Lokman Ayva – Katmerli Taksim

Yeni milletvekili olduğum zamanlardaydı. Zatürree başlangıcı hastalığı geçirmiştim. Gazeteci arkadaşımla konuşurken, milletvekilliği olmanın zorluğunu anlatırken bu hastalıktan bahsettim ve “fakir hastalığı bile yaşıyorsun” demiştim ve arkadaşım da çok şaşırmıştı. Meğer böyle bir sıfatlandırma duymamış. Yetersiz beslenme, soğuk, stres zatürreenin başlıca sebepleri. ‘Zengin hastalığı da olur mu?’ diye konuştuğumuzda “evet” demiştim. Obezite de zengin hastalığıdır.

Ülkelerin de böyle rahatsızlıkları olur. Ülkeler fakir dönemlerinde, güçlü dönemlerinde çeşitli rahatsızlıklar yaşarlar. PKK gibi terör sorunu, kenar mahallelerde vurdulu kırdılı olaylar yaşanıyorsa bilin ki o ülke “geri kalmış ülke” sorunu yaşıyordur. Ama havaalanlarında, lüks meydanlarında, üniversitelerde çevre konulu, başka bir ülkedeki haksızlıklara karşı çıkan sorunlar varsa artık “gelişmiş ülke sorunları” yaşanmaya başlanmış demektir. Tabii bu katmerlerden biri. Meselenin diğer katları da var.

“Bu tür olaylara nasıl bir tutumla yaklaşıyoruz?” sorusuna verilecek cevap da sizin düzeyinizi gösteriveriyor. Bu olayları anlatan bir tişört yapan bir üretici de olabilirsiniz, “bu kadar kalabalık toplanmış ben de boy göstereyim” diyen bir siyasi görüş sahibi de. Sanırım en kötüsü de hem eylemcilerin yanına sokulan, hem de eylemcilere eylem yaptıran kararı alanlardan biri olmak. Katmerli Taksim’in katları bu kadarla kalır mı? Tabi ki kalmaz. İşin uluslararası boyutu bile var. Fakat önce hem fedakarlık yapıp hem de protesto edilmek durumunu konuşalım.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Taksim için hayli maliyetli bir proje hazırladı. İstanbul’un en çok ziyaret edilen, hem yurt içinden, hem de yurt dışından pek çok insanın uğrak yeri olan bu yerin güzelleştirilmesini, özellikle Batı’daki aynı kategorideki şehirlere fark atmasını sağlayacak bir proje. İstanbul’un değerini de fevkalade artıracak bir çalışma planlandı…

Gel gör ki İstanbul’u bırakın bir parka, bir bahçeye çevirmek için elinden gelenden fazlasını yapan Parti ve Belediye protesto ediliyor. Emirgan Korusu, Florya sahil bandı, ilçelerdeki yüzlerce park, daha niceleri. Florya sahili güzelleşsin diye birçok yapı kaldırıldı. Engelliler Kampı da taşınanlardandır. Şehir içindeki yerlerde artık denize girilebiliyor. Bu büyük resimden bakıp projeyi incelediğinizde Gezi Park’ta eylem yapanları anlayamıyor oluveriyorsunuz. Proje sonunda hem yeşil alan artıyor, hem de daha insani bir ortam meydana geliyor. Trafik de yer altına alınıyor.

İşin insanın içine ümit damlacıkları serpen “kat” ise özellikle gençlerin yeşili korumak için hiç bir menfaatleri olmaksızın böyle bir eylem yapmalarıdır. Belki yanlış biliyorlar, belki dış güçlerin istismarına uğradılar, belki kandırıldılar ama niyetleri beni rahatsız etmiyor açıkçası. Evrensel değerler için bir takım fedakarlıklarda bulunacak insanların olması hoş ve ümit veren bir durum. Bilmem olur mu ama ben yine de ummak istiyorum. Benim çocuklarım herhangi bir mağduriyete uğradıkları zaman onların hakları için mücadele edecek bir kitle var artık.

“İyi de mücadele başkalarına zarar vererek mi olmalı? O zarar görenlerin mağduriyeti mağduriyet değil mi?” soruları da katmerimizin başka bir katı. Eğitilmemiş duygularıma sorduğumda mücadeleyi kazanmak için her şeyi vurup kırmak istiyor. Bu ise büsbütün haksızlık, zarar, mağduriyet, hatta zulüm demek. Bilmem kaç bin TL dükkan kirası olan, vergisi, sigortalı elemanı olan bir işyerinin 15 gün kapalı kalması ne demek bilir misiniz? Kazanmazsınız ama ne kira, ne sigorta, ne vergi, ne de eleman maaşı kesintiye uğrar. Kırılan camlar, harap olan duvarlar, kapılar, pencereler, tezgahlar… Artık o günler geri gelmez. Bu insanların suçu neydi de bu kadar zarar gördüler?

