Nazır Şentürk – Eminönü Vapuru

Yaklaşık kırk yıldır yolcu taşıyor Eminönü Vapuru… Sabahın köründe doluyor insanlar… Uykulu, yorgun, bezgin çoğu!… Yüzlerinden okunuyor bezginlikleri!… Eminönü Vapuru’nun kaptan kamarası altındaki geniş teraslı bölümünde, tahta sıralarda sıkışa sıkışa oturuyor insanlar… Manzara görülmeye değer. Kimi birbirine sokulmuş; uykulu… Kimi kafayı bir öne bir arkaya indirip bindiriyor. Vapur sallandıkça, beşikte sanıyor kendilerini yorgun insanlar…

Vapurun yolcularının arasından biri bu yorgunlar tayfasından değil!… Leman Hanım’ın Üsküdar’da evi, Taksim’de de kocasının çiçekçi dükkanı varmış… Leman Hanım, kabuk değiştirme aşamasında, bocalıyor. Küçük bir kasabadan gelmiş İstanbul’a. Gelmiş de ne İstanbullu olmuş ne de küçük kentli. İşte iki arada bir derede kalmış Leman Hanım…
Leman Hanım süslenip püslenmiş, takıp takıştırmış. İki kolunda sallanan bileziğiyle sallana sallana Eminönü Vapuru’na biner. Şöyle temiz giyimli, kelli felli, gazetesini okuyup kahvesini yudumlayan, babacan, güvenilir görünümlü birini görür; gider yanına oturur. Yaşlı Eminönü Vapuru, homurdana homurdana kalkar iskeleden.

Adam yanına oturan Leman Hanıma göz ucuyla şöyle bir bakar. Sezdirmeden kendisini bir süre inceledikten sonra, gayet yumuşak ve babacan bir ses tonuyla, “Kızım” der, “Çok affedersiniz ama izin verirseniz bir şey söylemek istiyorum. Sakın yanlış anlama olur mu?” Leman Hanım, “Buyurun, söyleyin, efendim” der. Adam devam eder:

“Hanım kızım, görüyorum ki kollarında on sekiz burma bileziklerin var. Yavrum, mümkünse onları kollarından çıkar, çantana koy. Burası İstanbul! Af buyur, serserisi, hırsızı, huysuzu maalesef çok… Korkarım ki biri saldırır, biri kolundan bilezikleri sıyırmaya kalkar! Allah korusun, mal canın yongası değil mi evladım?”

Leman Hanım içinden; “iyi ki böyle beyefendi birinin yanına oturmuşum” diye düşünür, bundan memnun olur. “Sağolun, haklısınız. Ben düşünemedim” der. Hemen kolundaki burma bilezikleri çıkarır, adamın gözü önünde çantasına koyar.

Eminönü Vapuru, Boğaz’ın sularını yara yara yoluna devam eder. Sirkeci’de iskeleye yanaşır, yolcular ivedi ivedi inerler. Leman Hanım da doğrulur, kalkar yerinden. Kendisini uyaran iyi yürekli adama da teşekkür etmeyi unutmaz. Vapurdan iner. İnmesiyle birlikte kolundaki çantasının hızla çekilmesi bir olur. Leman Hanım’ın çantasını, o babacan adam alıp kaçmış, kalabalığa karışıp kaybolmuştur. Leman Hanım, Eminönü Vapuru’nda oynanan senaryo gereği Eminönü Meydanı’nda soyulmuş, şaşa kalmıştır. Karakoldu, şikayetti derken, Leman Hanım’ın Üsküdar’daki evi, üzüntüden ölü evine dönmüştür. Leman Hanım ve kocası Halil Bey, kulakları kirişte, karakoldan gelecek telefonu beklerler bin umutla!..

Derken; gecenin saat onunda zır zır çalar Leman Hanım’ın telefonu! Telefondaki ses, Leman Hanım’ın Eminönü Vapuru’nda yanına oturduğu adamın sesidir. Leman Hanım, kükrer: “Pis sahtekar! Namussuz herif! Beni konuşturdun. Kimim var, neyim var, neyim yok anlattırdın safça. Bundan yararlandın alçak hırsız… Allah cezanı versin!

Telefondaki adam bozuntuya vermez:

“Şey efendim, lütfen… Yanlış anladınız beni… Bakın, şu anda ben Taksim’deki …. Pastanesi’ndeyim. Çantanızı size teslim edeceğim. Lütfen vakit geçirmeden buraya gelin. Sizi bekliyorum.”

Evde Leman Hanım’la Halil Bey’den başka kimse yoktur. “Belki doğrudur, adam vicdan azabı çekmiştir, haydi gidelim…” derler, apar topar binerler arabalarına. Ver elini Taksim.

Adam Leman Hanım’ı Taksim’den değil, evinin yakınındaki telefon kulübesinden aramaktadır. Leman Hanım’la Halil Bey’i izlemektedir. Bakar ki düştüler yola, on beş yirmi dakika bekledikten sonra, açar Leman Hanım’ın kolundan kaptığı çantayı, çıkarır anahtarı, girer eve. Her yeri karıştırır. Dolaptaki çekmeceleri ortaya döker.

Yükte hafif pahada ağır ne bulduysa büyükçe bir koliye…

Öte yandan bizim Leman Hanım’la kocası Halil Bey, Taksim’deki pastane önünde bekleye bekleye ağaç olurlar. Öyle ki; Leman Hanım’ın, önünden geçen her kelli felli adama “Aha o işte!” diye sarılacak kadar sinirleri boşalır. Halil Bey bakar ki olacak gibi değil, sonunda “Yahu hanım, kafayı yiyeceksin. Giden gitti, bari el aleme rezil olmayalım. Gidelim evimize.” der. Binip eve dönerler.

İçeriye girince ne görsünler? Sanki her taraf işgal görmüş gibi perişan durumda, darmadağın… Halil Bey, “Vay anasını! Bu sefer de evi soymuşlar.”Leman Hanım, “Neee!” diye çığlık atar ve olduğu yere yığılıp kalır.

haberrevizyon mart 2013 nazır şentürk

HABER REVİZYON DERGİSİ MART 2013

 

Bir cevap yazın