sözlerini bir anımsarsak konuyu daha iyi kavramış oluruz.
Sabahın 07.00’sine kadar süren büyük tartışmalardan sonra nedense alel acele getirilen bir yasanın kabulüne tanınmış bir TV yorumcusu şöyle diyor: “Nedir bu apar topar geçirilen alkol yasası, bu orantısız güç, nedir bu öfke?”
Daha enteresanı, yılların gazetecisi Sayın Nazlı Ilıcak ise: “Saat 22.00’den sonra bir bira bile satılmayacakmış. Bunu normal karşılayamayız. Evde davet vermişsin, bira ya da şarap bitti ne yapacaksın?”
Bir diğeri ise şöyle demiş:”Yasaklara karşıyım, isteyen zemzem isteyen içki içsin bundan kime ne?” Sonuçta bu ülkede 18 yaşından küçüklere yıllardır zaten içki satışı ve alımı yasak. Alkollü içeceklerin basında ve TV’de tanıtımının engellenmesi milyarlarca liralık bir sektörün yıkılması demek, turizmin ağır bir darbe yemesi demek ve düşünün bu yasaklardan sonra Batı’da hakkımızda çıkan ve çıkacak olan olumsuz haber ve propagandaları… Dünyada hiç kimse gurme bir restorana gelip ayran ve limonata ile ne et ne de balık yer. Suudi Arabistan, İran ve Sudan hariçtir herhalde.
Başka bir nokta, Türkiye Avrupa’da içkinin en pahalı olduğu ülke… Bazı yetkili ve etkili kişiler Avrupa’da içkiye vergide yüksek diyorlar. Son 10 yılda Türkiye’de içkiye konulan vergi oranı %655’dir. Bu tip bir vergi Avrupa’da yüksek olabilir çünkü orada alım gücü de yüksektir, yaşam standartları da.
Restoranlar, büfeler, marketler, AVM’ler bu yasaklarla yavaş yavaş ufalacak, müşteri kaybedecek ve birçoğu kapanacaktır. Zira 100 metre mesafede cami veya bir okul varsa içkili yere ruhsat yok. Ruhsatı varsa yenileme yok. Her AVM’de mescit yap otomatikman içki veremezsin, satamazsın.
Bu yasa ile içkinin herkesin aklında sağlam bir yeri oluştu. TV’de ve gazetelerde reklamı yasaklayanlar bu kadar içki reklamı yapamazlardı herhalde.
Bu ülkede hiç kimse alkolik ve alkole müptela değildir. 76 milyon içinde bir avuç denilecek alkolik varsa onlar da tedavi altındadır.
Ama şimdi doğru konuşalım; içki bir kültürdür. Uygar şekilde içebilene, adam gibi burnuna değil de ağzına içene bu genelleme ile tavır takınılamaz. Bugün öyle bir hava yaratıldı ki sanki çoğunluk sokaklarda, işyerlerinde sarhoş geziyor, insanların başka meşgaleleri kalmamış gibi… Peki, alkole gelen yasaklara “anti-laik önlemler” diyenleri ağır dille eleştiren muhafazakar kesim ve onun sözcüleri: ”Ulusalcı laiklerin baskısından korkmayın, onlar bir avuç kişidir. Bu düzenlemede asla geri adım atmayın, bilakis ileri adımlar atarak bütün içkili yerleri kapatın.” diye gazetelerde, internet sitelerinde yazı yazanlara neden ses çıkarılmıyor?
Sosyal yaşamda içkisini gerektiğinde, yeri geldiğinde, dozunda zevki için içenlere şu yalan dünyada bu ortamı zehir zemberek etmenin hiç kimseye faydası olmaz. Yoğurda su katarsan ayran olur. Rakıya su katarsan, içenler bilir, içimi bir hoş olur. Bu yasak dostlarım, kral çıplak cambaza bak…
HABER REVİZYON DERGİSİ HAZİRAN 2013