Değerli okurlarım, Türkiye Ulusal Kadınlar Birliği Partisi’nden kadınları korumada, yazılarım, çalışmalarım, konferans ve radyo konuşmalarımdan dolayı, 40 yıl önce aldığım fahri üyelik onur belgemi sizlerle paylaşıyorum. Bu çalışmalarımla ilgili, geçmişten gelen benim haykırışlarımı, bundan sonraki yazılarımda da bulacaksınız.
Şimdi günümüze dönelim, 06.11.2015 tarihli bir gazete haberine bakalım.
Yukarıdaki haberin dışında, Allah’ın emriydi ya da kayıp diye yorumlanıp sayılmayan öteki cinayetleri buraya katmıyoruz. Bu vahşi yarışta, Avrupa 1’incisi, Dünya 3’üncüsü olmuşuz. Son 10 yılda ise, kadın cinayetleri yüzde bin artmış.
Ben payıma düşeni, 50 yıldır eksiksiz yapıyor, özümü de sözümü de sakınmıyorum. 40 yıl, daha ilerisi! ya da gerisi, 50 yıldan bu yana, ne değişti de bizler kadınlarımız bu hallere düştük. Bu ayıbımız, hepimizin ve erkeklerin yüzünde hep kara leke olarak kalacak, hiç silinmeyecek.
Çünkü hepimiz suçluyuz.
Katledilenler ana ya da ana adayıdırlar. Tümü bu amaçla yaratıldıklarından, Tanrı’nın yeryüzündeki ırgatları gibi, bizleri var etmektedirler. Analar: Hatice anadır, Fatime anadır, Havva anadır, Meryem anadır, Makbule anadır, Anam Nazif’e anadır, Ayşeler, Fatmalar tümü anadır. Gelmiş geçmiş bizleri ve ülkeyi yaratmışlardır. Her şeyimiz üzerinde emekleri büyüktür.
Yoklukta, savaşta canlarını düşlerine takıp, zaferlerin kazanılmasında rol oynamaları dışında, evlatlarının neredeyse yarısını hastalıklarda, kalanların kimilerini de, savaşlarda şehit olarak yitirdiklerinden yüreklerinde dayanılmaz acılara karşı, yaşamışlar ve ülkeyi yaşatmışlardır.
Bir de bugün kadınlarımızı, ne duruma düşürdüğümüze bakalım. Sanki bir ses, yani VAHŞETİN ÇAĞRISI yankılanıyor kulaklarımızda. Analar yanında daha doğmamış çocuklarımızın ana adayları da aynı acımasızlıkla, kanlar içinde katlediliyorlar. İthal teknik, ithal kültür, ithal montaj tamam da, ithal saman, ithal et de var. O rezidansta oturanlar, memnun ve mutlularsa, bizden yana hoş olsunlar. Bizim derdimiz analarımızın acılarıyla.
Şimdi ben soruyorum: Konuştuk koştuk, yazdık çizdik de 50 yılda ne değişti? Çağdaş toplumlar uçuyorlar. Bizde ise: Havalar kirli, geceler sisli ve dumanlı, 50 yıl havanda su mu dövdük yani…
Bu soruya yanıtım, sunduğum şu belgenin içinde gizli. Ben görevimi yaptım. Ülkeme borçlu gitmeyeceğim.
İşte ödülüm. Geçmişten gelen, 2-3 satırlık bir teşekkür ve çağrı mektubu, dünyaya değer.