Alternatif tıp hortladı ve herkes bu konuda hekimliğe! kolları sıvadı.
Bir şeye alternatif diyebilmemiz için, bunların bilimsel deneylerden geçmesi gerekir. Evrensel tıbbın, bilim yuvalarınca, bu tür yöntemlerin uygulanabileceğine karar verilir. Satılan malzemelerin ise nasıl kullanılacağı, ambalajına konur.
Bunlardan birkaçını sıralayalım:
Akupunktur: Ülkemizde 20 yıl önce, gözde olan ve herkesin umut için koştuğu Akupunktur tedavisine ne oldu ki, hastaları artacağına azaldı ya da yok oldu. Çünkü tedavinin temeli ve uygulanış biçimi tıbbın verilerine uymuyordu.
Akupunktur Çin’de 3000 yıl önce uygulanmış, sonra kafadan paraya bodoslama girince tedavi şekli gözde olmuş, uygulayanlar paralar cepte, servet kazanmışlardır.
Hipnoz: Parayla dış ülkelerden psikoloji sertifikası alıp, o kuruluşa adımını bile atmamış kimileri, bu sertifikalara dayanarak psikolojik hastalıkları, asıl önemlisi cinsel konularda daha da ileri giderek, tedavilerine kendilerince yön vermişlerdir. Oysa geçen yüzyılın ortalarında tıp bilim adamlarınca Hipnoz sakıncalı bulunmuş, ancak psikiyatrların dar bir alanda kullanabileceği not düşülmüştür. Bizim ülkemizde gene çıkar uğruna tıp etiği de aşılmış tedavilere de devam edilmiştir.
Yoga ya da Meditasyon: MÖ 3300–1700’lerde Hint fakirlerinin uyguladıkları, sonradan dünyaya yayılan, iradeyi denetim altına alan yöntem, bu konuda sınırları aşmış her alanda kullanılmaya başlanmıştır. Yok efendim insan uzun yaşayacakmış, yaşlanmayacakmış, bazı hastalıklar uygulayanın semtine uğramayacakmış, gibi sıra dışı umutlara bel bağlamıştır. Kişilerin spor amacıyla yaptığı, kendi kendilerine autosuggestion yani telkin yoluyla, bazı sorunları aşmada yararı olabilir, ama bunlar kişiseldir.
Bioenerji ya da Bioelektrik: İnsan bedeni, kendi içinde elektrik üretir, buna bioelektrik denir. Sinirler ya da organlar, bu elektrik ile çalışır. Bedendeki elektriğe yön vererek, mucize tedavilere inanan ve bu konuda bir kitap yazmış, akademisyenler bilirim. Sanki her derde deva gibi, uygulanıyordu.
Gelelim bize: Muska, üfürük, dua yazılmış kâğıdı su dolu şişenin içine atılarak o suyu içmek, sarılık hastalığında hastanın dilinin altını kesmek, kurşun dökmek, üzerlik otunun ve tohumunun dumanını koklatmak ve daha pek çok şey, ülkemizde yakın tarihlere kadar ve halen hastalıklarda kullanılmaktadır.
Bunlar bir yana, piyasayı sarsan alternatif tıp olarak, mucize gibi ortaya çıkan, otlar, tozlar, tohumlar, kökler, yapraklar, adı sanı bilinmeyen bitkiler, bitkilerden elde edildiği söylenen, gençlik aşısı gibi piyasaya sürülen malzemeler, akıl almaz çoklukta. Bu tür preparatlar Tarım Bakanlığınca, hayvanlar için izin veriliyor. Bu rapora dayanarak eczanelerde el altından ama piyasada açık açık satılıyor. Günümüzün eczaneleri aktarlar ise, kendilerince uyguladıkları katkılı malzemelerle, hastalara şifa diye satıyorlar. Üstelik bu malzemelerin fiyat kontrolleri de yok.
Bir açık sömürü alanında para kazanılır da, ya hastalar bundan zarar görürlerse, bu zararı kim ödeyecek? Bu sorumsuzlukları kim üstlenecek?
Bu bitkisel yöntem tedavisi neden 20 yıl önce değil de bugün tavan yaptı? İNTERNET’in devreye girmesinden.
Yaz, çiz, çal, çırp arayan soran yok. Örneğin benim adımı kullanarak, iktidarsız erkeklere ilaç diye, ne olduğu belli olmayan bu tozu kakala at parayı çantana!…
Buyurun efendim, işte Türkiye’nin bu alandaki sofrası. İster banın ister kaşıklayın.