Yaşam doğa yasalarının kurallarına uyarak, sosyal yapının çerçevesinde öğrenilir. Bu kuralların alfabesi şudur:
Kız ve erkek çocuklarında bizim anladığımız anlamda cinsel duygular ve kavramlar yoktur.
Bu nedenle, kız ve erkek çocukları evde, sokakta, okulda birlikte büyürlerse, bu dönem kardeşlik paylaşım duygularının evrimleşmesi demektir.
İkinci aşama, sokak, park, mahalle, aileler arası ilişkilerde devreye girer.
Burada ortak paylaşım, çocuklarda özgüven, dayanışma, yardımlaşma ve gruplaşma öğrenilir ve hakkın sahip çıkma bilinci gelişir. Bu aşamada arkadaşlık kavramı pekişir.
Üçüncü aşama, ergenlik döneminde başlar.
İki taraf da birbirlerinin karşı cinsten olduğu bilirler, ilişkilerde beğeni, sevgi, flört ve daha sonra sevgili kavramları gelişir.
Bu son aşama, çocukluktaki kardeşlik ve arkadaşlık düzeni üzerine oturmazsa, üçüncü aşamada yaşanacak aşkın kolu kanadı kırılmış demektir.
Aşk da duygusal yönü egemendir. Kişi kendi ruhsal gelişimiyle karşı cinse yönelerek evrimin duygusal yapılanmasını sağlar.
18 yaşlarında sonra duygular hedefine cinselliğe yönelir, ilişkilerde bu amaçlı yaklaşımlar olur.
Bu yaklaşımların gerçekleşme oranı ülkemizde düşüktür.
Daha sonra aşk, kendi kurallarına uyarak gelişmeye başlar.
Üç aşamada doğal evrim sürecini yaşamamış olanlar, aşk aşamasında geçmişte bilinçaltında karşı cinse kardeşlik, arkadaşlık uyguları yeterince gelişmemiş olduğundan, aşk sekse yönelik bir kavram içine sıkışır.
Aşkın, bilimin insansal fotoğrafı budur. Eskiden fotoğrafların arabı (ilk çekimi) siyah olurdu. İkinci işlemde normal fotoğrafa dönüşürdü.
Eğer ikinci aşamaya geçmemiş bir fotoğraftan yola çıkarak arabına! göre karar verirsek, yanılgımız yıkıma dönüşür.
Şimdi düşünelim:
Her gün insanlar öldürülüyor, kadınlar kesiliyor, en önemlisi aşk öldürülmeye çalışılıyor.
Eğer bir de o ölürse, doğacak çocuklar kuru birer dala dönüşürler, hiçbir açıdan gelişemezler.