Mehmet İmrek – Yeni Tüketici Kanunu Revize Edilir Mİ?

Ha bugün ha yarın derken yeni Tüketici kanunu meclis komisyonlarından geçerek genel kurulun oylamasına hazır hale geldi. Yeni kanun 87 maddeden müteşekkil… Ve muhtemelen kasım ayı gibi meclisten oylanarak yasallaşacaktır. Kamuoyuna yansıdığı günden meclis alt komisyonuna gelene kadar üzerinde birçok yorumlar ve açıklamalar yapıldı! Kimi yorumlara bakıldığında yeni kanunun aşırı abartılı, kimisi yeterli ve kimisi de kanunun tüketici lehine çok az olumlu hükümler içerdiğini dile getirdi… Diğer bir deyişle bu taslak kanun muhtemel odur ki birçok revizyondan geçecek ve öyle yasallaşacak…

 

Ve hatta iddiaya göre son gezi olaylarının perde arkasında bulunduğu söylenen faiz lobisine meydanı boş bırakmamak ve ellerindeki yüksek kazancı tırpanlamak için bankacılık sektörü üzerinde BDDK’nın pasif rolü daha etkin ve daha rasyonel hale getirilerek keyfi ücret kesintilerinin tırpanlanacağı dillendirilmektedir.

Şimdi bunu enine boyuna şöyle bir analiz etmek gerekirse önce bardağın dolu tarafından bakarak değerlendirmemizi yapalım.

Avrupa Birliği direktifi ile entegre edilen bazı olumlu hususları belirtelim.

Mesafeli satışlar (Saldırgan satış) ve kapıdan satışlarda cayma süresinin 7 günden 14 güne çıkarılması,

Yürürlükteki kanunda bulunmayan fakat yeni kanunda yer alan taksitli satışlarda cayma süresinin 7 gün olarak belirlenmesi,

Konut satışlarında ve banka kredilerinde cayma hakkı verilmesi ve cayma süresinin 14 gün olarak belirlenmesi gibi tüketicinin kulağına hoş gelecek olumlu hükümler içermektedir.

Ancak bu olumlu gelişmenin yanında eksik gördüğümüz veya tüketici açısından sıkıntılar yaratabilecek hükümlerinde olduğunu burada izah etmemiz gerektiğini hatırlatmak isterim. Çünkü biz tüketici hakları konusunda söz sahibi olan ve tüketicinin bilgilenmesi ve doğru yönlendirilmesi bakımından sorumluluk mevkiinde olan temsilcileriz. Bunun bu yönüyle analizi daha doğru bir neticeye varmamızı sağlayacaktır.

Eksik yani olumsuz bulduğumuz tarafından değerlendirmemizi yapalım şimdi!

Şöyle ki; toplumun genelinin sorunu haline gelen bankacılık hizmet kalemlerinden alınan haksız ve hukuksuz bedel kesintilerinin kanun hükmünde muğlâk bir tanımlama ile ifade edilmesi beraberinde ve ileride birçok yorum karmaşasına ve yanlış hükümlere sebebiyet vereceği aşikârdır. Dolayısıyla bankacılık lobisinin baskın ve yıldırıcı faaliyetleri meclis alt komisyonlarında etkili olmuştur. Ki 60 çeşit hizmet kaleminden alınan bedelin alınmaması veya makul ücretler olarak sınırlandırılmasını içerir net bir hüküm kanun maddesinde yer almamıştır. Yani hukuktaki tanımıyla “hadd-i maruf” denilen had bankalar tarafından hep aşılmıştır.

Daha da önemlisi bankacılık hizmet kalemleri ücretlerinin külliyen alınmamasının mümkün olmadığına dair karşı bir görüşün BDDK ve Bakanlık tarafından çeşitli platformlarda ve sempozyumlarda da dile getirildiği bilinmektedir.

