Nazır Şentürk – Söz Yemi

YENİCAMİ önünde güvercinler insanlarla iç içe… Kimi kaygılı, düşünceli, yorgun koşuşturuyor insanlar… Güvercinler pır pır uçup konuyor kiminin ayakucuna.

Telaşla yürüyen insanların umurunda değil Yenicami’nin güvercinleri. Çekilip bir köşeye izliyorum, iskeleden böğürüp kalkan yolcu ve araba vapurlarını, vızır vızır seğirtip koşuşturan insanları… Bir gürültü, bir telaş ki sormayın. Piyangocular, simitçiler, avaz avaz bağıran gezginci satıcılar!..

İlk bakışta, “Bu ne curcuna?” diyecek oluyorsunuz, ama diyemiyorsunuz. Yaşam kavgasının yoğunlaştığı İstanbul’da insanlar, bu kıta kıt kavgayı yapmak zorundalar yaşamak için!..

Bu manzaranın ardından, küçük bir olaya odaklandım. Yirmi, yirmi beş yaşlarında sade biri, güvercin yemi satan yaşlı kadının yanında durdu, bir süre gelip geçenleri izledi. Sonra bir tas güvercin yemi aldı, savurdu güvercinlere, “Bu benim için» dedi usulca… Bekledi, gelip geçenlerin yüzlerindeki ifadeleri çözmek ister gibi.

Yaşlı kadına, “Bir tas daha ver» dedi. Parasını ödedi, aldı yem dolu tası, bekledi kuşların çoğalmasını.

Bu arada yanına yaklaştım, “Merhaba” dedim, irkilir gibi oldu, başını indirdi sessizce.

“Kuşları doyuruyorsun” dedim.
“Hm öyle» dedi.
“Adak mı?»
Elmacık kemikleri kızardı, güldü bıyık altından.
“Ne bildin?»
“Attım tuttu galiba.”
Gözlerimin içine baktı. Kafasını sağa sola salladı. Zor duyulur bir of çekti:
“Bildin valla! Birine söz verdim. Onun için kuşlara yem atıyorum.”
“Nasıl yani?”
“Ya abi, ben Sivaslıyım. Geleli iki ay oldu İstanbul’a. Tahtakale’de Milas Hanı’nda kalıyom hemşerilerimin yanında. Yük çekiyom. Sivas’tan gelirken birine…» dedi sustu. “Allahaısmarladık” dedim.
“Sevdalın mı?”
Yüzü aydınlandı. Gözleri doldu. «He valla sevdalandığım kız.”
Adını sordum.
“Demem, nene lâzım adı senin!” dedi.
“Peki, söyleme, madem istemiyorsun.”
Sorgular gibi yüzüme baktı.
“Abi, sen İstanbul’da gazeteci misin yoksa?”
“Eh sayılırım.”
Başını şöyle göğe kaldırdı, iki elini vurdu birbirine.
“Vay anasına vay! Şu şansa bak” dedi.
“Haydi, neydi bu ikinci yem atışın? Söyle artık” dedim.

Anlattı:
“Adım Murat benim, memleketim de Sivas… Ama köyümü demem. Çıkmasın gazetede adı. Ayıp olur sonra. Belkim küser duyarsa, dile düşürdün beni diye. Yavukluma, İstanbul’da çalışmaya gidiyom derken yüreğim cız etti valla… Onun da cızladı yüreği biliyom. Ama geçim derdi, mecburi abi. Yavukluma; ‘İstanbul’dan bir

isteğin var mı?’ dedim. O da; ‘Televizyonda gördüğümüz İstanbul’daki kuşlu cami var ya onun önündeki güvercinlere benim için bir tas yem verin mi Murat?’ dedi. İçim bin parçaya bölündü abi, bin parçaya valla!..”

Gözlerini kıstı. Haliç üstünde kanat çırpan martılara baktı bir süre, gözleri dolu dolu olmuştu.

“Gençsin, delikanlısın. Bu kadar takma be Murat» dedim.

“Dert etmeyecem, kafamdan silecem diyom, ama bir türlü silemiyom abi… Yük taşımadan da zor, bin kat zor bu iş…” dedi.

Döndü arkasını, yürüdü, uzaklaşıp kayboldu İstanbul’un kalabalığında Sivaslı Murat…

haber revizyon mayıs 2013 nazır şentürk

HABER REVİZYON DERGİSİ MAYIS 2013

 

Bir cevap yazın