Değerli okurlarım, bir incir çekirdeği bir toplu iğnenin başı kadardır.
Bir badem ağcının çekirdeği ise, incir çekirdeğine göre devasa büyüklüktedir. İnsan beynini, poşete koyup tartarsanız, ortalama 1 kilo 350 gramdır. Elinizde çanta taşır gibi her yere taşıyabilirsiniz. O 1 kilo 350 gramlık biyolojik doku parçası, bu güne kadar insanoğlu adına, yeryüzünde ya da uzayda, neler yapılmış neler keşfedilmiş, hangi alanda neler üretilmişse tümü onun eseridir. Kısacası evrenin kendisinin ve varlığının bilinci bu poşetteki etin içindedir. Daha net söylemek gerekirse, şu andaki elinizin altındaki aletler dünyayı dolaşmanız her şeye ulaşmanız o poşetteki ete bağlıdır.
İncir çekirdeğinin içinde, incir ağacının ne kadar büyüyeceği, dalları yaprakları, yaprakların hava alabilecek gözenekleri ve toprakların derinlikteki kuru alandan bile, yaprakları ve ağacı besleyebilecek su kanallarının çalışması bir bakıma biyolojik anlamda insan beyninden hiç de aşağı değildir. İnciri kuşlar yesin ve bu sayede ürer ve bademi de doğadaki iri yaratıklar yesinler tohumlarını yaysınlar diye programlanmıştır. Biyolojide hiçbir şey amaçsız ve boşuna değildir. Yani her iki olayda da amaç da varlığını sürdürmek gizlidir. Buna üremek denir.
Değerli okurlarım, bir çok şeyi yorumlamak “işte o öyledir” deyivermek kolaydır. Tıpkı bu dünya geçicidir deyivermenin kolaylığı gibi. Ama hiçbir şey geçici değildir. Her şey bütünün bir parçasıdır. Kaya, insan, ağaç, güneş, yıldız hepimiz birbirimizin parçasıyız. Bundan binlerce yıl sonra, ben gene varım kim bilir hangi toprakta bir molekülüm. Bir atomumda kim bilir hangi ağacın bir parçasıdır. Bir de geçici olmayan üretim değerlerimiz var. İşte onlarla da gelecek kuşakların beyinlerin de olabildiğimiz kadar değerli ve yaratışın amacına uygun varlıklar olarak yaşayacağız. Bu bağlamda dünya da evren de hepimizindir. Biz birbirimizin bir parçasıyız. Yaşarken iyi geçinelim, dünyaya veda ederken de kendimizle hesaplaşalım.