Haber Revizyon: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın IMF’e olan borcun azaldığına ve yakın zamanda IMF’e borç verir hale geleceğimize dair açıklamaları oldu. IMF’le ve diğer uluslararası ekonomik ilişkilerle ilgili gelecek 5 yılı nasıl öngörüyorsunuz?
Zafer ÇAĞLAYAN: 2002 yılında IMF’e olan borcumuz 23 milyar dolar iken; şu an borcumuz yaklaşık 400 milyon dolar düzeyindedir. 14 Mayıs 2013 itibarıyla, kalan yaklaşık 400 milyon dolarlık borcun da ödenmesiyle beraber, IMF’ye olan borcumuz tamamen bitecektir. Bilindiği gibi IMF, ekonomileri küresel krizden olumsuz etkilenmiş olan birçok Avrupa ülkesine mali yardım yapmaktadır, bu yardımlar sonucunda kaynakları azalmış, ek kaynak arar duruma gelmiştir. Küresel krizden fazla etkilenmeyen ve büyümeyi sürdüren bazı ülkelerin IMF’ye ek finansman sağlaması gündeme gelmiştir. Türkiye de IMF’ye ek kaynak sağlaması söz konusu olan ülkelerden birisidir. Böylece Türkiye, tarihinde ilk defa IMF’den borç alan değil, IMF’ye borç veren bir ülke konumuna gelmiştir. Bilindiği gibi, şu an Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir grup IMF’de Belçika tarafından temsil edilmektedir. Türkiye’nin IMF’deki kotasının artması ve borcumuzun bitmesinin bir sonucu olarak, Türkiye artık IMF’de kendi kendini temsil edecek ve hatta kendine bağlı bir ülke grubunun da temsilciliğini yürütme görevini üstlenecektir.
Türkiye ekonomisi, Avrupa’nın en büyük 6. ve dünyanın en büyük 17. ekonomisidir. 2012 yılında 786,3 milyar dolarlık gayri safi yurtiçi hasılası, kişi başına 10.504 dolarlık geliri, pek çok Avrupa ülkesinden daha iyi durumda olan mali dengesi ve bütçe disiplini, artan ihracatı, pazar çeşitlendirmesi ve kademeli olarak azaltmış olduğu cari açık ile dünyanın parlayan ekonomilerinden birisidir. Pek çok gelişmiş ülke hala 2008 krizinin ve Avrupa borç krizinin etkileriyle mücadele etmeye çalışırken ve resesyondan bir türlü çıkamazken; Türkiye pek çok gelişmiş ülkeye göre çok daha iyi büyüme performansı göstermiştir. Türkiye, 2023 yılı vizyonu doğrultusunda dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi içine girmeyi, gayri safi yurtiçi hasılasını 2 trilyon dolara çıkarmayı, 500 milyar dolarlık mal ve 150 milyar dolarlık hizmet ihracatı gerçekleştirmeyi hedeflemektedir. Tüm bunları göz önüne aldığımız zaman gelecek 5 yıl içinde Türkiye ekonomisi, lider ekonomilerden biri olmaya adaydır.
Haber Revizyon: Türkiye’de orta gelir düzeyine sahip insan sayısının azaldığı, düşük ve yüksek gelir düzeylerindeki kişilerin arasındaki uçurumun gittikçe açıldığı söyleniyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Zafer ÇAĞLAYAN: Gelir dağılımı tüm dünyanın önemli sorunlarından biridir. Türkiye’de 2000’li yıllardan itibaren yaşanan istihdam artışı ve eğitimin yaygınlaşması sonucu bu konuda olumlu gelişmeler olduğu görülmektedir. Türkiye, OECD ülkeleri içinde gelir dağılımının en hızlı düzeldiği ülke olarak öne çıkmaktadır. Türkiye’de 2006 yılında Gini katsayısı 0,428 iken bu sayının yıllar içinde kademeli olarak azaldığı ve 2011 yılına gelindiğinde 0,404’e gerilediği görülmektedir. 2006 yılında en düşük gelire sahip %20’lik grubun gelirden aldığı pay %5,1 iken 2011 yılında bu oran %5,8’e çıkmıştır. 2006 yılında en yüksek gelire sahip %20’lik grubun gelirden aldığı pay %48,4 iken 2011 yılında bu oran %46,7’ye düşmüştür. Bu veriler değerlendirildiğinde gelir dağılımı eşitsizliği sorununun düzelmeye başladığı görülmektedir. Gelir dağılımında en düşük %20’lik grubun lehine, en yüksek %20’lik grubun ise aleyhine bir değişim olduğu görülmektedir.
