Benim tanrılarım bedenimin içinde ve de tüm dokularımda. Trilyonlarca varlar. Hücrelerimden söz ediyorum. Bedenimdeki hücrelerimin her biri, benim gizemli birer tanrım.
Her biri, içindeki hücre bilinciyle beni canlı ve ayakta ve de hayatta tutmak için harıl harıl çalışıyorlar. Derimde, ter bezlerimde, ağzımda, dişimde, kemiklerimde, kanımda, bağırsaklarımda, karaciğerim ve beynimde… Müthiş bir düzen ve bilinçle, ağır işçiler gibi çalışıyorlar. Bir dakika bile dinlenme hakları yok.
Onlar Benim Hem Tanrılarım, Hem Irgatlarım.
Onlar benim tanrılarım, çünkü yaşamımı, davranışlarımı, ruhsal bütünlüğümü, aşkımı, sevgimi, ne varsa hazırlayıp, beni yaşam savaşımda gerekli olan silahlarla donatıp hayata salıyorlar. Dünya’nın en hassas bilgisayarlarından daha öte bir bilince ve düzene sahipler.
Eğer ben nankör olmayacaksam, önce kendi ırgatlarıma nankör olmamam gerekir. Yani onlara kötü bir patron olarak, yaşam haklarını zora sokmamalıyım.
Benim ırgatlarım benden ne istiyorlar? Onlarla konuşuyorum.
Çok bir şey değil. Sadece, “bize zarar verme, çalışma enerjimizi engelleme yeter” diyorlar. Ben de nankör bir diktatör, yaşam gaspçısı olmadığıma göre, bu isteklerine ortak çıkarlarımız için uyum sağlamalıyım.
Neler istemiyorlar? Canlarına ve yaşamlarına zarar verecek şeyler istemiyorlar. Örneğin sigara. Sigara içerek onları katledecek kadar acımasız ve nankör olamam, sigara içmem olur biter.
Fazla alkol, gereksiz kimyasallar falan filanları da istemiyorlar. Neden olmasın, bu isteklerine de uyarım; onlarla barışık olurum.
“Daha çok yorulmayalım, kendimizi zararlı dış etkenlerden koruyalım. Geç saatlere kadar eğlence vb. yerlerde uykusuz kalmayalım. Kahvehanelerin tozlu ve dumanlı havalarını koklamayalım” diyorlar.
Hay hay! Dileğiniz kabul edildi; ufak tanrılar, istekleriniz benden yana. Ben de aklımı peynir ekmekle yemediğime göre onandınız.
“Patron, başka isteklerimiz de var!” diye çığlık attılar ve isteklerini dile getirdiler. “Üzerimize kilolar ekleyerek yer çekimine karşı bizi zor duruma düşürme. Fazla yağ dokusu işimizi engellemesin. Damar sertliği de olmasın ki, yeterli oksijen alıp, atık maddeleri de atarak genç ve dinamik kalalım; uzun yıllar birlikte bu hayatın tadını çıkaralım.”
Irgatlarım, mesaj alındı. Başka ne istiyorsunuz?
“Arada bizi gezmeye götür. Oksijen depolaması yapalım; biraz gülüp eğlenelim. Mutluluk hormonuna bizim de ihtiyacımız var; stresin olumsuz etkisinden kurtulalım.”
Hemen devreye girdim: “Bu benim elimde değil, toplumla da ilgili,” deyince, “Biraz senden, biraz bizden” dedikten sonra eklediler: “ İyi uyu, az ve dengeli ye, yürüyüş, bol bol çalışmalar, bol bol yazmalar”.
“Son iki öneriniz neden?”
“Çünkü bizim tanrımız da başkalarının tanrısından küçük olmasın,” dediler.
Dediklerine uydum, hep öyle yaptım.
HABER REVİZYON DERGİSİ EKİM 2012