Ülkeyi yönetenlerin durumları da “kat”larımızdan biri… Bir tarafta halkımızın bir kısmının talebi, talep etme şekli, bu talep etme şeklinden zarar gören vatandaşlar, bu talebe sıcak bakmayan büyük kitle, diğer tarafta her talebin eylemlerle gündeme gelmesi halinde ülkenin yönetilemez bir boyut kazanması. Hükümeti demokratik yolla değiştiremeyen güçlerin sokak kargaşalarıyla değiştirmeye kalkma gerçeği ve hükümetin halkın birbirine zıt da olsa talepleriyle baş başa kalmasının engellenmesi çözümü zorlaştıran unsurlar.

Ne kadar doğru bilmiyorum ama Taksim olaylarından kısa bir süre önce yabancı TV kanallarının Türkiye’den canlı yayın aracı kiralama çalışmaları yaptıklarını duymak tüylerimi diken diken ediyor. Daha sonra olaylar esnasında saatlerce canlı yayın yapmaları, gerçeğin de gerçeği olduğunu ispatladı. Kendi kendime “şu insanlık türü namına yazıklar olsun” dedim.

Şu Türkiye; adeta kendi küllerinden doğmaya çalışan, hiç kimseyi sömürmeyi aklından geçirmeyen, halkı Somali’dir, Bosna’dır, Açe’dir, Pakistan’dır yardıma koşan, bir dilim ekmeğini din, dil, ırk, ayırmadan paylaşan bu insanlara bu yapılır mı?

Soruyorum, biz bu Amerikan devletine veya halkına ne yaptık Allah aşkına? Biz bu Almanyası’na, İngilteresi’ne, Fransa’sına ne yaptık? Bunların malını “Avrupa malı” deyip Türk malından üstün tutup satın alıp bunlara para kazandırmadık mı? Bunların lisanlarını, kendi Kürtçemiz’den, Arapçamız’dan, Rumcamız’dan, Ermenicemiz’den, Lazca’mızdan, Çerkezcemiz’den hatta Türkçemiz’den üstün tutup okullarımızda resmi lisan yapmadık mı? Alışveriş merkezlerimizin ismini koymadık mı? Bunların kültürlerini, sigaralarını, içkilerini hayatlarımızın ayrılmaz bir parçası haline getirmenin karşılığı bu mu olmalıydı?

Anladım ki hala bizi sömürmeye çalışıyorlar, hala bizim çocuklarımızın ağaç sevgisinden bir kaos üretip bizi iflas ettirmeye çalışıyorlar. Böylelikle bize turist gelmeyecek, böylelikle bizim ürettiğimiz teknoloji, tekstil, vs. ürün oralarda satılmayacak. En büyük iddiayla söylüyorum ve istediğiniz bahse de girerim. Bunların hakkından kim gelecek biliyor musunuz? Acımasızca istismar ettikleri, Gezi Park’ta doğa için eylem yapan, yetişmiş, teknoloji kullanan, özgüvenli pırıl pırıl gençler gelecek. Çünkü insanlık düşmanı bu güçlerin maskesiz yüzleri, o çocukların en nefret ettiği tiptir de ondan bu kadar iddialı konuşuyorum.

Katmerimizin katları inanın daha pek çok. Lakin sayfalarımız sınırlı, sizin zamanınız sınırlı. Çözüm olarak da şunu öneriyorum: Gezi Park’a yapılacak her metre kare yapı için o büyüklükte yeşil alan açılmalı. Yeşil alanlar mevcuttan daha büyük hale getirilmeli. Her yıl Gezi Park’ta bu günler anılmalı. Ayrıca devletimizin de vatandaşın ihtiyaçlarına ve taleplerine daha duyarlı, daha hızlı olması sağlanmalı. Hep beraber bu evrensel değerler mücadelemizi bütün şer güçlere karşı da sürdürmeliyiz.

———————————————————————————————————————————————————

TAKSİM LAYERED

It was when I had just become an MP. I had recovered from the inchoate stage of pneumonia. While I was talking and explaining the difficult sides of being an MP to a journalist friend of mine, I mentioned about this illness and I said; “you even catch the illness of the poor” and my friend was surprised to hear that. It seems that he had never heard such a characterization. Malnutrition, cold and stress are the main causes of pneumonia. When we discussed whether there is an illness of the rich, I said “yes”. Obesity is an illness of the rich.

Countries also catch such illnesses. Countries have various sicknesses at times they are poor and also at times they are strong. If a country is having terrorism problems such as the PKK problem and if stories of blood and thunder are written at the suburbs, you should know that the country is going through an “underdeveloped country” problem. However, if there are conflicts where people protest for the environment or object to injustice in another country at airports, luxurious squares and universities, then this means that the problems of a “developed country” have occurred. Of course this is one of the layers.