Haber Revizyon: Türkiye’de ekonomik gelir potansiyeli olup da henüz yeterince değerlendirilemediğini düşündüğünüz herhangi bir alan/ürün/iş kolu var mı? Varsa biraz anlatır mısınız?
Zafer ÇAĞLAYAN: Ülkemizde meydana gelen önemli ekonomik ve ticari olaylara baktığımızda üretim, gelir ve harcama akımlarında bir değişim olduğunu görüyoruz. Eskiden sadece turizmden ibaret gördüğümüz hizmet sektörlerinin yatırım, istihdam ve gelir yaratma kapasitesinin imalat sanayine göre çok hızlı büyüdüğüne tanık olmaktayız.
Uluslararası ekonomi ve ticarette hizmet ticaretinin ağırlığının giderek arttığını hep beraber görmekteyiz. Ödemeler Dengesine bakıldığında ülkemizin hizmet ticaretinden 2012 yılında yaklaşık 44,2 milyar dolar gelir elde ettiği görülmektedir. 20,2 milyar dolarlık hizmet giderlerini çıkarttıktan sonra 24 milyar dolarlık bir net gelire ulaşmaktayız. Hizmet ticaretinin tanımlanması ve istatistiki anlamda belirlenmesi zordur. Aslında bu rakamlar çok daha fazladır. Fakat Dünya hizmet ihracatının 4 trilyon doların üzerinde seyrettiği değerlendirildiğinde dünya hizmet ihracatı payımızın arttırılması gerektiği de açıkça görülmektedir.
Hizmet sektörleri dünyadaki gelişmelere paralel olarak son beş yılda yüksek büyüme oranı büyük yatırım miktarları ve istihdama katkıları ile ülkemizde de gündeme daha sık gelmektedir.
2023 yılında 500 milyar dolarlık ihracata ulaşmayı hedefliyoruz. Bu hedefe ulaşabilmek için Bakanlığımız 2011 yılından itibaren bu konuda önemli bir atılım içerisine girmiştir.
Bu çerçevede, 2023 yılında 150 milyar Dolar hizmet ihracatı hedefimize ulaşmak üzere 2012 yılının başında, ilgili kamu ve özel sektör temsilcisi kuruluşlarımız ile işbirliği halinde yoğun bir değerlendirme süreci başlattık ve yapılan çalışmalar sonucunda, hizmet ticaretine yönelik en kapsamlı destek sistemini içeren “2012/4 sayılı Döviz Kazandırıcı Hizmet Ticaretinin Desteklenmesi Hakkında Tebliğ”i, 25 Haziran tarihli Resmi Gazete’de yayımlayarak uygulamaya başladık.
Söz konusu tebliğ kapsamında, “sağlık turizmi”, “film”, “bilişim” ve “eğitim” sektörlerini hedef sektörler olarak seçtik. Söz konusu 4 sektörün büyük potansiyel taşıdığı, halihazırda yüksek büyüme trendine sahip oldukları, üzerinde çalışılması durumunda kısa vadede sonuç alınabilecek sektörler olduğu düşünüyoruz.
