Kaç Ülke Yıkılıp Kaç Ülke Kurulacak?

Ortadoğu’daki bölünme senaryolarına her geçen gün bir yenisi eklenmektedir.
Kim veya kimler bölmek istiyor? Amaç ne? Ortadoğu üzerinde nasıl bir oyun oynanıyor?
İddia edildiği gibi bölünmek istenen Ortadoğu ülkelerinin birer İslam ülkesi olması tesadüf mü?
Neden İslam ülkeleri bölünmek isteniyor?

New York Times gazetesi, Ortadoğu’da yaşanan karışıklıkla ilgili çok konuşulacak, haritalı bir analize yer vermişti.

Ortadoğu’da 5 ülkenin gelecekte parçalanacağını ve 14 yeni devlet ortaya çıkabileceğini ileri sürmüş,Ortadoğu haritasının yeniden çizilebileceğini ve 5 devletten 14 yeni devlet çıkabileceğini iddia etmişti.

Ortadoğu’daki birçok ülke gelecekte bölünecek

Suriye, Irak, Suudi Arabistan, Libya ve Yemen bölünecek. Bu 5 ülkeden tam 14 devlet çıkabileceğini öne süren gazeteye göre en büyük parçalanmayı Suudi Arabistan yaşayacak.

SURİYE-IRAK

Alevistan, Kürdistan, Sünnistan, Şiistan

Yaklaşık 2,5 yıldır çatışmaların yaşandığı Suriye’nin yanı sıra Irak da 3’e bölünecek. Suriye’nin parçalanmasıyla bu iki ülkenin olduğu coğrafyada en az 4 devlet ortaya çıkabilir. Akdeniz sahili boyunca Lazkiye merkezli bir Arap Alevisi devleti oluşurken, Kuzey Irak’taki Kürdistan Özerk Bölgesi ile Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgelerinin birleşiminden, Türkiye’nin Hatay dışında bütün güney sınırı boyunca uzanan Erbil merkezli yeni bir Kürdistan doğacak. Irak’ın güneyinde Basra merkezli yeni bir Şii devleti doğarken, Suriye ve Irak’ın Bağdat ve Şam’ı da içeren sünni vilayetlerinde yeni bir Sünni Arap devleti doğacak.

Ancak özellikle Irak’taki parçalanma ihtimali gerçekleşirse kolay gerçekleşebilecek bir parçalanma olmayacağı öngörülüyor. Musul ve Kerkük’te Kürt-Arap, Bağdat ve çevresi konusunda Şii-Sünni savaşı yaşanabilir.

EN BÜYÜK BÖLÜNME SUUDİ ARABİSTAN’DA

SUUDİ ARABİSTAN

Suudi Arabistan şu andaki sınırlarının orta bölümünde yer alacak. Ülkede yönetim, gelecekte prenslere geçtikçe kabile ayrımları derinleşecek; kuzey, güney, doğu ve batı Arabistan doğacak.

Yapılan analize göre Suudi Arabistan’da krallık gelecek prenslere geçtikçe, Suudi öncesi dönemden kalan derin kabile ayrımlarının derinleşerek bölünmeyi başlatma olasılığı gündemde. Bu senaryoya göre ülke, Hürmüz Körfezi bölgesindeki Doğu Arabistan, Hicaz’da

Batı Arabistan, Yemen’e yakın bölgede bir güney Arabistan ve kuzeyde bir Kuzey Arabistan kurulacak. Ülkenin orta kesiminde ise Riyad merkezli bir Vehhabi Arabistan oluşacak.

YEMEN

Yakın zaman önce birleşen Yemen, Güney Yemen’deki referandum sonrası yeniden Kuzey ve Güney Yemen diye iki ayrı ülkeye bölünebilir. Bölünme sonrası Güney Yemen tamamıyla Suudi Arabistan’a da katılabilir. Bu durumda, Hint Okyanusu’nun Arap Körfezi’ne doğrudan irtibat kazanacak Suudi Arabistan’ın İran’ın Hürmüz Körfezi’ni kapatma korkusu da yok olacak.

LİBYA’DA 3 DEVLET

Kabileler arasındaki büyük rekabet sonucu, ülkenin doğusunda Bingazi merkezli doğuda Sirenakya ve batıda Trablusgarp adlı iki devlete bölünmesi ihtimali var. Hatta güney batıdaki Fizan da ayrılarak üçüncü bir devlet daha oluşturabilir.

