Aydınlıktaki karanlığı anlamak için yanımdakilere şöyle bir soru sordum: “Bir salonda aynı şiddette farklı renklerde ışık olsa ortam nasıl olur?” “Karma karışık, rahatsız edici ve loş bir ortam olur.” dendi. Meramımı anlatmak için yeterli bir cevap olduğu için daha fazla uzatmadım. Çocukluğumuz, gençliğimizden beri kafamızın içini karma karışık hale getiren, birbirinden farklı hatta birbirinin zıttı birçok bilgi dolaşıyor ortalıkta.
Son Gezi Park ve Mısır olaylarında da bunu yaşadık. Bir taraftan “şiddet uygulandı” deniyor, bir taraftan da “hastanelere hiç bir başvuru yok deniyor”. Bir yanda paramparça olmuş çocuk cesedi resmi, köpeğe gaz sıkan polis fotoğrafı diğer yanda cesedi param parça olmuş çocuk resminin 2 sene önceki bir trafik kazasına ait olduğu, köpeğe gaz sıkan polis fotoğrafının Alman polisine ait olduğu bilgileri… Hangisi doğru bilemiyor, ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Mısır hadiseleri de bundan pek geri değil.
Çocukluktan gençliğe döndüğümüz dönemler, öğrendiklerimizin tersine bilgileri de duymaya başladığımız dönemlerdi. Pek çok tartışmalar olurdu. “Cin var mı yok mu?” tartışmaları ilerleyen yıllarda “Allah var mı yok mu?” tartışmaları ile devam etti. Üniversiteye geldiğimizde de Atatürk’le, masonlukla, siyonizmle, ideolojilerle ilgili olumlu veya olumsuz bilgiler havada uçuşurdu. Yıllarca ders kitaplarından bile vatan haini olarak bildiğimiz Sultan Vahdettin’in bir vatansever olduğunu rahmetli Ecevit’ten öğrendik.
Ne doğru Allah aşkına?
Sadece düşünsel konular mı? Ispanağın demir içerdiği, yumurtanın kolesterol yaptığı, margarinin tereyağından daha sağlıklı olduğunu bir tıp bilgisi olarak söylememişler miydi? Şimdi de zayıflama konularında öyle zıt bilgiler duyuyorum ki neredeyse tüm iplerin ucunu bırakacağım gitsin. Bir şey duyuyorum kanser yapacak, başka bir şey duyuyorum aynı şey kanseri önleyecek.
Avrupa Konseyi’nde Domuz Gribi konusunda Dünya Sağlık Teşkilatı’nın düştüğü durum hiç aklımdan çıkmıyor. Ya ülkemizde? O dönemki Sağlık Bakanımız Domuz Gribi için aşı yaptırmamızı zorunlu tutarken, hekim olmamasına rağmen Başbakanımız’ın domuz gribi aşısına karşı çıkması ve sonunda da haklı çıkması hepimizi şok etmemiş miydi?
Tüm bunları konuşunca Türk filmlerindeki o sahneler gözümün önüne geliyor: Yıllarca anne-baba bildiği kişilerin gerçek annesi babası olmadığını öğrenen çocuk gibi hissediyorum kendimi. Bir de duyuyoruz ki Amerika’nın Ay’a adam gönderme işi meğer bir mizansenmiş. Türk Filmleri’ndeki o çocuğun çok sevdiği kardeşine yaklaşıp “Yoksa sen de benim gerçek kardeşim değil misin?” diye sorduğu gibi sorasım geliyor. Ne doğru Allah aşkına?
Öyle bir durumdayız ki “Hızımın doruğundayım ama nerede olduğumu bilmiyorum” diyen pilotun telsiz konuşmasıyla sanırım durumumuz özetlenmiş oluyor. Evet. O kadar yoğun bir bilgi üretimi, bilgi aktarımı var ki bu kadar farklı renkteki lambaların ışığında yolumuzu bulamayan insanlar durumundayız. Pekiyi ne yapacağız? Doğruyu nasıl bulacağız?
Doğruluk aydınlıktaki karanlığı yaşıyor.
İstatistik Hocamız Deniz Gökçe bir gün demişti ki, “Matematikte sistemi kurmak için bir şeyi esas almanız gerekir. 1 sayısı da esas alınmıştır.” Aynı kelimelerle aktaramamış olsam bile buradaki kasıt, bir şeye inanacaksınız ve ona bağlı olarak diğerlerini belirleyeceksiniz. Mesela 1 sayısını esas aldığınızda, iki tane 1 olursa iki oluyor, üç tane olursa üç oluyor. Bütün matematiği bu şekilde düşünebilirsiniz. Bu mantıktan yola çıkarak ben de hayatımı şöyle devam ettiriyorum: Olmazsa olmaz değerlerim var. O değerlerime uygun olanları doğru, uygun olmayanları yanlış buluyorum. Bilgilerin doğruluğu konusunu da şu şekilde değerlendiriyorum: Gerek zaman olarak gerek mekan olarak, gerekse ilgi alanı olarak şahsıma yaklaştıkça o bilginin doğruluğunu araştırıyorum.
Uzaklaştıkça da doğru olup olmadığı çok acil bir gündemim olmuyor. Piramitler yapılırken görevli gece vardiya komutanının adı şu olmuş, bu olmuş çok da önemli değil. Satürn’deki deprem de acil konularımdan biri değil.
Şahsıma yaklaştıkça o bilginin doğruluğunu en ince ayrıntısına kadar araştırıyorum. Bir ameliyat kararı için bir kaç doktora gitmeyi doğru buluyorum. Tabii ki bu, benim yöntemim.
Başka yöntemleri de öğrendikçe doğru olanları kendimce uygulamak isterim. Şimdiye kadar da uygulanacak aman aman öyle bir yöntem bulamadım. Tüm bunların evrensel çözümü ise hepimizin doğruluk konusunda katı ve kararlı olmasıdır. Zira sadece ben sen değil, o da aynı aydınlıktaki karanlığı yaşıyor, yaşamaya devam edecek…