Bu çerçevede sistemden yararlanma hakkına sahip bulunan kurum ve kuruluşlar, söz konusu sektörlerde faaliyet gösteren hastaneler, tıp merkezleri ve termal tesisler gibi sağlık kuruluşlarından, sağlık turizmi şirketlerinden, üniversitelerden ve Milli Eğitim Bakanlığımıza bağlı eğitim kurumlarından, bilişim şirketlerinden, teknokentlerden, film yapımcısı ve dağıtımcısı şirketler ile TİM, TOBB, DEİK, ticaret odaları, sektörel dernekler, birlikler ve işadamları kuruluşları gibi özel sektör temsilcisi kuruluşlarımızdan oluşuyor.
Tebliğ kapsamında sağlanan destek unsurlarını incelediğimizde sistemin, hizmet sektörlerimizin yurt dışında tanıtılmasına ve kuruluşlarımızın yurt dışı pazarlara girişlerinin kolaylaştırılmasına yönelik destekleri kapsadığını görüyoruz. Bu şekilde, kuruluşlarımıza Pazara Giriş Destekleri, Yurt Dışı Tanıtım Destekleri, Yurt Dışı Birim Desteği, Belgelendirme Desteği ve Danışmanlık Desteği ile Ticaret ve Alım Heyeti Destekleri sağlıyoruz. Söz konusu desteklerin yanı sıra teşvik programımız, sağlık kuruluşlarımıza yönelik Hasta Yol Desteği, yazılım şirketlerimize yönelik Bilgisayar Oyun ve Uygulama Destekleri ile film sektörüne yönelik Reklam Desteğini de içeriyor. Ayrıca teknokentlerimizin yurt dışında açacakları her bir bilişim merkezinin veya irtibat ofisinin kira ve personel giderlerini yıllık toplam 600 bin ABD Doları tutarında destekliyoruz.
Bu kapsamda 2013 yılında Tebliğ kapsamı sektörlerdeki mevcut ihracat rakamlarımızda ciddi bir artış bekliyoruz. Desteklerimizin de katkısıyla sağlık turizmi sektöründe 3 milyar Dolar gelir elde etmeyi öngörüyor, 2023 yılında ise bu rakamı 20 milyar Dolara yükseltmeyi amaçlıyoruz. Eğitim sektöründe yurt dışından gelen öğrenci sayısını 2013 yılında 40.000 yabancı öğrenciye yükseltmeyi, 2023 yılında ise 100.000 öğrenciye ulaşarak 2 milyar Dolar gelir elde etmeyi hedefliyoruz.
Bu sektörlerin yanı sıra, bilişim sektöründe 2013 yılı sonunda 1 milyar Dolar ihracat yapmayı ve 2023 yılında bu rakamı 10 milyar Dolar düzeyine çıkarmayı hedefliyoruz. Yerli film ve belgesellerimiz açısından da 2013 yılının 250 milyon Dolar ihracat ile verimli bir yıl olmasını hedefliyor, 2023 yılında ise 1 milyar Dolar ihracat ile toplam hizmet ihracatı içinde film sektörünün payını yükseltmeyi öngörüyoruz.
Ülkemizin coğrafi konumu, beşeri sermayesi ve söz konusu sektörlerde uluslararası deneyim ve başarıları göz önünde bulundurulduğunda diğer tüm alanlarda olduğu gibi hizmet sektörü alanında da kamu ve özel sektör kuruluşlarımızla yakın işbirliğimizi sürdürerek ülkemizin hizmet ihracatı alanında sahip olduğu hedefleri yakalayacağımıza, hatta çok daha ileri noktalara götüreceğimize inanıyorum.
Öte yandan, Türkiye’nin son yıllardaki yüksek ekonomik performansının sürdürülebilir hale getirilmesi, yatırım, üretim, istihdam ve ihracat politikaları arasında bütünlüğün sağlanması, ülkemizde ihtiyaç duyulan hammadde ve ara mallarının üretilmesi ve emek-yoğun teknolojiden bilgi-yoğun teknolojiye doğru geçişin sağlanmasına bağlıdır. Bu çerçevede Bakanlığımızın kuruluşu ile birlikte hazırlık çalışmalarına başladığımız yeni teşvik sistemimiz, Türkiye sanayisinin potansiyelini ve ihtiyaçlarını dikkate alan, kamu-özel sektör işbirliğinin ürünü olarak ortaya çıktı.