LİBYA

Libya da parçalanmadan kurtulamayacak Kabileler arasındaki büyük rekabet ülkeyi parçalanmaya götürebilir. Bu durumda, ülkenin

Kurulacak Devletler;

1. Alevistan
2. Kürdistan
3. Sünnistan
4. Şiistan
5. Doğu Arabistan
6. Batı Arabistan
7. Kuzey Arabistan
8. Güney Arabistan
9. Vehhabi Arabistan
10. Güney Yemen
11. Kuzey Yemen
12. Sirenakya
13. Trablusgarp
14. Fizan

Yakın tarihte Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (Rusya), Yugoslavya ve Çekoslovakya gibi ülkeler dağılarak yeni ülkeler kuruldu.

Bu bölünmeleri emsal göstermeye çalışan emperyalist ülkeler, BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) çerçevesinde gözlerini Ortadoğu’ya ve Ortadoğu’nun en güçlü ülkelerinden biri olan Türkiye’ye çevirdiler.

Kürtlerin Suriye’nin kuzeyinde kontrolü ele geçirmesi, 2006 yılında ABD Silâhlı Kuvvetler Dergisi’nde yayınlanan Türkiye’yi bölen haritayı gündeme getirdi. Haritaya göre Irak üçe bölünüyor ve büyük Kürt devleti öngörülüyor. Arap Şii Devleti, Sünni Irak Devleti, Büyük Ermenistan, Özgür Kürdistan, bölünmüş İran… Filistin’in adı yok.

Haritaya göre Kürdistan fotoğrafının tamamlanması için eksik parça Türkiye’de. Böylesi bir manzara sonrası “Sıra Türkiye’ye mi geldi?” yorumları yapılıyor.

ABD’de yayımlanan The Atlantic Monthly dergisi de 2008 yılında benzer bir harita ve makale yayınlanmıştı. Derginin kapağında “Kürdistan haritası” Türkiye’nin Doğu Karadeniz sınırına kadar uzanıyor.

Jeffrey Goldberg’in makalesi, Wilson Beyannamesi’nin 12’nci maddesinde Kürtlere bağımsızlık sözü verildiğini hatırlatıyor ve “Türkiye, en fazla desteğin gerektiği dönemde ABD’ye yardım etmedi. ABD, Türkiye’ye pek çok kişinin söylediği kadar borçlu sayılmaz. Oysa Kürt liderler, sorumluluk içinde davranarak ülkelerini bir arada tutmaya çalışıyorlar” diyordu.

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ Mİ?

Tüm bu yaşananlar ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne bağlanıyor. Bush döneminde basına deklare edilen, Büyük Ortadoğu Projesi, Ortadoğu ve yakın çevresi coğrafyasında yer alan ülkelerde batılı anlamda demokrasinin sağlanması, “terörizmin ortadan kaldırılması”, ekonomik ilişkilerin arttırılması ve ekonomik işbirlikleri sağlanarak bölgenin istikrara kavuşturulması olarak açıklanmıştı.

Başka bir görüşle BOP, Müslüman ülkelerin “pazarlarının açılmasını” amaçlıyor. Bölgeyi ekonomik ve politik şekillendirmeye dayalı bir proje olarak nitelendiriliyor. Arap Baharı’nın kasıp kavurduğu Arap ülkelerinde devrilen diktatörlükleri de bu projenin devamı olarak değerlendirenler de var. Mısır’da ABD’nin ve Mısır ordusunun Müslüman Kardeşler’e verdiği “ayar” dikkat çekici. Mısır Cumhurbaşkanı Mursi’nin yetkileri tırpanlandığı unutulmamalı. Yine Libya’daki son seçimler ABD ve batılı ülkelerin istediği gibi şekillendi.

2008 yılında ABD Kongresi Araştırmalar Merkezi tarafından hazırlanan “Saddam Sonrası Kürtler” raporunda Güneydoğu Anadolu ile Doğu Anadolu bölgeleri Kürdistan sınırları içerisinde gösteriliyordu.

Raporda, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık isteyebileceği bilgisine yer verilirken, Türkiye, İran ve Suriye ile Irak’taki Şii ve Sünni grupların bu girişime karşı çıktığı belirtiliyor. Raporda, PKK’nın “terörist bir örgüt” olduğu vurgulanmasına karşın, bölücü örgüt mensuplarından “gerilla” diye söz edilmesi de ayrıca dikkat çekiyordu.

