Dert Çok, Derman Yok

Değerli okurlarım, Türkiye’nin durumu şimdilik başta kullandığımız deyim gibi.

 

Toplumlar yapısı gereği, statik değil dinamiktir. Ne olursa olsun, bu dinamizm değişimlere gebedir ve buna zorunludur. Ülkemizde halen kimi alanlarda, bazı değişim ve gelişimler gözlemleniyor gibiyse de, bu değişimlerin temelinde demokrasi, insan hakları, çağdaş toplum değerleri, laiklik gibi dünyanın “olmazsa olmazı” olan kurum ve yaşam kuralları yoksa, değişim dedikleri şey değişik doğum sancılarına gebedir.

 

Dünya tarihini, sosyolojiyi, sosyal psikolojiyi ve kişi psikolojisini bilenler bugünkü toplumsal hareketlerin nedenli olumlu ya da olumsuz sonuçlar yaratabileceğini görebilirler.

 

Ben bir psikiyatrım. 1955 yılının başından bu yana, 60 yıldır doktor, 1959 yılı itibaren de 56 yıllık psikiyatri uzmanı olarak görev yapıyorum. Üstelik 50 yıldır yazıp çizerek kitaplarımla da topluma mesajlar veriyorum. Bu mesajlarla karanlık labirentlere ışık tutuyorum.

 

Toplumsal yapımızda ülkemizin yaşam alanlarının kimilerinde olan yüzeysel değişimlerde, derinlik görmediğim için bu değişimlere de olumlu gözle bakamıyorum. Çünkü asıl olan insanın değerini, onun yapısını çağdaşlaştırmak, demokratik, ekonomik, sosyal haklarında çağdaş ülkelerde olduğu gibi yaşamsal gereksinimlerini ve haklarını onlara sağlamakla olur.

 

Kadın – erkek ilişkilerinde, kadınların çağdaş ülkelerdeki gibi, yerleri almaları için 100 yıla ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Çünkü 1500 yıldır değişmeyen, kalıplar kompleksinden geliyoruz. Oysa: “Çağ size uymuyorsa siz çağa uyun” ya da “İlim Çin’de bile olsa gidin öğrenin” söylemlerinin hiç önemsenmediği bu kemikleşmiş toplumda ne, neden, nasıl değişecek ki?..

 

Kadın erkek ilişkilerinde, kadın haklarında ve onların insanlık değerlerinde 100 yıl geçse bile unutulmaması gereken olay: Özgecan’ın başına gelenlerdir. Ne acıdır ki, öldürüldüğü tarihten beri, sanki başıma demirle vurulmuş gibiyim. İçim daralıyor, olay aklıma gelince boğazım tıkanıyor, boğulur gibi oluyorum ve parmaklarım acıyor. O uğursuz gün 13 Şubat ile 23 Mart arası tam 25 kadın daha öldürüldü.

 

Bir ülkenin başbakanı 23 Nisan’da bir çocuğu kendi makamına oturttuktan sonra “Şimdi sen başbakansın, ister asar ister kesersin” Türkülerimizde: “Kekliği vak vak, ufak ufak bas, aç kolların sar boynuma. İster öldür ister as” derse, bunu toplumsal kabulün bir benimsemesi gibi dinleyerek göbek atılıyorsak, bunlar yaşamın gerçekleridir. Şuymuş buymuş hikâye, derinlere bakmak gerekir.

 

Daha sonraki yazılarım için önceki yazılarımı okuyun ki, bir bütünlük oluşsun ve gelecek yazılarımı bekleyin.

 

Haber Revizyon 2015 Mayıs32

 

HABER REVİZYON DERGİSİ MAYIS 2015