Bu yazımı okurken, kendinizi kaptırıp bir sıkıntıya düşmeyin.
Olabilecek kutsal bir deneyimi anlatacağım.
Bir insanın boynunun üst düzeyinde, omuriliği kesilse (beyinle omurilik ilgisi) insan yaşar. Ancak kolları ve bacakları yok gibidir, ne hareket ettirebilir ne de dokunma, acı gibi duyguları hisseder. İç organlar otomatik çalışır; mide, bağırsaklar, böbrekler görevlerine devam eder. Ancak kişi ne tuvaletinin geldiğini hisseder ne de irade olarak o ihtiyacını giderebilir. Yüzde bir kayıp olmamıştır. Görür, duyar, koku alır ve konuşur.
Bu operasyonu teknik olarak ilerletelim: Kişinin beyne giden iki karotis atardamarlarını (şah damarları) bir kan dolaşım sistemine bağlayalım. Yukarıdaki anlattığımız yaşam yine aynen sürer. (Geçmişte bu olayı Ruslar, bir köpek üzerinde denediler, kopuk başı uzun bir süre yaşattılar.) Operasyonumuzu biraz daha ilerletelim, görme olayını yok edelim. Kişi konuşur, duyar ama görmez. Bir adım ilerisi, işitme ve koku alma duygularına da aynı şeyi yapsak artık ne görür, ne duyar, ne de koku alır.
Bu beyin, dış algılarını tümüyle yitirmiş; görmüyor, duymuyor, konuşamıyor ama anılarını, beyinsel yeteneklerini, sevgilerini, projelerini, şiirleri, şarkıları anımsıyor ve duyguları aynen devam ediyor. Örneğin geçmişte yaşadığı komik bir anısına içten gülüyor, acılı bir anısına üzülüyor, hep derin rüyada gibi ve bu rüya hiç bitmiyor.
Operasyonumuzun son aşamasına geldik. Bu beyni artık işe yaramaz kafatasından çıkartıp, bir kavanozda yaşayabileceği bir eriyiğin içine koyalım. Yukarıdaki söylediklerimiz aynen orada da yaşanacaktır. Bu konuyu derinlemesine tasarlayıp kendinizde düşünmeyin, panikleyebilirsiniz.
Dönelim başa, beynimizle yaşayıp her şeyi beynimizle yorumlayıp, beynimizle var oluyoruz. Bu değerli organımız, evrensel gelişim süreçleri içinde, bizim vardığımız her türlü aşamada, en önemli etkin rolü oynuyor. Bu organın hakkını vererek, tanrısal boyutlardaki yaratılarına da imza atarak, uygarlığın onurlu bahçelerinde dolaşıyoruz.
Oysa bir ölçüde ülkemizde “kimilerinde daha fazla olmak üzere” beyinler belirlenmiş kalıpların katı, kırılmaz kavanozlarında tutsak kılınıyor. Acılarımız, sevinçlerimiz, sevgimiz, gelecek için umutlarımız, duygularımız ya da tam tersi durum.
İnsanca olan değerler herkeste olduğuna göre, kavanozdaki beyinlerin kime hizmet ettiğini de bir düşünelim.
Sevgili okurlarım, beyninizin milimetre karesinin bile kavanoza konulmasına izin vermeyin. Bu sizin kendinize, topluma, üstelik yüce değer olan yaratılışınıza da ters düşer. Çünkü örnek beyin, çağın gerisinde kalmayan beyindir.
HABER REVİZYON DERGİSİ HAZİRAN 2014