Avrupa Birliği’ne evet! Çağdaş ve insani değerlere saygılı, çağdaş hukuk kurallarına, gerçek demokrasiye, özgürlüğe ve uygarlığın getirdiği tüm kazanımlara kavuşmak, batı standartlarında yaşayabilmek ve hakkını rahatlıkla arayabilmek adaletin dağıtımında herkesin eşit olduğu bir toplumun bireyi olabilmek için, AB’ye evet…
İşte bu standartları yakalamak ve Avrupa Birliği’ne, onun koşullarına uyabilmenin asgari müştereklerini yerine getirebilmek için, Türkiye Cumhuriyeti de diğer ülkeler gibi yıllardır bu yönde kendisinden istenilen hususları gerçek kılabilmek için elinden geleni yaptı.
Son 7-8 yıl içerisinde birçok yasada değişiklikler yapıldı. Yargıda, eğitimde, sağlıkta yapılan reformlar istenilen oranda olmasa dahi gerçekleştirildi. Ancak Kıbrıs konusu başta olmak üzere, Türkiye’deki limanların Kıbrıs Rum bandıralı gemilere açılması gibi konular ile Türkiye’de süre gelen bazı davalar, tutuklu bulunan basın mensupları ile ilgili olarak batılıların tavrı, bu yönde gelen eleştiriler, diğer tali konular, örneğin; Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmayışı gibi sorunlar beklenen yeni dosyaların açılmasını engelledi.
Bu büyük kulübe üye olabilmenin birçok yerine getirilmesi gerekli başlıklarının da olduğu dikkate alınarak ve bunlara ek olarak Türkiye’nin nüfus artış oranı, genç erkek ve genç kadın nüfusunun hızlı artışı, bu nüfusun birliğe kabulü halinde büyük bir göçün başlayacağı korkusunun batılılardaki saplantısı, işsizlik oranının yüksek seyretmesi ve en önemlisi ayrı bir kültür ve dine mensubiyet, Avrupa ülkeleri ile tarihteki maceramız; Türkiye’nin yıllardır açılmayı bırakın, daha tam anlamıyla aralanamayan AB kapısında ne kadar bekleyeceği sorusunu henüz yanıtlayabilmiş değiliz.
Bu arada AB topluluğuna girmeden önce, daha iyi bir ekonomiye, kalkınma hızına ve sosyal huzura sahip olan ülkelerin bugünkü durumlarına bakmamız gerekir. İşte bir zamanların gelişmede örnek ülke gösterilen İspanya’nın ve komşusu Portekiz’in içinde bulundukları kritik pozisyonlar, Drahmi’yi terk ederek Avro’ya geçen ve pişmanlığının oldukça geç farkına varan komşumuz Yunanistan’ın acıklı durumu, sanayileşmiş bir ülke olmasına rağmen her an sallanarak krizin kucağına düşebilecek İtalya’nın tedirgin hali, aday ülkelerden Macaristan’ın ele avuç açışı, Polonya’nın halkın ve muhalefetin kabul etmemesine karşın, yöneticilerin en geç 2016 yılında Avro para birimine geçmek için yaptığı gayretkeşliğin ülkede neden olduğu huzursuzluklar kısacası, Avrupa Birliği’ne giren ve girmeyen ülkelerin bu tablo karşısındaki yarınlara yönelik endişeleri, kapıda bekletilen Türkiye için ders alınması gereken noktalar olarak özetlenebilir.