Teşvik sistemimizin yasal hazırlık çalışmaları esnasında, ülkemizin ekonomik göstergelerini ayrıntılı olarak inceledik ve Türk sanayinin yapısal dönüşümüne katkı sağlayarak sınai alanda sıçrama yapmamızı temin edecek yatırımlara ivedilikle ihtiyacımız olduğunu gördük. Bu kapsamda teşvik sistemi çalışmalarımıza yön veren temel hedefleri, ithalata bağımlı olduğumuz ara malı ve hammaddelerin Türkiye’de üretilmesi ve Türkiye’nin yüksek ve orta-yüksek teknolojili ürün ihracatını artıracak bir üretim sistemine geçilmesi olarak belirledik.
Bu çerçevede ülkemiz ekonomik çıkarları doğrultusunda önemi haiz bütün ekonomik faktörleri; sektör, ürün ve iş alanları bazında inceleyip, gerekli düzenlemeleri hayata geçirerek ülkemiz yatırım potansiyelinin etkinleştirilmesini sağladık.
Ayrıca, 2010 yılında 2010/12 tarihli Başbakanlık Genelgesi ile kurulan ve İhracata Dönük Üretim Stratejisi Değerlendirme Kurulunca yürütülen sanayimizin temel ithalat bağımlılıklarının ortaya konulduğu Girdi Tedarik Stratejisi çalışmaları neticesinde, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) sektörel sınıflamasını esas alarak belirlenen demir-çelik ve demir dışı metaller, otomotiv, makine, kimya, tekstil ve tarım sektörlerinde de detaylı incelemeler yaparak çalışmalarımızın sonuçlarını teşvik mevzuatımıza yansıttık.
Teşvik sisteminin revizyonuna ilişkin çalışma ile mevcut destek unsurlarında ve uygulamalarda yatırımcıların talepleri doğrultusunda etkinliği artırıcı birçok değişiklik yaptık. Ülkemizin üretim yapısının yeniden şekillendirilmesi amacıyla genel, bölgesel, büyük ölçekli yatırımlar ile stratejik yatırımların teşvikinden oluşan dört temel bileşene sahip yeni teşvik sistemi oluşturduk.
Yeni bir uygulama olarak “Stratejik Yatırımların Teşviki Uygulamasını” da sisteme entegre ettik. Bu uygulama kapsamında, büyüme potansiyeli olan sektörlerimizin ara malı ithalat bağımlılığını azaltacak, Ar-Ge içeriği yüksek, yüksek teknolojili ve yüksek katma değerli yatırımları ifade eden “Stratejik Yatırım”ları, Türkiye’nin hangi bölgesinde yapılırsa yapılsın yüksek destek yoğunluğu ile destekliyoruz.
Ayrıca ülkemiz için önemli olduğunu düşündüğümüz bazı sektörleri Öncelikli Yatırım Konusu olarak tanımlayarak, bu sektörler için daha yoğun destekler öngördük.
Ekonomimizin bütün aktörlerini göz önünde alarak hazırladığımız teşvik sistemimizin, yüksek katma değerli yeni yatırımları artıracağına, büyüme potansiyeli olan sektörlerimizdeki ara malı ithalatını azaltacağına, istihdam ve üretimi artıracağına ve 2023 hedeflerimize ulaşmamıza büyük katkı sağlayacağına olan inancım tamdır.
Bununla birlikte, teşvik sistemimiz dinamik bir yapıdadır. Dolayısıyla, tüm sektörlerin nabzı yakından takip edilmekte ve gerekli düzenlemeleri hızla hayata geçirilmektedir. Son olarak 15 Şubat 2013 tarihinde gerçekleştirilen, otomotiv ve enerji sektörüne yönelik yatırımlar için hayati önem taşıyan mevzuat düzenlemesi de bunun en önemli örneklerinden birini teşkil etmektedir.
