Bu yazıyı sonuna kadar okur musunuz bilemiyorum. Fakat ömrünüzün sonuna kadar yaşayacağınızı biliyorum. Orada da bilemediğim birşey var: Ömrünüzün ne kadar süreceği. Ömrünüzün uzun sürmesi halinde bildiğim birşey var: İhtiyarlayacağınızı biliyorum. İhtiyarlığınızda ise bildiğim bir şey var: Hareketlerinizde, işitmeniz de, görmenizde, anlamanızda çeşitli seviyelerde değişiklikler olacak.
Engelliler de yaşlanır. Kör dedelerimiz, sağır ninelerimiz, tekerlekli sandalyelerde büyükbabalarımız, büyükannelerimiz olacak. Onların da diğer organları öyle tam çalışmayacak. Kör dedenizin aynı zamanda belki kulağı az duyacak. Sağır nineniz belki az görecek, belki de tekerlekli sandalye kullanma durumunda kalacak.
Gençliğin, canlanmanın, yenilenmenin, doğuşun, yeniden canlanmanın sembolü BAHAR’da bunları konuşmak belki abes geldi.
Aman efendim olur mu ! bu işin ikinci baharı da var.
Bir yılda bir bahar vardır ama bir ömürde cok bahar vardır. Hem bu baharlar, yazın, güzün temellerinin atıldığı yerler, köklerinin atıldığı, meyvelerinin çiceklerinin açtığı zamanlardır.
Yazın meyvesi, güzün hasadı olması için bu baharda bir şeylerin yapılması lazım.
Gelin biz de ister engelli, ister engelsiz olalım, şu ömrümüzün baharında kendimizin gereksiz özelliklerini öyle budayalım, kendimizi çiceklerle öyle donatalım ki, topraktan, havadan, Güneş’ten öyle faydalanalim ki yazınki meyvemize doyum olmasın, güzünki hasadımız herkesi mutlu etsin, kışın da bizlerin, kar altındaki tohum misali, yaptıkları bizden sonraki baharda fidan olsun, çicek açsin, meyve versin.
Biz insanlar üniversite sınavına bile hazırlanıyoruz, yaşlanacağımız garantiyken yaşlılığa hazırlanmazsak bu işte bir tuhaflık olur.