Metin Yılgör – Bir Chavez Vardı

Amigo del Pueblo

Simon Bolivar, Latin Amerika’nın unutulmaz ve vazgeçilmez tarihsel lideridir. Güney Amerika ülkelerinin, emperyalist güçlere, sömürgecilere, dominyonculara karşı başta İspanyollar olmak üzere, ilk mücadele ışığını yakan ve Venezuela ile beraber birçok komşu ülke insanlarının bağımsızlık timsali olan Bolivar’ın cesaretinin ve fikirlerinin günümüzdeki savunucusu ve Bolivar’cı devrim ruhunu, onlarca yıl ezilmiş, fakirleşmiş Venezuella halkı için tekrar canlandıran Hugo Chavez, Başkan Carlos Perez’e karşı sivil halkla beraber isyan ederek emrindeki askerleri ile Başkanlık Sarayı’nı ele geçirdiğinde genç bir paraşüt subayıydı.

Bu darbede başarılı olamayınca tutuklandı ve ülke tarihinde o günden itibaren önemli bir yer aldığı artık yadsınamaz olan Chavez, hükümet güçlerine teslim olmadan bir koşul ileri sürmüş ve halkına bir dakikalık bir konuşma yapmak istemişti.

İsteği kabul edildiğinde, tarihe geçen şu kısa sözcüğü kullanmıştı; “Şimdi başarısız olduk, tüm sorumluluk bana aittir.”

İşte o gün, Chavez, kapitalizmin ve IMF’nin boyunduruğunda inim inim inleyen halkının büyük sevgisini kazanmıştı. Aradan mücadeleli yıllar geçti ve o ülkesinin tek lideri oldu.

Çağdaş bir Sosyalizm uyguladı, ABD’nin her türlü tehdidini savuşturdu, daima dik durdu ve bütün dünyanın izlediği sürecin sonunda ise, o çaresiz hastalığa yenik düşerek ülkesini başsız bıraktı.

Chavez, kanser olduğunu öğrendikten sonra Havana’da sürdürülen tedavisinde oldukça iyi bir sonuç alarak ülkesine döndü ancak hastalığın pençesinden kurtulamadı.

Chavez’i CIA mi öldürdü?

Onun ölümüyle vahim bir iddia dünyada çalkalandı durdu. Chavez’i CIA mi öldürmüştü? Ve devamında, 2011 yılında onun Küba’yı ziyaretinde, Fidel Castro’nun Chavez’e şu söyledikleri dünya medyasında tekrarlanmaya başlandı; “Kendine dikkat et; yediklerine ve içtiklerine… ABD kendisine direnen liderleri geliştirdiği bir silah ile kanser yapıyor.”

Bu sözler ilk başta bir paranoya olarak değerlendirildi ancak unutulmasın ki, uzun yıllar ABD tehdidine direnen Fidel’de kanserdi ve sonra bir büyük zincirin halkaları oluşmaya başladı.

Arjantin Cumhurbaşkanı Bayan Christina Kircher, tiroid kanseri idi. Kendisi son zamanlarda ABD ile birçok konuda, İngiltere ile de Falkland Adaları konusunda ters düşüyordu.

Zincirin diğer halkası Lula da Silva’ydı. O da bağımsız bir politika güden bundan önceki Brezilya devlet başkanıydı. Kendisi gırtlak kanseriydi.

Bu yetmezmiş gibi, şimdiki Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousself’de lenf bezi kanseriydi.

Kıtanın güneyine doğru inelim; böylece bir halkanın daha oluştuğunu görüyoruz. O da Paraguay Devlet Başkanı Fernando Lulu idi ve lenf kanseri olmuştu.

Belki sırada daha başka başkanlar da var…

Böylesi bir tesadüfe inanmak biraz zorlama olmuyor mu? Böyle bir senaryo, bazı çevrelerin dediği gibi bir paranoya mıdır?

Bu esrarengiz zincir eğer tesadüf değilse, Castro’nun Chavez’e verdiği öğüt gerçek olmuyor mu?

Politik cinayetlerin artık tabanca ya da dürbünlü tüfek ile yapılmadığı, bir kan alma işleminde veya bir enjektör yapılırken insan vücuduna nelerin girebileceğini de hesaba katmanın hiç de uzak bir ihtimal sayılamayacağını ve tehlikeli bir dünyada yaşadığımızı unutmadan, Hugo Chavez’e biz de “Hasta Siempre amigo del Pueblo!” diyerek veda ediyoruz.

O şimdi çok sevdiği Simon Bolivar’ın yanında.

haberrevizyon nisan 2013 metin yılgör 2 haberrevizyon nisan 2013 metin yılgör 1

HABER REVİZYON DERGİSİ NİSAN 2013

 

 

 

Bir cevap yazın