Tüketim denildiğinde ilk akla gelen, maddi değer taşıyan malların satın alınmasından doğan eylemdir. Buna ek olarak, tüketicinin maddi tüketim öğeleri dışında manevi değeri olan kültür, eğlence gibi duygusal ve düşünsel ihtiyaçlarını da gidermesi gerekmektedir. Bu sebeple tanımı, maddi ve manevi değer taşıyan mal ve hizmetlerin satın alımı olarak genişletmek daha doğrudur. Tüketici ise bu mal ve hizmetleri belirli bir bedel karşılığında satın alarak kullanan kişidir.
Hepimiz birer tüketici olarak, ihtiyacımız olan mal ve hizmetleri sorunsuz şekilde satın almak ve yararlanmak isteriz. Bu anlamda her ne kadar bizi istismarlara veya aldatılmalara karşı koruyan yasal düzenlemeler olsa da, işin en başında tüketicilerin yani bizlerin bilinçli olması gerekir.
“Bilinçli tüketici” kavramı aslında herkesin içini doldurabileceği bir kavramdır; tanımlaması kolay uygulaması zor. Uygulaması zordur çünkü insanoğlu gerekliliklerini belirlerken bile, manipüleye açıktır. Reklamlar, kampanyalar, promosyonlar gibi kapitalizmin enstrümanları etkileyici ve bitmek bilmez konseriyle en aklı başında olanların bile ayağını yerden kesebilir.
“Tüketim çılgınlığı” olarak ifade edilen yaşam tarzı -her ne kadar herkes kendini bu tanımlamanın dışında tutsa da- artık az çok hepimizin yakasına yapışmış bulunmaktadır. Bize çizilen şablonun dışına çıkmışsak, bu dünyada “yok” kabul edilmemiz için gerekli dünya düzeni mevcuttur ve bu “tüketmek” üzerine kurulan düzenin sandığımızdan çok daha sinsice içimize sızdığını kabullenmek gerekir.
Tüketim üzerine kurulu düzen bizi batağına almak için gerekli her şeyi sistemin içinde oluşturmuştur ve biz o sisteme önce elimizi, sonra kolumuzu ve en sonunda da benliğimizi kaptırıveririz. Bu sebeple tüketici ilk önce gereksinimlerini doğru belirlemelidir. Gereksinimlerini belirleyen tüketicinin bir sonraki görevi, alacağı ürün veya hizmetin kaliteli, güvenli, sağlıklı ve ucuz olması için piyasa incelemesi yapmasıdır.
Bununla beraber, herhangi bir sıkıntı yaşadığında da ne tür hakları olduğunu bilmelidir bilinçli bir tüketici. Buraya kadar özetlersek bilinçli tüketici; israf etmeden, gerekeni gerektiği kadar ve makul bedellerle sahip olan ve eğer bir haksızlığa uğramışsa da, hakkını bilip savunan kişidir.
Türkiye’de tüketici haklarını koruyan kanun ilk kez 1995 yılında yürürlüğe girdi. O tarihten bu yana zaman zaman değişikliklere uğrasa da 4077 sayılı kanun tüketiciyi korumaya yönelik iyi bir kanun. Ancak kanunun iyiliği, onun muhatabı olan tüketici tarafından iyi bilinmesi ve kullanılmasıyla mümkündür.
Günümüz bilişim çağında bilgi sahibi olmak çok daha kolay. Gerek devletin kurumları gerekse bu konuda çalışan sivil toplum kuruluşları, insanların yüz yüze veya internet üzerinden bilgi alabilecekleri yerlerdir.
Tüketiciler Birliği, özelde hak arama bilincinin arttırılması ve yaygınlaştırılması özel de tüketici hakları konusunda çalışmak için sivil yürüyüşüne 1997 yılında başladı. “Daha güzel bir dünya” sloganıyla başlayan bu sivil yürüyüş bugün 15 yaşında bir genç. Kurulduğu günden bu yana tüketicilere Başvuru Merkezi ile hiçbir ücret talep etmeden yardımcı oluyor. Balık yedirmiyor, balık tutmayı öğretiyor. Bu zamana kadar binlerce kez eğitimler vermiş, konusunda çalışmalar yapmış, tüketicinin bilinçlenmesi için kampanyalar düzenlemiş, yazılı ve görsel basında çaba sarf etmiş bir dernek. Amacı, haksızlıkların giderilmesini sağlamak ama daha çok haksızlıkların olmamasını sağlamak. Bu da ancak tüketicilerin bilinç düzeyinin arttırılması ile mümkün. Bu yüzden de gayretleri bu yönde.
Yazımızın sonuna gelirken, bilinçli tüketici için olmazsa olmaz bir kavramdan daha bahsetmek gerekiyor burada. Zaman başta olmak üzere tükettiğimiz her şey ne kadar doğru bir amaca yönelikse, çözüme giden yol o nispetle netleşir ve çözüme de o nispetle yaklaşılmış olur. Burada asıl cevaplanması gereken soru amacın ne olduğudur? Yaşamak! Ama hemen ardından “Nasıl?” diye de sormak gerekir. İşte bu da bize terbiye edilerek kazanılmış bir “duruş” sahibi olmamız gerektiğini gösterir. Tüketicinin bir duruşu olmalıdır. Tüketici sıfatımızı, nasıl bir dünya istediğimize dair beklentimizi dikkate alarak kullanmalı ve net bir şekilde görülen kapitalist düzenin dejenerasyonundan mümkün olduğunca uzak kalmalıyız.
HABER REVİZYON DERGİSİ OCAK 2013