Üstümüz başımız tozlanmış mı ne? Hâlâ kendimizi aşamadık galiba.
Çevremizdekileri aşmak da öyle kolay değil. “Bahar geldi, gül açtı. Bülbül dalından uçtu” Eee, ne duruyoruz! Biz de güller açalım, bülbüller gibi dört bir yana uçalım. Hadi hadi kıpırdayalım, hareketlenelim biraz.
“Aşmak” deyince damarlarımda bir hareketlenme oluyor, kaslarımda bir kabarma oluyor her zaman. Demek ki aşılacak, aşılmış veya aşılıyor olan bir şeyler var. Ne olursa olsun her durumda aşmak güzeldir. İster engel aşın, ister dağlar aşın, ister kendinizi aşın. Şöyle bizi çevreleyen bağlarımızı aşalım ve kurtulalım. Bizi tutsak eden, rezil rüsva eden cehaletimizi, egomuzu, korkularımızı, bıkkınlıklarımızı, çekingenliklerimizi, utangaçlıklarımızı lütfen aşalım. “Aşalım demesi kolay” dediğinizi duyar gibiyim. Öyle aşılamayan özelliklerimiz var ki. Bir engelliyle selamlaşmayı başaramayan insanlarımız var. Bir engelliyle oturup bir bardak çay içmemiş, içmeye cesaret edememiş, ne yapacağını bilemeyen vatandaşlarımız var. Onlar da aşamıyor. Ama iki insanın arasındaki engeli, soğukluğu, uzaklığı aşmaları gerekiyor. Artık kim aşarsa. İster engelli aşsın, isterse engelsiz. Biri aşsın da kim aşarsa aşsın.
Aşmak tabi ki kolay değil. Aşmak için cesaret ister, aşmak için maharet ister. Hararetle pişeceksin, maharetle coşacaksın, azametle taşacaksın, ki sonra da tüm engelleri tek tek veya külliyen top yekün aşacaksın. Gördüğünüz gibi aşmak için bir şeyler yapılması gerekiyor. Kim yaparsa yapsın ama aşmak isteyen mutlaka birşeyler yapmalı, yerinden kıpırdamalı. Başkası yapmazsa o aşmamış olur. Sen ve ben yapmazsak da biz aşmamış oluruz. Netice olarak sözüm şu ki, aziz dostum, ne yap yap AŞMAK İÇİN HAREKET ET!