ABD Kongresi’ne bağlı çalışan, “Kongre Araştırmalar Merkezi” uzmanı Kenneth Katzman tarafından hazırlanarak 25 Eylül
tarihinde Kongre’ye sunulan ve Kongre’nin internet sitesinde yer alan 6 sayfalık “RL34642” seri numaralı “Saddam Sonrası Kürtler” adlı raporda yeni bir harita yer aldı.

Raporun son sayfasında yer alan haritada, Kürdistan bölgesi Türkiye’nin Güney ve Doğu Anadolu bölgeleri, İran’ın batısı, Suriye’nin Kuzeydoğusu ile Ermenistan ve Azerbaycan’ın bir kısmını kapsayacak şekilde gösteriliyor. Haritanın kaynağı olarak, yine raporu hazırlayan Kongre Araştırmalar Merkezi gösterilirken, açıklama kısmında, “Kırmızı alanlar Kürt bölgesini göstermektedir” notuna yer alıyor. Raporda, bunun yanı sıra Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Iraklı Türkmenler, Türkiye ve PKK ile ilgili olarak dikkat çeken saptamalara da yer veriliyor.

ABD’nin ‘’Büyük Ortadoğu Projesi’’ (BOP) adı altında ortaya attığı, daha sonra çerçevesini genişleterek ‘’Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri Projesi’’ , küreselleşme sürecinde yeni bir imparatorluk tasarımı mıdır? Tasarımın içinde barındırdığı ‘’insan hakları, özgürleşme, demokratikleşme’’ gibi hedefler, bölge halklarının çıkarları ile ne denli uyuşuyor? Petrol, doğalgaz ve kuşkusuz su, BOP tasarımcılarının ana odak noktası mı? BOP’ un Türkiye ve yakın komşuları açısından siyasi, askeri, stratejik ve ekonomik anlamı ne?

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ’NİN DOĞUŞU

BOP NEDİR?

Genişletilmiş Ortadoğu İnisiyatifi( Greater Middle East Initiative) Amerika Birleşik Devletleri 43. Başkanı Bush hükümeti tarafından Büyük Ortadoğu adıyla duyurulan, en batıda Fas’ın Atlantik kıyılarından, en doğuda Pakistan’ın kuzeyindeki Karakurum yaylalarına, Kuzeyde Türkiye’nin Karadeniz kıyılarından Güneyde Aden ve Yemen’e kadar uzanan bölgede, Müslüman ülkelere demokrasi ihracını ve bu ülkelerin pazarlarının açılmasını amaçladığı iddia eden politik kuramdır.

Daha eskilere dayanmakla birlikte BOP’un diriliş noktası, 11 Eylül 2001’deki uçaklı intihar saldırılarıyla ABD’yi çok ciddi şekilde sarsan ve bütün dünyaya korku veren “küresel terörizm”dir.

ABD Büyük Orta Doğu Projesini, desteğini almak istediği G-8’i oluşturan Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Kanada, İngiltere ve Rusya’ya iletmiştir.

Bu ülkelerde mercek altına alınan proje, Haziran 2004’te Amerika’da, G-8 zirvesinde ele alınmıştır.

Bu Projeyi ilk olarak Washington Post Gazetesi gündeme getirmiştir. Arap dünyasının prestijli gazetelerinden El-Hayat ise taslağı ele geçirdiğini belirtmiştir.

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ İLE ABD’NİN AMACI

11 Eylül saldırılarından sonra Orta Doğu’da siyasi ve iktisadi haklarından mahrum kalanların sayısının artmasıyla bölgede aşırı uçların, terörizmin ve organize suçun güçlendiği görüşü ABD’de hakim olmuştur.

ABD başkanı Bush, potansiyel olarak tarihsel bir kapsamı olan Büyük Orta Doğu için bir plan önermiştir.

Söz konusu planda bu bölgenin Amerika’nın dış politikasındaki önemi vurgulanmaktadır.

Bu amaçların gerçekleştirilmesi için George W. Bush’un güvenlik danışmanı Condoleezza Rice’nin de söylediği gibi bölgedeki 22 ülkenin sınırlarının değişmesi gerekmektedir. Bunun ilk adımları da Afganistan ve Irak’ın işgalleri ile atılmıştır.