İhracatımız son on yılda 4,2 kat artış kaydederek 36 milyar dolardan 152,5 milyar dolara ulaşmıştır. Böylelikle, 2012 yılı Orta Vadeli Programı’nda belirlenen 149,5 milyar dolarlık hedefin üzerinde bir başarı yakalanmış ve yeni bir Cumhuriyet tarihi rekoru kırılmıştır.
İhracatımızın sadece nicel değil nitel anlamda da gelişmesi için çalışmalar yürütülmektedir. İlerleyen dönemde, dünya pazarlarında rekabet gücü elde etmenin temel koşulu teknolojiye dayalı ve marka odaklı ürünlerin üretimi görüldüğünden, geleneksel sektörlerimizin yanı sıra Ar-Ge’ye dayalı katma değeri yüksek ve teknoloji yoğun sektörlerimizde üretim ve ihracatımızın artırılmasına özel önem verilmektedir.
2023 yılındaki 500 milyar dolarlık ihracat rakamı hedefimiz doğrultusunda, ülkemiz ihracatının karşılaştığı yapısal sorunlara çözüm bulmak ve ekonomideki olası küresel, bölgesel ve yerel kırılganlıklara karşı önlem alarak tehditleri fırsata dönüştürmek amacıyla 2023 Türkiye İhracat Stratejisi proaktif bir çerçevede oluşturulmuştur.
Bu çerçevede, ihracat odaklı üretim perspektifi ile yatırım-üretim-ihracat zincirine ilişkin politika araçlarını tek çatı altında etkin bir şekilde uygulama çalışmalarımız sürmektedir. Bu doğrultuda, ihracata yönelik üretimin önemli adımlardan biri olan ve yatırımları büyük ölçüde destekleyeceğini düşündüğümüz “Yeni Teşvik Sistemi”, kamu-özel sektör işbirliğinde hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur.
Dinamik bir anlayışla kendisini yenileyen, il bazlı bölgesel teşvik sistemiyle, ülkemizde yatırım havzalarının oluşması, kümelenmenin sağlanması, lokomotif sektörlerinin desteklenmesi hedeflenmektedir. Böylelikle büyüme potansiyeli olan sektörlerimizin ara malı ithalat bağımlılığını azaltacak ve teknoloji ve Ar-Ge kapasitesini artırarak uluslararası alanda rekabet üstünlüğüne sahip olmalarını sağlayacak büyük ölçekli yatırımların ülkemize çekilmesi amaçlanmaktadır.
Diğer taraftan, 2023 hedeflerine giden yolda Bakanlığımız tarafından yürütülen pazara giriş çalışmaları, gerek hedef pazarların belirlenmesi gerekse mevcut engellerin kaldırılması bağlamında dinamik bir yapıda ele alınmaktadır.
Buna ilaveten, ihracatçılarımıza yönelik fuar ve ticaret organizasyonlarının yürütülmesi; ayrıca ihracatçılarımızın uluslararası piyasalarda rekabet gücünü artırmak, rakipleri ile eşit koşullarda mücadelelerini sürdürmelerini sağlamak amacıyla tasarım, Ar-Ge, markalaşma, inovasyon ve eğitim konularında destek programları yoğun bir şekilde sürdürülmektedir.
Bu kapsamda, 2012-2013 dönemi için ülkelerin değişen küresel ekonomik, sosyal ve siyasi şartlar çerçevesinde yapılan detaylı analiz ve değerlendirmeler ışığında, ihracatımız için büyük potansiyel taşıdığı düşünülen 17 ülke “Hedef Ülke” (ÇHC, Rusya, Hindistan, ABD, Polonya, Brezilya, S. Arabistan, İran, Nijerya, Mısır, Libya, Endonezya, Irak, Kazakistan, Ukrayna, Japonya ve Güney Afrika Cumhuriyeti) olarak; 27 ülke ise “Öncelikli Ülke” (Türkmenistan, Azerbaycan, Meksika, Peru, Şili, G. Kore, Malezya, Vietnam, Kenya, Gana, Tanzanya, Birleşik Arap Emirlikleri, Almanya, Romanya, Slovakya, İsveç, Norveç, Angola, Etiyopya, Singapur, Kuveyt, Arjantin, Kolombiya, Cezayir, Kanada, Ürdün ve Katar) olarak tespit edilmiştir. Söz konusu ülkelere yönelik Bakanlığımız tarafından aktif bir tanıtım ve pazarlama politikası yürütülmektedir.
