Son zamanlarda televizyon programlarında sağı solu dolaşıp yemek yapan birilerinin bulunduğu yere dalan, yapılan yemekleri büyük bir afiyetle yiyen ve yedikleri yemekleri ballandıra ballandıra anlatan gurmeler çoğaldı. Eskiden sadece özellikli mutfakları ya da bir yemeği, tatlısı ile meşhur olan yerleri izlerdik. Bu gurmeler o kadar fazlalaştı ki anlatacakları, üzerinde konuşacakları yerleri, iyi ahçıları bulamaz oldular ve her seferinde ya daha uzaklara gitmeye başladılar ya da tek düze, sıradan kişilerin yanında kendilerini tekrar etmeye başladılar. Yakında bu gurmeler “Dikkat! Dikkat! Güzel yemek yapan ahçılar arıyoruz! Yemekleri üzerinde eleştiriler yapacağız” diye anons yaparlarsa şaşırmayın.
Mali müşavirlik mesleğinde gelişmelerde aynen bu düzlemde devam etmekte. Eski bir yazımda (Savulun Angaryalar! Kara Murat Benim!) Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlerin sıkıntılarından bahsetmiştim, üzerinden iki yıla yakın bir süre geçti ama bu sorunların çözümünde çok fazla bir gelişme olmadı. O günlerde mesleki kalitenin kurumsallaşmadan geçtiğini söylemiştim. Bunun yanında hem devletin hem meslek odalarının, meslektaşlara destek olacak şekilde hareket etmeleri gerektiğini belirtmiştim. Bu söylediklerim ile ilgili herhangi bir hareket oldu mu? Bakmak lazım.
Meslektaşlarımızın çoğunluğu ellerinden geleni ardına koymadılar, her tür çabayı göstermek için uğraştılar ama kurumsallaşma pek gelişmedi. Memleketimizin suyundan mı, toprağından mı bilinmez, her yerde olduğu gibi birlik ve beraberlik göstermemiz gereken yerlerde bir araya gelemiyoruz. Hele ki iş anlamında organize olamayan, organize olsak da kar edince paylaşmayı bilmeyen bir haldeyiz.
Başımızı devlet tarafına döndürdüğümüzde ise karşımıza o meşhur film çıkıyor ; “Batı cephesinde yeni bir şey yok”. Mesleğimizle ilgili olan devlet memurlarımız (vergi dairesi memurları, denetmenler, SGK mensupları v. b.) meslektaşları ve mesleği angaryaların yaptırıldığı köle düzeni olarak gördükleri için mesleğe ve meslektaşlarımıza ilişkin herhangi bir gelişme sağlayamadılar. Eminim ki Devlet ve Millet ilişkisini anlayamadıkları sürece bu da böyle devam edecektir.
Meslek kuruluşlarımızın durumunu sorgularsak karşımıza epey enteresan sonuçlar çıkıyor. Epey aktif olan meslek kuruluşlarımız, son dönemlerde mesleğin evrimleştirilmesi için gen mühendisliğine soyunmuş durumda. Meslektaşlarımızın denetim alanında boy gösterebilmeleri için yaptıkları çabaları takdir ediyoruz. Ancak şu anda mesleğin farklı bir dalına geçmek istemeyen ya da kanuni açıdan belli bir süre geçmesi imkansız olanların şu an yapmış oldukları faaliyetlere (muhasebe, defter tutma, müşavirlik gibi) ilişkin çabalar yetersiz kalmaktadır. Mesleğin kalitesini yükseltmek, mesleğin ve meslektaşların aşağılanmasının engellenmesini sağlayacak çalışmalar yapılması gerekir. Meslek odalarının, meslektaşın ekmek parasını kazanırken ona yardımcı olacak destek olacak, bir yapıya bürünmesi gerekir.
Örneğin meslek örgütlerimiz, firmalardaki yabancı çalışma izinleri sırasında istenen sermaye ödendi tespit raporlarını yazabilen ve onaylayabilen Serbest Muhasebeci Mali Müşavir raporunu Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığına kabul ettirmeleri lazım. Raporda hiçbir fark yok iken bakanlık illaki Yeminli Mali Müşavirlik raporu diye diretmekte. Devlet dairelerinde dediğim dedik diyen devlet memurları karşısında meslektaşımızın yanında durup destek olan bir meslek örgütü olması gerekir.
Son zamanlarda etik kurallardan bahsederek, bunun bir çeşit ahlaki anlayış olduğunu düzgün olarak meslektaşa anlatılması gerekirken, önlerine imzalamaları için bir sözleşme çıkartılmaması gerekir. Bu sözleşmeyi imzalamayanın etik dışı, imzalayanın da etik içi olduğu gibi bir düşünceyi akla getirmek yanlıştır. Hele ki bu sözleşmeleri imzalayan ya da imzalamayanı meslek odalarının internet sitelerinde yayınlama gafletine düşenler haksız rekabetin en büyüğünü ve en acımasızını yapmış olacaklardır. Eğer ki etik eğitim yapmak isteniyorsa bu bütün meslektaşların hepsine zorunlu kılınır ve bunlardan hiçbir ücret talep edilmez. Emniyet amirliğinin kapısında bile “her insanın polisi kendi vicdanıdır” diye yazar. Bunun böyle bir sözleşmeye dayatılması komik olmaktadır.
Sonuç olarak burada yazdığım yirmi ay sonrasında da meslekte ve meslektaşların durumunda pek değişiklik olmamıştır. Bizler, devlet kurumları ve meslek örgütleri aynı çizgide durdukları müddetçe pek bir şey değişmeyecek. Bir süre sonra bir miktar denetçimiz ama onlara işten, angaryadan, desteksiz kalmaktan bu mesleği seçtiğine pişman olan bir sürü muhasebecimiz kalacak. Sonrasında ahçısız kalmış gurmeler gibi Denetçilerimizde anons yapacak “dikkat dikkat işini iyi yapacak mesleğini seven muhasebeciler aranıyor” ya da oturup kendi yemeklerini kendileri yaparlar (aynen eskiden UFRS bilmeyen meslektaşların mali tablolarını çeviren bağımsız denetçiler gibi). Umarım iki yıl sonra değişik bir tablo ile karşınıza gelirim.
Haber Revizyon Dergisi Aralık 2014