Bu geniş coğrafya, dünya enerji kaynaklarının çok büyük bir bölümüne sahiptir. Bu anılan geniş bölgede farklı uluslar, kültürler, diller ve dinler yaşamaktadır.

Bu alanlarda ABD ekseninde bir düzen ve istikrarı kurmak ve egemen kılmanın, bir bakıma dünya egemenliğini büyük bir dayanağa ve güvenceye kavuşturmak anlamına geleceği kabul edilmektedir.

Başta petrol olmak üzere doğalgaz, su gibi temel maddelerin denetim altına alınması, nakil yollarının denetlenmesi demek, aynı zamanda, olası rakip devlet veya devlet gruplarının önünün kesilmesi anlamına gelmektedir.

İkinci hedefin enerji kaynaklarının ele geçirileceği ve Irak petrolleri, Afganistan’daki zengin uranyum kaynakları fiilen olmak üzere el değiştirdiği bu durumun dünya bor tuzlarının %75 ine sahip bulunan Türkiye Cumhuriyeti’ni de yakından ilgilendirdiği belirtilmektedir.

Bir başka hedefin ise küresel sömürü aracı olan doların mevcut hegemonyasının sürdürülmesi isteğinin olduğu iddiasıdır.

ORTADOĞU VE KÜRESEL ENERJİ

•Dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 34’ü de Ortadoğu’dadır.

• Petrol tüketimi 2003’te günde 66 milyon varilken, 2020’de 119 milyon varil olacaktır.

• Ortadoğu petrolünün kalitesi bir hayli yüksek ve maliyeti de ucuzdur.

• Ortadoğu dünya petrol rezervlerinin yüzde 65.4’üne sahiptir. Bu rezerv 1.047 milyar varildir. Mısır, Cezayir, Libya ve Tunus rezervleri de eklenince toplam, rezerv dünya rezervlerinin yüzde 69.6’sına ulaşmaktadır.
• Ortadoğu’nun potansiyel rezervleri ise 252.5 milyar varildir.

• 2002 Yılında Ortadoğu küresel petrol ihtiyacının yüzde 41.4’ünü karşılamıştır.

• Geleceğin küresel petrol ihtiyacını karşılayabilecek ve bu maksatla üretimi artırabilecek bölge Ortadoğu’dur.

• 2025’e kadar Avrupa’nın Ortadoğu’dan petrol alımı yüzde 57, Japonya’nın yüzde 50, Pasifik’teki gelişmekte olan ülkelerin yüzde 100 ve Çin’in ise yüzde 500 artacaktır.

BOP VE TÜRKİYE

ABD yönetimlerine ve CIA’ ya stratejik arge hizmeti veren “RAND Cooperation” adlı bir düşünce kuruluşu tarafından, “Sivil Demokratik İslam: Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler” başlıklı 88 sayfalık kapsamlı bir rapor hazırlanarak Bush yönetimine sunuldu. “İslam ve Müslümanlar, Batı demokrasisi değerlerine ve küresel düzene uyumlu hale getirilemezse, medeniyetler çatışması olasılığının yüksek olduğu” tezinden yola çıkılan bu raporda, İslam coğrafyasının nasıl denetim altına alınacağına dair bir strateji öneriliyordu.

Raporda dünya Müslümanları; köktendinciler, gelenekçiler, modernler (ılımlı İslam) ve laikler olmak üzere dört gruba ayrılmıştı. Bu grupların; insan hakları, demokrasi, özgürlükler, kadın hakları, ceza hukuku, eğitim, dinde reform ve Batı dünyasına karşı tavırları gibi konular dahil, günümüz İslam dünyasında tartışmalı olan temel konulara bakış açıları analiz edilmiştir.

Raporda Türkiye’ye yönelik değerlendirmeler de var. Örneğin: Köktendinci gruplar arasında Almanya merkezli “Kaplancılar”da sayılıyor. Fethullah Gülen ılımlı İslam’ın en önde gelen liderlerinden biri olarak sunuluyor ve Gülen’in bilgecilikten kuvvetle etkilenmiş felsefesinin, farklılıklara hoşgörülü yaklaşmayı ve şiddeti dışlamayı esas aldığı ve özellikle gençleri çektiği ifade ediliyor.