————————————————————————————————————————————————————————–
Haber Revizyon: Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan had statements about the fact that our debt to the IMF has decreased and very soon we will be lending money to them. How do you predict the economical relationships with the IMF and the other international parties in the next 5 years?
Zafer ÇAĞLAYAN: While we owed 23 billion dollars in 2002, we now owe 400 million dollars to the IMF. With the repayment of the remaining 400 million dollars on May 14, 2013, our debt will be finished. As it is known, IMF provides financial aid to many European countries whose economies have been negatively affected by the global economic crisis and due to these supports, its resources have lessened and search for additional resources have begun. Providing additional finance to the IMF has become an agenda item for countries who have not been affected badly from the global crisis and continue to grow. Turkey is also one of the countries to provide additional support for the IMF. Therefore Turkey, for the first time in its history has become a country who loans money to the IM, not borrowing from it. As it is known, a group which Turkey’s also in is represented by Belgium at the IMF. As a result of the increase of the quota and the completion of our debt, Turkey will represent itself on its own and even more, will have the responsibility to run the representativeship of a group of countries that the group holds.
The Turkish economy is the 6th in Europe and 17th greatest economy in the world. It is one of the brightest economies of the world with a 786,3 billion dollar gross domestic product, 10.504 dollars of income per person, with its financial equilibrum and budget discipline, market variety and its gradually decreased current account deficit better than many European countries. While many other countries are struggling with the effects of the 2008 crisis and the Euproean debt crisis and cannot get out of recession, Turkey has shown a much better performance when compared to many other developed countries. Within the light of the 2023 vision it aims to be among the first 10 gratest economies of the world, to increase the GDP to 2 trillion dollars, and to export 500 billion dollars of goods and a 150 billion dollar-service. When we consider all these, Turkey’s economy is candidate to be one of the leading economies.
Haber Revizyon: It is said that the number of middle class people have decreased and the gap between the people of low income and high income have become bigger. What would you like to say about this issue?
Zafer ÇAĞLAYAN: Distribution of income is one of the major issues of the whole world. As a result of the increase of employment rate and education’s becoming widespread since 2000s, it is seen that positive progress on this issue have been shown in Turkey. Among the OECD countries,Turkey has become prominent in terms of fast improvement on income distribution. While the Gini coefficient was 0,428 in 2006, this number have gradually decreased in years and receded to 0,404 when it came to 2011. While the 20% low-income group received a share of 5,1% in 2006, this rate has increased up to 5,8% in 2011. In 2006, when the 20% people with highest income had a share of 48,4, this percentage declined to 46,7 in 2011.When this data is evaluated, it is seen that the income inequality problem has started to recover. It is seen that there has been a 20% change in favor of the lowest income group and a 20% change against the highest income group.
Haber Revizyon: Is there such a debouche, product or business line in Turkey that is not well-appreciated despite its economic income potential? If so, would you please explain it a little?
Zafer ÇAĞLAYAN: When we consider the occurring economical and commercial operations in our country, we see that there is a change in income and expenditure trends. When compared to the production industry, we witness that the investment, employment and income generation capacity of the service industry which we had considered to have been made up only of tourism has grown rapidly.
We altogether see that the significance of the international economy and trade has ever increased. When Balance of Payments are considered, it is seen that our country has almost made a 44,2 billion-dollar income from invisible trade in 2012. We reach a net income of 24 billion dollars when the 20,2 billion dolar service expenditures are subtracted. The definition and the statistical determination of invisible trade items are difficult to make. In fact these numbers are higher than that. However, when the 4 trillion dollars export of invisible trade items in the world is considered, the necessity to increase our share over the invisible trade items in the world is evident.
