Sosyal devlet, fertlerin sosyal durumlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir hayat düzeyi sağlamayı, sosyal adalet ve sosyal güvenliği gerçekleştirmeyi ödev sayan devlettir. Ayrıca devletin, sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif olarak müdahalesini gerekli gören bir anlayıştır. Sosyal devlet ilkesini tanımlayan bir paragraf okudunuz. 1961 ve 1982 anayasalarına baktığımızda sosyal devlet kavramı, her iki anayasanın ikinci maddesinde karşımıza çıkıyor. Bu kavram devletin vatandaşlarına nasıl yaklaşacağının, neler sağlaması gerektiğini gösteren ilk basamaktır. Bu maddenin derinine indiğimizde hukuki ve iktisadi yönlerinin bulunduğunu görmekteyiz. Devletin vatandaşlarına adaletli davranması gerektiği, ihtiyacı olduğunda yanında olması gerektiğini anlatmaktadır.
Peki bugüne baktığımızda bu kavramın reel hayatta nasıl vücuda geldiğine şöyle bir göz atalım. Ben size ilk olarak sosyal güvenlik üzerinden birazcık daha özelleştirerek sağlık hizmetleri açısından birkaç örnek vermek istiyorum. Vatandaşımız bu günlerde ne durumda? Gazete haberlerine baktığımızda şu başlıklarla karşılaşıyoruz.
– “SGK, hafta sonu ve tatil günlerinde yazılan reçeteleri ödemeyecek”
Bu başlıktan birkaç hafta önce de “Hafta sonu hastaneye gitmeyin!SGK’nın yeni kararına göre resmi tatil günlerinde muayene yapılmayacak” başlıkları ile karşılaşmıştık. Bu başlıkları gördüğümüz zaman ister istemez sosyal devlet kavramında bir farklılaşma mı var diye düşünmeye başladık.
Yiğidi öldür hakkını ver demişler. Doktora gitme özürlü birisi olarak sağlık alanında vatandaş için yapılan değişikliklerle pek yüz yüze gelmemiştim. Yöneticilerimizin sağlık yönünde yaptıklarını söyledikleri reformlara hep mesafeli, hep şüpheyle yaklaştım. Herkesin özel hastanelere bile serbestçe gidebildiği, yapılan muayenelerin bir kısmının devlet tarafından karşılandığı bir sistemin yürüdüğünü görmek şaşırtıcıydı. Devlet hastanelerinden internet üzerinden randevu alıp muayene saatinde itiş kakış olmadan girmek hoş bir şey. Vatandaşın her hastaneye gidip rahatça muayene olması büyük kolaylık. Bu sistemin zaman içinde devreye girerek isteyenin istediği hastanede muayene ve tedavi olması herkesi özelliklede dar gelirli birçok insanı memnun etmişti. Mali açıdan çok kötü durumda olmayanlar birazda katkı payı ile orta ölçekli özel hastaneleri tercih ediyor, rahat bir şekilde muayene ve tedavilerini gerçekleştiriyorlardı. Bu durumda tedaviye gelen hasta sayısının bir miktarının başka yerlere gitmesi sonucunda rahatlayan devlet hastanelerinde kalite eskiye oranla epey artmaya başlamıştı.
Ancak her güzel şeyin sonu bir gün geliyor. SGK üst üste çıkardığı genelgeler ile sağlık sektörünü tekrar eski günlere götürmeye başlıyor. Benim bir şey söylememe gerek yok yukarıdaki gazete başlıkları her şeyi anlatmakta. Hafta sonu biraz ateşiniz mi var, mideniz mi bulanıyor. Devlet hastanesine gitmeniz gerekir. Özel hastaneye giderseniz size ateşinizi daha da çıkartacak bir faturayı önünüze koyacaklar. Hadi bunu geçtik, kıydınız paraya muayene oldunuz. Tedavi için ilaç yazdılar, en yakın eczaneye gittiniz. Eczacı bir iş gününde yazılmış reçete bedelinin bir kısmını değil, hafta sonunda yazıldığı için ilaçların tüm bedelini sizden isteyecek. Bir başka örnek yeni yürürlüğe girdi, girecek. Şeker, tansiyon ve benzeri rahatsızlıkları bulunan vatandaşların ilaçları için almış oldukları altı aylık raporlar artık geçersiz. Artık üç ayda bir kontrole gidecek hastanın durumu gözden geçirilecek sonra rapor yenilecek ve üç aylık ilaç verilecek. Bu bize sunulurken hastanın daima kontrol altında tutulması gerektiği üçer ayda bir yapılacak bu kontroller sonucunda hastanın gidişatı daha iyi tespit edilerek uygun dozaj ayarlamalarının yapılacağı söylenmekte. Gözümüze çok mantıklı geliyor, evet haklılar ama birde şu yönden bakalım. Sırf kontrol denilerek yapılacak bu muayeneler için hastadan muayene katılım bedeli alınacak mı? Bu bedelleri Türkiye’ deki daimi raporlu (şeker, tansiyon ve benzeri hastalar) hasta sayısı ile çarpın, elinize geçen bedeli şöyle bir hayal edin. Madem hastalar düşünülüyor bu katkı paylarını almayın onlardan.
SGK’ nın ilaçlar üzerinde yaptığı türlü değişikliklere değinmiyorum bile. Bir doktorun ısrarla daha ucuz diye muadil ilaçlarda diretmesi veya bunlara mecbur bırakılması çok komik oluyor. İlaçlarve tedaviler insandan insana farklılık göstermeseydi ben çoktan doktor olurdum, işletme okumazdım.
Anlıyorum bunların hepsi geçmişte sosyal güvenlik alanında alınmış bir takım yanlış kararlar yüzünden kara delik gibi büyümüş açıkların telafi edilmesi amacıyla yapılmaya çalışılan bir takım tasarruf tedbirleri. Ancak tasarruf tedbirlerini alırken bir taraftan da insan hayatını doğrudan etkilediğinizi unutmayın. Kararlarınızı sırf bütçeyi tutturacağız diye almayın, aldığınız kararlarla küçük bir çocuğun hayatına etki ettiğinizi hep düşünün.
Sosyal devlet ilkesini hep göz önünde bulundurun. Sağlık alanında ve burada bahsedemediğim diğer alanlarda Sosyal devlet olun! Asosyal devlet olmayın. Unutmayın iktidarları seçenlerin çoğunluğu kendilerine yapılan bu hizmetleri alan ve buna önem veren kişilerdir. Böyle bir alanda geri adımlar atarak vatandaşı zor durumda bırakanlar, iktidar için gereken büyük bir kaleyi mücadele etmeden teslim etmiş olacaklardır.
HABER REVİZYON DERGİSİ EKİM 2014