PENDİK – Tuzla minibüsü tıka basa dolu. Trafik akıyor Pendik’ten sonra. Yağmur, öyle yoğun ki, yetişemiyor minibüsün silecekleri. İç dikiz aynasının üstüne pembe yazı ile “O şimdi asker”, “Askerler de sever”, “Sevenleri görün” yazıları sıralanmış, dize olmuş alt alta.
Kaytan bıyıklı şoför, ağzından sigarasını eksik etmiyor yol boyu. Sol kolu, yarı açık cama yaslanmış. Kasette, Ebru Gündeş’in, “Sen Allah’ın bir lütfusun!” şarkısı şoförü damardan vuruyor olmalı ki, sigarasını pek efkarlı nefesliyor. Derin derin solumalarının ardından, ağzından burnundan oluk oluk duman fışkırıyor. Şarkı fena çarpıyor şoförü! Dalıyor önünü kesmeye çalışan araçlara, acı acı klakson darbesi bindiriyor. Arada bir gaza yükleniyor. Debriyaja yarım yamalak basıp, “garj garj” ses çıkartıyor. Vites değiştirirken, dişli sesi duyuluyor. Şoförün pek umurunda değil altındaki minibüs. Yolcular dışarıda şiddetle yağan yağmurun sesine, içerde Ebru Gündeş’in şarkısına kaptırmışlar.
Bir süre böyle yol alındı. Şoförün yanında tek koltukta oturan kırmızı yüzlü, ensesi iki büklüm, şişko, kel adam, şoförün sigarasının dumanından rahatsız oldu, öksürdü birkaç kez. Şoför, önündeki kırmızı Renault taksiyi solladı; geçmekte zorlandı. Renault taksi de inatçı! Direndi; yol vermedi bilerek. Minibüsle kapıştılar. Yolcular sessizce izledi bu anlamsız yarışı. Ön koltuktaki kel adam, “Şoför bey, sen haksızlık ediyorsun. Boş yere sıkıştırıyorsun adamı. Bak hava yağışlı. Sollaman bu trafikte mümkün değil. Değil mi ama?” diye uyarıda bulundu.
Şoför ters ters baktı adama:
“Bey sen trafik müfettişi misin aliaaşkına, sana ne?”
“Ben vatandaşım! Kendi can güvenliğim için senin yanlışını söylüyorum. Sen hatalısın kardeşim!” diye yükseltti sesini.
Sesini yükseltirken, diğer yolculardan grup halinde destek göreceği güvencesiyle boynunu çevirdi arkaya. Tüm yolcularla göz göze geldi. Çıt çıkmadı hiç kimseden. Şoför havayı kokladı, sesini çatallatarak bağırdı: “Bana bak! Sen kendini ne sanıyorsun be? Söyle, sana ne?”
Kel adam bu kez yönünü arkaya, yolculara çevirdi. Destek aradı:
“Ben vatandaşım! Paramla arabana bindim ve senin yanlışını yüzüne söyledim. Sen keyfi hareketle önündeki aracı, üstelik kurallara aykırı olarak sollamaya kalktın. Senin bir hatan bu yolda zincirleme kaza yapmana, belki de hepimizin canını tehlikeye atmana sebep olacak. Yazık değil mi benim canıma?”
Şoför, sağ elini yumruk yaparak şişko adamın omzunu dürttü:
“Yok yaa! Öyle mi? Amma da tatlı canın varmış. Peh!”
Kel adam karşılık verdi:
“Ben yirmi yıl Avrupa’da yaşadım. Hiç böyle terbiyesizlik görmedim. Sen ne terbiyesiz şeymişsin be!”
Şoför diklendi:
“Bana bak Alamanın süpürgecisi! Desteledin Doyçe markları, buradan hava atarsın şu millete. Senin paran var, canın onun için kıymetli. Bu insanlar sığır mı ulan? Bunların canı yok mu? Onların niye gıkı çıkmıyor? Tabii senin kanın kırmızı ya. Hemen hopluyorsun.”
Şişko adam morardı:
“Sen terbiyesizin birisin.”
Arka sıralardan avurtları çökük, göz kapakları şiş, esmer bir adam şişko adama, “Almancı, bana bak! Sen kaptanın işine ne karışıyorsun yaa! Bırak, kafasına göre topuklasın! Karıştın adamın işine, kaza yaptırıp olay çıkartacaksın” dedi.
Şişko adam, parmağını ağzına götürdü:
“Pes doğrusu! Sizin hiç birinizde duyarlılık kalmamış. Hayret vallahi!”
Orta sıradaki kalın dudaklı kadın, şişko adama, “Yav kardeşim, sen bela mısın? Oturmuşsun baş koltuğa. Zırt pırt karışırsın şoförün işine. Adamın kafasını dağıtıp kazaya sebep olacaksın. Canın kıymetliyse, paran da çoksa binmezsin minibüse. Çek arabanı bas git keyfince,” dedi.
Yanındaki adam da onu destekledi: “Doğru söylüyor ha mm. Sen amma geveze adammışsın be kardeşim.”
Şişko adam neye uğradığını şaşırmıştı: “Yahu ben anlamıyorum beyler, siz kimi savunuyorsunuz, kimden yanasınız?” diye sordu.
Şoförün arkasında oturan sakallı yaşlı adam burnunu karıştırdı, sakalını sıvazladı, kızardı bozardı: “Şoför kardeş, bu adam kan çıkaracak. Ver şunun yol parasını da indir, bir bela çıkacak.”
Arka koltukta oturan postacı söze karıştı: “Babacığım, in aşağı. Paranı ben vereyim tek.”
Şişko adam tıkanmıştı. Hiç kimseye bir şey söyleyemiyordu. Şoför ani bir dönüş yaptı. Sağa yanaştı, zınk diye durdu. Şişko adama bağırdı: “Al şu paranı da in be. Şişkin Alamancı!”
Şişko adamın alt dudağı uzamış, mahzunlaşmıştı. Şaşkın, ürkek, çevresine bakındı. Yerinden usulca kalktı, adımını attı, minibüsten indi.
Orta koltuktan biri, “Hah şöyle yav! Kan çıkaracaktı bu adam” dedi.
Arka koltuktaki esmer adam ekledi: “Doğru söyledin valla! Adam amma da kılmış!”
Yağmur minibüsün tavanını dövüyor. Teypte, “Sen Allah’ın bir lütfusun” şarkısı çalıyordu. Minibüs tam gaz yol alıyordu Tuzla’ya doğru…
HABER REVİZYON DERGİSİ HAZİRAN 2013