The service industries, paralell to the improvements in the world, are brought to the agenda more frequently in the last five years with their high growth rate, high amount of investment and their contribution to employment in our country.
We plan to reach up to a 500 billion-dolar import in 2023. In order to reach this goal, our Ministry has made a breakthrough on this issue since 2011.
We plan to reach up to a 500 billion-dolar import in 2023. In order to reach this goal, our Ministry has been making a breakthrough on this issue since 2011.
Within this framework, to achieve our goal of 150 billion-dolar import of invisible trade items in 2023 and in cooperation with the relevant state and private sector’s representative institutions, we have given a start to an intensive evaluation process and as a result of these studies, we have published and begun to implement the notice with the promotion of Exchange Earning Service Trade with the article 2012/4 on the official journal on June 25.
Within the context of the said notice, we have chosen “health tourism”, “film”, “informatics” and “education” as target sectors. We think that the mentioned 4 sectors hold a huge potential, currently have a huge growth trend and are likely to get short term results if they are worked on well.
Within this frame, the institutions and organizations who have the right to benefit from the system are consisting of health institutions such as hospitals, medical centers, thermal facilities, health tourism agencies, universities and educational institutions under the Ministry of Education, informatics companies, technocities, film producers and distributers,TIM, TOBB, DEIK, chambers of commerce, sectoral organizations, unions and private sector representatives such as businessmen instutitions.
When we evaluate the supportive items within the notice, we see that they cover incentives for the advertisement of our service industries and facilitation of market entrance for these institutions of ours. By this way, we provide incentives for Market Entrance, Overseas Advertisement, Overseas Units, Informing, Consulting, Commerce and Procurement Comittees. Besides these, our incentive program involves Patient Transportation for health institutions, Computer Games and Application for software companies and Advertisement for the film industry. In addition, we provide a total support of 600 thousand US Dollars to the technocities for the rent and staff expenses of every informatic center or contact office every year.
Within this scope, we expect a substantial increase in the current import numbers of the sectors included in the notice in 2013. Also with the contribution of our incentives, we plan to provide the health tourism sector a 3 billion Dollars income and increase this number to 20 billion Dollars in 2023. In the education sector, we plan to have an income of 2 billion Dollars by increasing the number of students coming from abroad to 40.000 students in 2013 and 100.000 students in 2023.
Besides these sectors, we plan to realize an import of 1 billion Dollars by the end of 2013 and carry this number up to 10 billion Dollars in 2023. And in terms of our domestic film and documentaries, we plan for 2013 to be an efficient year with a 250 million Dollars of import and we anticipate increasing the total share of the film industry with a 1 billion Dollars of import in 2023.
When the geographical location, human capital and the international experience and success of the mentioned sectors are considered, as in all other areas, I believe that we will achieve the goals of our country on the import of invisible terms of trade by continuing our close cooperation with the state and private institutions and move it further than that.
On the other hand, the sustainability of the high economic performance of Turkey in recent years depends on the unity of investment, production, employment and import policies, and production of the required raw meterials and intermediate goods and achievement of the transformation of labor- intensive technology to information-intensive technology. The new incentive system that we began to do the preparatory work after the establishment of our Ministry has been an outcome of the state-private sector cooperation which takes the Turkish potential for industry and needs into consideration.
During the legal studies of our incentive system, we analyzed the economic indicators of our country in detail and we saw that we urgently have a need for investments that will guarantee our industrial development by contributing to the structural transformation of the Turkish industry. Within this context, we determined the basic objectives of our incentive system as the production of the intermediate goods anad raw materials and Turkey’s progressing into a production system in which the import of high and mid-high technology will be increased.
As a result of the Input Supply Council, established with the Prime Ministry Circular in the article 2010/12 in 2010 and run by the Import Oriented Production Strategy Evaluation Council, we have held extensive inquiries on sectors such as; iron-steel and non-iron metals, automotive, machinery, chemistry, textile and agriculture by taking the World Trade Organization’s (WTO) sectoral classification and the Income Supply Strategy studies where basic export dependencies of our country are explained, into consideration and we projected the results of these studies to our incentives regulation.