Türkiye’nin İslam Dünyası’nın en başarılı ülkesi olduğu ve bu gelişmesini laiklik anlayışına borçlu olduğu; ancak Kemalizm, milliyetçilik, vb. akımlar nedeniyle aslında laiklerin ABD’ye çok olumlu bakmadıkları da raporda yer alıyor.

Son olarak da, mevcut siyasi yönetim altında Türkiye’nin ılımlı İslam için iyi bir model oluşturduğu saptaması yapılarak, bu konuda Türkiye’deki iktidarın desteklenmesi gerektiğinin altı çiziliyor. Konu İslam olunca, ünlü strateji ve İslam uzmanı Graham Fuller’in de BOP’a katkısından söz etmek gerekir.

1980’li yıllarda CIA’nin “Yakın ve Güney Asya Bölgesi Milli İstihbarat Şefi” görevini yürüten Fuller, RAND Raporu’nun ardından çıkardığı“Siyasal İslam’ın Geleceği” adlı kitapta; Amerikan dış politikasının en önemli hedeflerinden birinin özünde İslamcı fakat aynı zamanda liberal bir İslami reformu teşvik etmek, bu amaçla da Nurcuların özellikle Fethullah Gülen’in desteklenmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Fuller; Türkiye’deki 236 okulu, yurtdışında 280 okulu, 200 dolayında dini vakfı ve 211 ticari şirketi ile Gülen’in BOP’ un kapsama alanında etkili olabilecek liberal bir İslamcı hareket olduğu görüşündedir.

Projenin kapsama alanı içerisine alınan 23 ülkenin (Moritanya, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan, Lübnan, Filistin, Ürdün, Suriye, Türkiye, Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Yemen, İran, Pakistan ve Afganistan) hepsi de ABD’nin“stratejik enerji kaynaklarının ve ulaştırma hatlarının denetim altında tutulmasına yönelik”ulusal çıkarları ile örtüşen ülkeler olduğu dikkat çekicidir.

Daha sonraları, BOP’ un hedef ülkeleri arasında yer verilmiş olmasından dolayı tepki gösteren Türkiye; ABD’nin uzun süreli sadık müttefiki,NATO üyesi, AB adayı, ve laiklik temelinde demokratik ülke olma özellikleri göz önüne alınarak, bu projenin kapsama alanından çıkarıldı.Böylece “hedef ülke” olmaktan kurtulan Türkiye,bu kez de “demokratik ve ılımlı İslam ülkesi” olduğu savıyla “model ülke” bazına oturtuldu.

“Ilımlı İslam Ülkesi” tanımlamasına Genelkurmay sert tepki verdi. Nisan 2004 ayında Washington’da yapılan Amerikan Türk Konseyi toplantısında bir konuşma yapan Büyükelçi Loğoğlu’nun “Türkiye bir İslam devleti değil, laik bir ülkedir şeklindeki sert uyarısı üzerine, ABD yetkilileri bu tanımlamadan ve buna dayalı “model ülke” söyleminden vazgeçiyor; bunun yerine “demokratik ortak” ifadesini kullanmaya başlıyorlardı.

Bunların ardından Başbakan Erdoğan’da ABD ziyaretinde katıldığı “Ortadoğu” panelinde ABD kongre üyesi Jane Hormon’un “Ilımlı İslam” ifadesine, ılımlı ılımsız İslam olamayacağı gerekçesiyle tepki göstermiştir
Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, ABD’ye yaptığı resmi bir ziyarette ve dönüş yolunda gazetecilerle yaptığı söyleşide“Türkiye laik bir ülkedir. Hem laik, hem de ılımlı İslam devleti bir arada olmaz” demiştir.

Graham Fuller, National Security Advisory(Ulusal Güvenlik Danışmanlığı), CIA ve Dış işleri için çalışmıştır. 1977 ile 1980 yılları arasında Türkiye’de kalmıştır ve mükemmel derecede Türkçe, Rusça ve Kürtçe bilmektedir.

Fuller daha sonra ABD yönetiminin emriyle bütün ağırlığını CIA’ ya vermiş ve CIA Ortadoğu Masası şefi olmuştur. Graham Fuller, İslam ülkelerinde ve bu arada Türkiye’de geçirdiği on dört yıl boyunca edindiği bilgi ve iddialarını Siyasal İslam’ın geleceği adlı kitabında bir araya getirmiştir.