The response to the question “How do we approach such cases?” reflects your level. You may be a textile producer who tailors t-shirts on which the issue is explained or a defender of a political view who says “there is such a crowd and I should be there, too”. I guess the worst is to be one of those who both creep amongst the activists and to be the one who makes the decision to provoke the demonstrators to protest.

But, is it all about the layers of Taksim? Of course, no. It also has international dimensions. But first let’s talk about both devoting yourself and being protested.

The Istanbul Metropolitan Municipality has prepared a high cost project for Taksim. It is a project to beautify this mostly visited place which is also the stomping ground for both domestic and international visitors and will beat the pants off of cities in the same category, especially in the West. A Project which will remarkably increase the value of İstanbul… However, the Party and the Municipality who do their best to turn Istanbul let alone a park but a garden indeed is being protested. The Emirgan Woods, Florya coastline, hundreds of parks in villages and many others. Many buildings were removed so that the Florya coastline becomes beautiful. The Camp of the Disadvantaged is also among the removed buildings. It is now possible to swim in the coasts of the city. When you examine the project and see the big picture, you become one of those who cannot understand the demonstrators at the Gezi Park. At the end of the Project, the amount of green area gets wider and at the same time, a more humanly environment becomes a reality. The traffic is also moved under the ground.

Here, the “layer” which spreads drips of white hope to the person is especially the young’s protesting to protect the green with no personal interest at all. Maybe they know it wrong, maybe it is because they were abused or cheated by outer powers but to be frank, I am not bothered with their intentions.

It is a promising thing that there are people who make sacrifices for the sake of universal values. I do not know if it will happen but I still do want to hope. There is a populace who will fight for their rights when my children are subject to an unjust treatment.

In addition, the questions; “It is all very well, but does this have to happen by harming others and isn’t the situation of the harmed ones’ also an unjust one?” consist of another layer among others. When I consult the uneducated emotions of mine, its desire is to destroy everything to win the struggle. This completely means injustice, harm, victimhood and even cruelty. Do you know what it means for a workplace which has so and so thousand Turkish Liras of rent, tax and insured staff? You do not earn but still, neither the rent insurance and tax nor the salaries are cut. Broken glass, damaged walls, windows, counters… Those days are over. What was those people’s mistake that they had so much damage?

The situation of governors is also another “layer” of ours… On one hand, there is the demand of our people, citizens who are harmed due to the way of this demand and a mass society who does not take kindly to it and on the other hand, there is the country having an unmanageable dimension in case every single demand is brought to the agenda through protests. The factors making the solution difficult are the reality that the powers who could not make the government fall via riots on streets and obstruction of the government with the demands of people even if they are poles apart.

I don’t know how real it is but it makes my skin crawl to hear that international TV channels have been trying to rent outside broadcast vehicles just before the Taksim events. And their live broadcast during the events for hours proved that it was the plain truth. “What a shame for mankind!” I said to myself.
Is it right to do this to Turkey who as if rises from its ashes and does not even consider imposing on anybody and whose people run for help to everybody such as Somali, Bosnia, Aceh, Pakistan and share his slice of bread without discriminating according to their religion, language or race? I’m asking: What have we done to the government of America or its people? What have we done to Germany, England or France? Didn’t we help them make money by buying and promoting their products as “European product” and put it above the Turkish products? Didn’t we treasure their language and made it official while we put it above our own Kurdish, Arabic, Romaic, Armenian, Lazuri, Circassian and even our Turkish? Didn’t we name our shopping malls in English? Did this have to be the reward for making their culture, tobacco and drinks a part and parcel of our lives?

I realized that they are still trying to exploit us and trying to create a chaos out of our children’s love of trees and make us go bankrupt. Therefore tourists will not come and products such as the technology, textile, etc. That we produce will not be sold there. I claim with all my heart and will be in any bet on this. Do you know who will defeat these? The cruelly exploited but well-educated, self confident and brilliant young people using technology who protested for the nature in Gezi Park will pay them back. The reason I speak so pretentiously is that the bare faces of these powers are types that these children exactly hate.

Believe me, there are many layers. However, we have limited number of pages and you have limited time. And here is what I suggest as a solution: For each meter square of buildings built there should be the same amount of land spared for green areas. The green areas should be expanded. Every year, these days should be commemorated. In addition, it must be ensured that our government responds to his citizens’ needs and demands more sensibly and fast. We must also altogether continue our struggle for our universal values against these evil powers.

haber revizyon temmuz 2013 lokman ayva 1 haber revizyon temmuz 2013 lokman ayva 2

haber revizyon temmuz 2013 lokman ayva 3 haber revizyon temmuz 2013 lokman ayva 4

HABER REVİZYON DERGİSİ TEMMUZ 2013

 

Bir cevap yazın