Bizim neslin en iyi yaptıklarından biri de geçmişi güzel, renkli, baktığında keyif alacağın bir tablo gibi gözler önüne sermesi ve kendisinden sonra gelen nesillere “Bak, gördünüz mü biz neler gördük? Siz önce bunları öğrenin” şeklinde bilgiçlik mesajları vermektir.
Son Taksim parkındaki ağaçların kesilmesi pardon başka yere nakli ve o bölgeye yapılmasına karar verilen bir kışla projesi ile meydana gelen ve “Diren Gezi” sloganı ile renklenen oluşum gösterdi ki bizim bilgiçlik yaptığımız nesil bizden çok daha zeki, çok daha akıllı, çok daha bilgili ve çok daha entelektüelmiş.
Bunun için öyle uzun uzun anketler yapmaya, sorup soruşturmaya hiç gerek yok. Sadece günlük okunan gazete ve dergi rakamlarına baksanız çok bilen köşe yazarlarına dünyalar kadar para vermeye gerek olmadığını görürsünüz.
Bu gençler yabancı yayınları takip ediyor. Bu gençler, uluslar arası tüm sorunları köşe yazarlarından değil yabancı ülkedeki arkadaşlarından öğreniyor; tabii onlar da bunlardan öğreniyor ülkelerindeki gelişmeleri.
TV’lere çıkıp açık oturumlar yapmak, sadece bir sunucunun karşısına oturup sorulara cevap vermek bu gençlerin ilgisini çekmiyor. Onlar bu programları izlemiyorlar; onlar programın içinde olmayı seviyor.
Bu gençleri yok farz etmek, yaptıklarını küçümsemek, onları aşağılamak hiç bir yönetim tarzına uymaz, bilakis bugün olduğu gibi tüm dünyanın tepkisini almaktan başka işe yaramaz.
Keşke imkan olsa her yeni doğan çocuğun beynine kendi fikirlerini, düşüncelerini yükleyip yetiştirebilsen. Ne güzel olurdu değil mi? Tek tip çocuklar… Sen ne istersen onu yapacak, sen ne istersen onu okuyacak ve daima seni alkışlayacak… Bence berbat; sonun başlangıcı. Adeta tek bir renkle yapılan manzara resmi gibi… Sadece mavi rengi kullansan, ne çizersen çiz soğuk olacaktır; asla canlılığı veremeyeceksin…
“Öteki-beriki demeyeceksin”
İşte, hep yazılarımda sizlerle paylaştığım gibi “öteki-beriki” demeyeceksin. ‘O içki içiyor kötü çocuk, bu ağzına içki koymuyor iyi çocuk’ ayrımı yapmayacaksın. “Senin karakterin zayıf sen kendine hakim olamazsın ben reklamları senin için yasaklıyorum” diye savunmayacaksın yaptıklarını. Ya da “Bu kanun zaten vardı, ben güncelledim” demeyeceksin… Din ve Allah sevgisinin tamamı kul ve Allah arasında olduğunu kabul etmiyor musun? Ediyorsun. O zaman ne diye karışıyorsun başkasının yaptığına veya ne diye aşağılayıp eziyorsun senin çizginden farklı diye?
Acaba bir başkasını eleştirenlerin evlerinde de böyle mi oluyordu? Kendi çocukları anne ve babaları ne derse koşulsuz kabul mü ediyor? Aile de devletin en küçük bireyi değil mi? Bize yurttaşlık bilgisi dersinde böyle öğretmişlerdi. Ailede her bireyin söz hakkı vardır benim bildiğim. Yoksa “Ben senin babanım, ben ne dersem o olur” denirdi, olur biterdi. Aile içinde böyle olamıyorsa ailelerin oluşturduğu kitlelerde nasıl olabilir? Tabii, demiyoruz ki her kafadan bir ses çıksın.
Tüm kurumlara saygılı olmak her bireyin görevi olduğu gibi, bireylerin hak ve özgürlüklerini anayasal çerçeve içinde kullanmak istemesi de gayet normal. Yükselen sesleri işine gelmiyorsa göz ardı etmek son derece sakat bir davranış.
Ne diyor şair “Bir kıvılcım düşer önce, büyür yavaş yavaş…’’
Bu gençlerle aramızdaki kuşak farkı iyice açıldı. Bunu toparlamak, onları belli bir seviyede tutmak imkansız.
Bir ülkenin geleceği de gençler ise onların gözünü çıkaracağımıza gözümüz gibi bakmalıyız ve sap ile samanı ayırabilecek kapasitede görevliler seçmeliyiz .
Gençleri anlamıyorsak onların bizi anlamalarını beklemek gereksiz zaman kaybı. Yapılacak tek şey acil çözüm yolları bulmak, onların dediğine kulak vermek, onları sevmesen de saygı duymak.
Sen saygı duyacaksın ki onlar da sana duysun. Gerekirse o geleceğimizin teminatı genç beyinleri yönetim katlarında olmasa bile ona yakın yerlerde ve özellikle, ayrı fikirden ayrı düşünceden olsa da danışman olarak kullanacaksın, onları dinleyeceksin.
Düşüncesine, yaşam tarzına, davranışına, kılığına kıyafetine bakarak bir köşeye ayırmayacaksın. İşte bunu başarabilirsen, yaptığın tabloda tüm renkler mükemmel bir uyum içinde yapılan eseri güzelleştirecektir.
Gökkuşağı neden bu kadar güzeldir sanıyorsunuz?
Allah tüm renkleri bir su damlasının içine yerleştirmiş ve bir yudum ışıkla onu tüm dünyaya gösteriyor.
Daha nasıl anlatırsın her rengin ayrı ayrı ne kadar güzel olduğunu?
Aksi takdirde “Ben en büyüğüm, ben ne dersem o olacak” dersen, Shakespeare’in sözünü hatırlatırlar; “Bazıları büyük doğar, bazıları sonradan büyüklük kazanır, bazılarını da zorla büyük yaparlar”.