Samuel Huntington’un Medeniyetler Çatışması isimli makalesi, 11 Eylül sürecinden sonra çok daha fazla konuşulur olmuştur. Huntington bu makaleyi kaleme aldığında Bosna Savaşı sebebiyle İslam-Batı gerilimi ya da Hıristiyan-Müslüman çatışması diyebileceğimiz bir gerilim noktası bulunuyordu. Filistin sorunu, Afganistan’ın Ruslar tarafından işgalinin yarattığı sorunlar, Çeçenistan krizi devam ediyordu.

Ancak pek çok kişi 11 Eylül sonrası dünyanın bu şekilde konumlanabileceği öngörüsünde bulunamıyordu. Bu sebeple tez bir ütopya, kötü bir varsayım olarak ta kabul edildi.

Samuel Huntington Medeniyetler Çatışması makelesinde Türkiye ile ilgili çok önemli saptamalarda bulunuyordu.

“Gelecekte, insanlar kendilerini medeniyete göre ayırdıkça Sovyetler Birliği ve Yugoslavya gibi farklı medeniyetlere mensup çok sayıda kavmi bünyesinde barındıran ülkeler parçalanmaya adaydır.
Diğer bir kısım ülkeler, vasat seviyede kültürel bir türdeşliğe sahiptir fakat toplumları hangi medeniyete mensup oldukları konusunda bölünmüştür. Bunlar bölünmüş ülkelerdir. Liderleri tipik bir biçimde, kervana katılma stratejisi izlemeyi ve ülkelerini Batı’nın üyesi yapmayı arzu ediyor fakat ülkelerinin tarih, kültür ve gelenekleri Batılı değildir. Bu tür bir bölünmenin en açık ve prototipik örneğini Türkiye teşkil ediyor. Türkiye’nin 20. yüzyılın sonlarındaki liderleri, Atatürk geleneğini takip etmekte ve Türkiye’yi modern, seküler, Batılı ulus devlet olarak tanımlamaktadır.

NATO’da ve Körfez Savaşı’nda Türkiye’yi Batı ile ittifaka soktular; AB’ye üyelik için müracaat ettiler. Bununla birlikte, Türk toplumundaki bazı unsurlar, aynı zamanda İslami bir silkinişi desteklemiş ve Türkiye’nin esas itibarıyla Müslüman bir Ortadoğu ülkesi olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Ayrıca, Türkiye’nin seçkinleri Türkiye’yi Batılı bir toplum olarak tanımlarken Batı’nın seçkinleri Türkiye’nin öyle olduğunu kabule yanaşmıyor.

Türkiye, AB’nin bir üyesi olmayacaktır; gerçek sebebi Cumhurbaşkanı Özal’ın dediği gibidir: “Biz Müslüman’ız, onlar ise Hıristiyan’dır ve fakat bunu dile getirmiyorlar.” Mekke’yi reddettikten ve ardından Brüksel tarafından reddedildikten sonra, nereye bakar Türkiye? Cevap, Taşkent olabilir. Sovyetler Birliği’nin zevali, Türkiye’yi Yunanistan sınırlarından Çin’e kadar yedi ülkeyi kuşatan ve yeniden hayat bulan bir Türk medeniyetinin lideri olma fırsatını veriyor.

Batı tarafından teşvik edilen Türkiye bu yeni kimliği benliğine kazımak için büyük çaba sarf ediyor. Türkiye, tarihen, en derin biçimde bölünmüş ülkedir.”

 

Haber Revizyon 2014 MAYIS KAÇ ÜLKE YIKILIP KAÇ ÜLKE KURULACAK

Haber Revizyon 2014 MAYIS KAÇ ÜLKE YIKILIP KAÇ ÜLKE KURULACAK 2

Haber Revizyon 2014 MAYIS KAÇ ÜLKE YIKILIP KAÇ ÜLKE KURULACAK 3

Haber Revizyon 2014 MAYIS KAÇ ÜLKE YIKILIP KAÇ ÜLKE KURULACAK 4

Haber Revizyon 2014 MAYIS KAÇ ÜLKE YIKILIP KAÇ ÜLKE KURULACAK 5

Haber Revizyon 2014 MAYIS KAÇ ÜLKE YIKILIP KAÇ ÜLKE KURULACAK 6

HABER REVİZYON DERGİSİ MAYIS 2014

Bir cevap yazın