Within this frame, in accordance with the economic interests of our country, we analyzed all the significant economic factors by evaluating sector within the product and business areas basis and by putting the necessary regulations into practice, we activated our country’s investment potential.
By the study on the revision of the investment system and with the demands of investors, we have made many changes on the current supportive elements and applications. Aiming to restructure the production structure of our country, we have implemented a new incentive system which is composed of general, regional, large scale and strategic investments.
As a new application, we have also entegrated the “Incentives for Strategic Investments Application” to the system. Within this application, we provide intensive support for the Strategic Investments which will lessen the dependence of sectors who have potential for growth, have a high content for research and development, have high technology and added value regardless of which part of Turkey they are run.
We also defined some sectors that we find significant as Priority Investment Issue and anticipated more intensive support for those sectors. I believe with all my heart that the incentive system that we have prepared by taking all the actors of our economy will increase new investments with high added value, employment and production and provide great contribution to the achievement of our goals for 2023.
Besides this, our incentive system has a dynamic structure. Therefore, all the sectors are closely followed and the required regulations are quickly realized. The regulation of the legislation which was made in February 2013 and holds vital importance for the investments on automotive and energy sectors is also one of the most significant examples to this.
Our import has shown a 4,2 times increase in the last decade and reached from 36 billion Dollars to 152,5 billion Dolllars. Therefore, such a success of 149,5 billion Dollars which is over the defined 2012 Medium Term Program has been achieved and a new record has been broken in the Republic history.
Studies not only for the quantitive but also the qualitative improvement of our import are being made. Since the basic requirement of achieving competitive power in the global markets in the coming future is the production of technology-based and brand-oriented products, besides our traditional sectors, we lay special emphasis on the enhancement of production and import of research, sectors which are technology-intensive, development-based and who have a high added value.
For the 500 billion Dollar amount of import purpose set out in the 2023 Turkish Import Strategy, we have created the 2023 Import Strategy within a proactive framework in order to find structural problems that our import faces and taking precautions for the probable global, regional and local economic vulnerabilities by turning threats into opprtunities.
Within this framework, our studies to effectively apply the political instruments related to the investment-production-import chain with an import-oriented production perspective under the same roof are continued. The “New Incentive System” which we believe is an important step for the import related production will support and will promote investments on a large scale, has been prepared with the cooperation of state and private sector.
With the city-based regional incentive system which renews itself with a dynamic approach, it is aimed to establish new investment basins, achieve aggregation, support locomotive sectors. Therefore, promotion of large scale investments in our country are aimed by decreasing the intermediate-goods dependency of our sectors with growth potential and by increasing their technology and research-development capacity.
On the other hand, towards the 2023 goals, either in terms of identifying target markets or overcoming current obstacles, market entrance studies run by our Ministry are dynamically evaluated.
In addition to these, in order to run fairs and commercial organizations for our importers and also to increase the competitiveness of our importers in the international markets and to provide them equal opportunities to compete with their rivals, intensive support programs are continued on research and development, branding, innovation and training.
Within this scope, under the light of the detailed analysis and evaluations of countires’ changing global, social and political conditions during the 2012-2013 term, our Ministry has identified 17”Target Countries” (PRC, Russia, India, USA, Poland, Brazil, Saudi Arabia, Iran, Nigeria, Egypt, Libya, Indonesia, Iraq, Kazakhstan, Ukraine, Japan and Republic of South Africa) and 27 “Countries of Priority” (Turkmenistan, Azarbaijan, Mexico, Peru, Chile, South Korea, Malasia, Vietnem, Kenya, Ghana, Tanzania, UAE, Germany, Romania, Slovakia, Sweden, Norway, Angola, Ethiopia, Singapur, Kuwait, Argentina, Colombia, Algeria, Canada, Jordan and Qatar) that are thought to have great potential for our import.