“Avrupa Birliği’ne girelim mi, girmeyelim mi?” referandumunda %70’leri aşan bir hayır ile Norveç’in ve İzlanda’nın ve de dünyanın bankası olarak kabul edilen İsviçre’nin halen AB’ye uzak duruşu, Birleşik Krallık’ın halen Avro para birimini kullanmayarak kendi milli para biri olan Sterlin’i uygulamaya devam edişi, hatta Avrupa Birliği’nden çıkmayı düşünen politikaların Londra merkezli olarak üretilmeye başlandığı haberleri, İspanya’nın Peseta’ya dönmesi için gerek halktan gerekse ekonomistlerden gelen eleştiri ve baskılar, Almanya ve Fransa’nın birçok ekonomik ve politik konuda patronluk rekabeti içerisinde oluşları, başta Almanya ve Avusturya olmak üzere bazı kuzey ülkelerinde de artan nasyonalist hareketler, AB’nin geleceği için olumlu düşünmek isteyenleri bile olumsuzluğa sevk etmektedir.
Sonuçta tüm bu risklere karşın, Türkiye eksikliklerini bir an önce gidererek, ulusal çıkarlarını gözeterek açılması geciken dosyaların müzakerelerini başlatan taraf olmalıdır. Avrupa Birliği’ne kapının dışında kalarak değil de, içine girerek geleceğe yürümenin öncelikle AB’nin sonra da Türkiye’mizin hayrına olacağına inanmak isteyenlerin sayısının daha henüz azalmadığını da belirtmek isterim.
———————————————————————————————————————————————-
THE UNOPENED DOOR OF THE EU
“Yes” to the European Union! In order to become modern and respectful towards human values, to achieve modern law, real democracy, freedom and all the benefits of civilization, ability to dwell in Western standards, demand for rights smoothly and to become a member of the society where everyone gets his share in equal delivery of justice, it is “yes” to the EU…
Therefore, in order to meet these standards and to fulfill the minimum requirements, similar to other countries, Turkey has done its best to make the required terms turn real for years.
In the last 7-8 years, many laws have been amended. Although not as much as desired, reforms in legislation, education and health have been made. However, problems, mainly the conflict of Cyprus, the opening of the Turkish harbors to the Cyprus flagged ships, some ongoing cases, Western people’s attitude about the press members under arrest, criticisms on this issue, other secondary matters for example; the Heybeliada Seminary School; unopened, prevented the expected new files.
Considering that it requires many items to be accomplished to be able to become a member of this big club and in addition to this, Turkey’s population increase rate, rapid increase in the young male and female population and obsessive fear of the Westerns that a huge migration will begin in case this population is accepted to the Union, ongoing high rate of unemployment and most importantly being a member of a different culture and religion, our adventures with the European countries in history; we have not been able to answer the question of how long Turkey will wait in front of the gates of the EU which has not been inch opened, let alone opening.
Meanwhile, we should be considering the present conditions of the countries which used to have a better economy, development pace and social welfare. Well, the critical position of Spain which was shown as example in terms of development and its neighbor Portugal, the pathetic condition of our neighbor Greece who abandoned Drachma and started using Euro and realizes its repentance so late, the uneasy situation of Italy who may any moment fall into the laps of an economic crisis although it is an industrialized country, Hungary as one of the candidate countries opening its hands to others, the discomfort that the zeal of managers in Poland who try to switch to the Euro currency despite the refusal of the public and the opposition, in short, concerns of countries who have or have not been in the European Union might be summarized as the lessons to take for Turkey who is awaited at the door.
The distance that Norway where 70% of the population said “no” at the referendum of “Should we join the European Union or not?”, Iceland and Switzerland considered as the world’s bank still keeps, United Kingdom continuing to use its own national currency; the Sterling and not using the Euro and even the news of politics who consider leaving the European Union are London centered, the criticisms and the pressure both from the public and the economists in Spain to return to Paseta, Germany and France’s competition for being the boss in many economic and politic matters, nationalist movements in some Northern countries especially in Germany and France drive those who wish to think positively for the future of EU into negativity.
Consequently, despite all these risks, Turkey must be the side who makes up for the imperfections and starts the negotiations of the belated files by taking national interests into consideration. I would like to express that the number of those who want to believe that not staying out of the door but moving on to the future after entering the European Union, will be for the best of Turkey has not decreased yet.