Ahmet Güneştekin – Tekniğim ve Çalışmalarım

Her alanda olduğu gibi resimde de başarının akademik eğitim olmadan da yakalanabileceğini düşünüyorum. Sanatsal başarım ile olan doğrusal bağı ben teorik-akademik eğitimle değil de Mezopotamya ve Anadolu seyahatleriyle deneysel sanat çalışmalarımdan edindiğim bilgiyle ilişkilendiriyorum.

Akademiden alabileceğim teoriyi elbette bu gezilerde elde edemezdim; ama akademinin bana veremeyeceği pratik bilgiyi bu gezilerden fazlasıyla aldım diyebilirim. Konuyu pedagojik açıyla değerlendirmeye yetecek bilgiye sahip değilim ama ilk ve saf bilgiye; görerek, dokunarak, dinleyerek, koklayarak ulaştığımı söylemeliyim. Mesela sanatımı köklerinden beslediğim kültüre ait bir geleneksel el zanaatkârını, eserini üretirken izlemek, sanatıyla ilgili tecrübeleri onun sesinden dinlemek, eserine dokunmak, o olayın yaşandığı ambiyansın bir parçası olmak bana o önemli bilgiyi aktarmıştır. Binlerce yıl önce yaşamış bir insanın elleriyle yontulmuş bir kayaya dokunan elin tuttuğu fırçanın sahip olabileceği esnekliği tahmin edin lütfen. Rengârenk mozaiklere, nakışlara dokunan bakışların üretebileceği renkleri, desenleri düşünün. Sanat tarihinde bu duyguları yaşamış çok sayıda sanatçı var. Mesela Ömer Uluç, Erol Akyavaş, Burhan Doğançay gibi büyük ustalar da otodidakt sanatçılardır. Dünya sanat tarihinin babası olarak gösterilen Paul Cézanne da dâhil olmak üzere, Paul Gauguin, Van Gogh, Picasso ve daha birçok sanatçı otodidakttır.

Seyahatlerin sanatıma etkilerini burada anlatmak mümkün değil. Özetle şöyle diyebilirim: Evliya Çelebi’nin bildiklerinden sadece yazdıklarını okuyabiliriz ve baktıklarını asla göremeyiz!

TEKNİĞİM ve ÇALIŞMALARIM

Çocukluğumdan itibaren arayışı içine girdiğim sanat dilimin belirginleşmeye, özgün formlara bürünmeye başlaması 90’lı yılların sonlarına denk gelir. 1997 yılında başladığım Mezopotamya ve Anadolu gezilerinde tarihi yapılar ve eserler, geleneksel el sanatları, gastronomi, sözlü kültür bağlamında söylence, masal, mitolojik öykü, destan ve müzik gibi daha birçok alanı ilgilendiren araştırmalar yaptım. Ören yerlerini, tarihi yapıları, zanaat ve sanat eserlerini, enstrümanları, müzikleri, yemekleri, gelenekleri inceledim. Çoğu gözlemimde muazzam bir emek ve estetik anlayışla karşılaştım. Bu emeği sağlayan sabır beni çok etkiledi. Düşünün ki 2.500 yıl önce örülmüş 3,62 metrekare bir halının her metrekaresinde 350 bin düğüm bulunuyor!

Gezilerimde bilim ve teknik ile akıl ve beden gücünü karşılaştırdığım çok örnek oldu. Eserlerimde, zihinsel yoğunlukla beraber ciddi bir bedensel emeğin ve sabrın söz konusu olmasında bu incelemelerimden edindiğim izlenimlerin büyük bir paya sahip olduğunu düşünüyorum. Yine bu paralelde, makinaların eserlerimin herhangi bir üretim aşamasında yer almasını uzun bir süre kabul etmedim. Bugün güncel sanatın zorunluluklarıyla birlikte basit kesme ve biçme makinaları kullanıyor olsam dahi bu kadarı bile içime sinmiş değil daha.

Tuvalin başına geçip fırçamı rastgele bir boyaya daldırdıktan sonra o bembeyaz alana yine rasgele darbeler atmıyor, boya sıçratmıyor, dökmüyorum elbette! Bir eserin yaratım süreci, günün 13-17 saatlik zamanını alıyor. 100 cm. x 150 cm. ebatlarındaki düz tuval üzerine yağlı boya bir eserin konu seçimi ve sonrasındaki karakter-motif teorik tasarımı aşağı yukarı 3-5 saat sürer. Sonrasında 2-4 saat süren çizimlerini yaparım. Ardından renk seçimleri için yoğun birkaç saate daha ihtiyaç duyarım. Bu aşamadan sonra karar verdiğim renkler için boya karışımlarımı hazırlayıp tuvale ilk fırçayı sürerim. Bu andan itibaren artık iskeleti ortaya çıkmış o dünya yavaş yavaş ete, renge bürünür. Eserin en heyecanlı yeridir burası çünkü renkler bir araya gelmeye başladığı anda o dünyayla daha sıkı bir diyaloğa giriyorum.

O dünyanın ilk çizgisini attıktan son fırçasını sürene değin soluk soluğa süren büyük bir maceranın içinde hissederim kendimi. Tarihin derinliklerinden geleceğin bilinmezlerine doğru fısıltılar, uğultular duyarım. Öyle girerim ki o dünyanın içine, çoğu zaman birileri dokunarak kendine getirir beni!

Boya işlemi bittikten sonra tarama işlemi başlar. 3-4 saat süren boyamadan sonra en az 4-6 saatlik tarama işlemi başlar. Bu da bittikten sonra resmin başat öğesine gelir sıra: Güneş. Resim o ana kadar gece haldedir, karanlıktır. Tarama kalemi, güneşin son ışığına hayat öpücüğünü verdikten sonra kalem boya ve fırçaların yanındaki kendi yerine dönüpbir sonraki macera için dinlenmeye geçer. Ama resim daha bitmemiştir. Onu karşıma alıp koltuğuma kurulduktan sonra izlemeye koyulurum ondaki yaşamı. O hayattan nefesler çekerim içime. Doğru nefes aldığıma emin olana dek sürer bu ve o yaşam bir sonraki resimde devam etmek için sabırsızlıkla susar!

haberrevizyon ahmet güneştekin 1 haberrevizyon ahmet güneştekin 2

 

HABER REVİZYON DERGİSİ EKİM 2013

Bir cevap yazın