O zaman bu görüşün hâkim olduğu bir yerden çıkacak kanunun tüketici lehine hüküm içermesini beklemek sanırım hayalcilikten öteye gitmeyecektir. Nitekim de bu öyle olmuştur… Zira bankacılık sektörü bugün faiz dışı gelirlerinden yüksek kazançlar sağlamaktadır. Bankalar bu kaynaklarından kısmen dahi olsa hiçbir şekilde vazgeçmeyecekler ve bu kaynaklarından yoksun kılınmalarını sağlayan bir düzenlemenin yapılmasına da engel olacaklardır.

Hülasa TBMM’nin yeni döneminde genel kurulda geçmesi muhtemel tüketici kanun tasarısı şimdiden pramatüre doğmuştur. Bu doğum dediğimiz gibi birçok sancılı sürecin yaşanmasına gebedir.

Gelelim banka sözleşmelerine; bir kere sözleşmeler hep bankanın menfaatlerini koruyacak hükümler içermektedir. Tüketici lehine hiçbir madde bulamazsınız… Hatta bu sözleşme içeriğindeki bir maddenin dahi üzerini çizemez ve kendi şartlarınızı ihtiva eden bir maddeyi sözleşmeye koyamazsınız. Zaten yapılan sözleşmenin müzakere edilmesi ise hiç mümkün değildir. Kapital güç olan banka bu hakkı karşı taraf ve sözleşmenin asil unsuru taraf olan tüketiciye vermemesi ne denli bir hukuksuzluğun alenen yapıldığını ispat etmeye yeter bir durumdur.

Diğer bir husus ise kredi kartlarının bir ödeme aracı olduğu gerçeğinin göz ardı edilmesidir. Faizlerin yüksek olduğu dönemlerde kredi kartları alış veriş yapılır ve dönem sonunda bakiye borcun asgarisi veya tamamı ödenirdi. Asgari tutarı ödeyen tüketici kalan bakiyeyi kredilendirmiş olduğundan buna faiz ödemek durumunda kalırdı…

Bugün gelinen noktada ise bu durum tam tersine döndü. Asgari tutarı ödeyen tüketiciler sadece ana borcun çok az bir miktarını ödediğinden borçlanmalar arttı ve birçok kredi kartı kullanıcısı borcunu ödeyemez hale gelerek kara listeye alındı. Sayı artınca BDDK asgari ödeme tutarlarının oranlarını kart limitlerine göre yeniden düzenledi. Fakat bu da sorunu çözmediği görüldü. Nihai olarak gelinen nokta şunu göstermiştir; faiz oranları aşağı çekilince bankalar farklı bir arayış içerisine girmek durumunda kaldılar.

Kart aidat bedelleri keyfi ve fahiş bedeller ile alınamaya başladı, borçlanma tüketime yönelik reklamlarla özendirildi ve hatta borçlanmayı ve bankaya bağımlı hale gelmeyi sağlayan taksit imkânları verildi. Bazı bankaların yalınızca taksit kart çıkartarak tüketicilere dağıttığı ve müşteri portföylerinin sayısını artırdıkları istatistiklerle açıklanmıştır.

Bu açıdan bakıldığında bile çıkacak kanunun tüketicinin menfaatine olmadığı açıktır. Yani aidat kesintileri yine devam edecektir. Yargıtay’ın hukuksuz bulduğu kart aidatı yasallaşacaktır.

Onun için kanun tekrar ele alınmalı ve bu gerçekler ışığında yeniden düzenlenmelidir. Kullanımda bulunan tüm kartlar kanunun yürürlüğü ile yalın kart haline gelmelidir. Kredi kartı asıl amacına özgü olarak ödeme aracı olarak kullandırılmalı, taksitlendirme ile borçlandırılma kaldırılmalıdır. Tüketiciyi aldatıcı, yanıltıcı, sömürücü ve özendirici reklamlardan korumaya yönelik tedbirler alınmalıdır. Bankaların da konuyu sadece bir ticari faaliyet olarak görmemeleri gerektiği bilinmelidir.

Mesafeli satışlar, yani satıcıyla yüz yüze gelmeden elektronik ortamda yapılan satışlarda tam bir kaos yaşanmaktadır. Evet, tüketicinin cayma hakkının 14 güne çıkarılması olumlu ancak bu tek başına yeterli değildir.

Elektronik ticaret yaygınlaştıkça bu mecrada birçok açığın olduğu ve beraberinde bazı mağduriyetlerin olduğu azımsanmayacak kadar çoktur. Sermayesiz olan firmaların ( ! ) sayısı sermayeli olanlardan fazladır. Çoğunluğu komisyonla satış yapan sözüm ona firmalardan oluşmaktadır. Yani başkasının malını satarak diğer satıcıdan komisyon alanlardır. Sorunda burada başlamaktadır. Çünkü kanun satıcı öncelikli muhataptır demektedir. Ama bir sorun yaşandığında ne satıcıya ulaşmak mümkündür nede bu zincir içerisindeki diğer firmalara ulaşmak neredeyse mümkün değildir. Satış belgesi düzenlenmez, sitede tanıtımı yapılan ürün yerine farklı bir ürün gönderilir, tüketicinin kart bilgisi alınarak fazla tahsilât yapılır, satıştan vazgeçmek istesiniz satıcının iletişim bilgileri ya yoktur ya da yanlıştır.

Demek ki bu alan kontrolü güç bir alandır. O zaman firmaların belirli bir sermayelerinin ödenmiş sermaye olarak bloke edilmesi, sanal ortamda satış yapabilmeleri için yetki belgesi düzenleme ve sitelerinde görülebilir bir yerde gösterilmesi zorunluluğunun getirilmesi, iletişim bilgilerinin doğru, eksiksiz ve sitenin en kolay görülebilir bir yerinde bulundurulması şartı getirilmesi gerekirdi. Maalesef bu önemli ayrıntılar kanun maddesi içinde yer almamaktadır.

Tüm bunların bağlamında tazminat hukuku ne yazık ki hiç yer almamıştır. Tüketicinin uğradığı mağduriyet sebebiyle mutlak surette satıcı tarafından tam tazmin ile cezalandırılması gerekirdi.

Ki bu kanun maddesi şayet yeni kanun içinde yer almış olsaydı pragmatik olarak birçok olumlu yanlarının görülmesi gerçeği bilinmelidir. Örneğin; tüketici açısından değerlendirilirse tüketicilerin, hak arama noktasında daha istekli olmalarını ve haklı mücadelelerinin sonunda hak mücadelesinin sevincini yaşamalarına, satıcı açısından da yaptığının yanına kar kalmadığına ve bunun bir yaptırımının bulunduğunun anlaşılmasına vesile olacaktı… Maalesef tüketici bu haktan yoksun bırakılmış, satıcıda bu cezadan muaf tutulmuştur.

Elektronik ürünlerde Türkçe menü bulunmaması ve harf karakteri sorunu ne yazık ki önemli bir ayıp unsurudur. Yargıtay’ın bir kararında tüketicinin satın almış olduğu navigasyon cihazında Türkçe menü olmaması hasebiyle kullanımında yaşadığı sorunlar nedeniyle malın ayıplı olduğu iddiasıyla yargısal süreç başlatmış ve nihai Yargıtay kararında tüketici haklı bulunmuştur. Ez cümle bu ayıp yargı tarafından teyit edilmesine ve Tüketiciler Birliğinin kanun maddesinde bunun yer alması teklifine rağmen buna kanunda yer verilmemesi büyük bir eksikliktir.

Özetleyecek olursak; yeni tüketici kanunu 87 maddeden müteşekkildir. Dünyanın en mükemmel kanununun çıkarıldığı iddia olunsa bile eğer çıkarılan kanunun maksadına hizmet etmeyeceği gerçeği söyleniyorsa o zaman tez zamanda tarafların görüşleri dikkate alınarak bir kez daha gözden geçirilmeli ve özü itibariyle yorumu karmaşık veya net olmayan hükümlerden arındırılmalı ve eksik yönleri tamamlanmalıdır. Yani taslak metin revize edilerek beklentilere cevap verebilir hale getirilmeli ve tüketici sükûtu hayale uğratılmamalıdır.

haberrevizyon tüketiciler birliği 1

haberrevizyon tüketiciler birliği 2

haberrevizyon tüketiciler birliği 3

HABER REVİZYON DERGİSİ EYLÜL 2013

Bir cevap yazın