Öğretmenlik, doktorluk, mühendislik, mimarlık, teknisyenlik, garsonluk, işletmecilik, sekreterlik ne kadar kutsalsa o kadar kutsaldır. Yani öğretmenlik de diğer profesyonel meslekler gibi sürekli öğrenmenin ve gelişimin olmazsa olmaz olduğu bir meslek dalıdır. Bu süreçte sevgi, kuşkusuz en önemli bileşendir.
Öğretmenliğin farkı, okulda öğrendikleri değerleriyle ve yaşam becerileriyle geleceğin toplumunu oluşturacak küçük yaştaki insanlarla çalışılıyor olmanın sorumluluğunda gizlidir.
Türkiye’deki öğretmenlerin büyükçe bir kısmını tenzih ederek ve onların yetkinliklerinin ve başarılarının Türkiye’nin bugün ve gelecekteki başarılarının mimarları olduğunu bir kez daha vurgulamak ve onları kutlamak gerek.
Öte yandan, bir öz-değerlendirme yapması ve çuvaldızı kendisine batırması gereken öğretmenler olduğu da bir gerçek.
“Veliler evde kendi çocuklarıyla başa çıkamıyorlar; biz o kadar öğrenciyle nasıl başa çıkalım?” sorusunu sorabiliyorsa,
Ders içi ve dışında öğrencisine, ‘yapma-koşma-konuşma’larla, yapması gerekeni değil yapmaması gerekeni işaret ederek ondan davranış gelişimi ve olumlu iletişim umuyorsa,
Derslerini planlarken ve yönetirken kendisi de eğlenmekten uzaksa,
İş dışı gündemini sınıfa olumsuz ifade veya davranışlarla yansıtıyorsa,
Soru sormuyor, sorgulatmıyor, cevabı belirli ezbere sorularla akılları köreltiyorsa,
Yaratıcılığı ve merakı teşvikten uzaksa,
Her yıl aynı malzemeyi aynı yöntemle kullanarak kılavuz kitaplardaki önerilerin dışına çıkamıyorsa,
Öğrencisi ile okulda ortaya çıkan tüm davranış sorunlarını kendisinin yönetebileceği süreçler olarak algılayamıyorsa,
Dinamizmden, olumlu düşünme becerilerinden ve yaşam coşkusundan uzaksa,
Davranışlarında rol model olacak değerleri taşımıyorsa,
Her bir öğrencisinin farklılıklarının öğrenme ortamına kattığı zenginliği göremiyor ve bu potansiyeli değerlendiremiyorsa,
Meslektaş öğrenmesinin ve işbirliğinin gücünü göremiyorsa,
Kendisinden daha az deneyimli meslektaşlarının girişimci ve yenilikçi çabalarını “Eski köye yeni adet mi getiriyorsun?” diyerek köstek oluyorsa,
Günümüz dijital yerlilerinin, yani 2030 yılının iş insanlarının arasında; bırakın teknolojik gelişmeleri takip etmeyi,
Henüz bir e-posta adresi bile yoksa veya bilgisayar bilmediği için ödevlerini yalnızca ders kitabından veya sözlü olarak öğrencilere defterlerine yazdırarak veriyorsa,
Giyim kuşamıyla, öz bakımıyla ve hijyen anlayışıyla örnek olmak yerine, öğrencileri tarafından “sigara kokuyor, çorabı kaçık” şeklinde arkasından konuşuluyorsa. Bir de “her gün dişler fırçalanacak, tırnaklar düzenli kesilecek” şeklinde kendi davranışlarıyla ve ortaya koyduğu görünüşle çelişkili mesajlar veriyorsa,
Sert ve disiplinli öğretmen olmak ile kararlı ve tutarlı öğretmen olmak arasındaki ince çizgiyi fark edememişse,
Çocukların yaşam cahili bembeyaz birer sayfa olduğunu ve kendisinin bıraktığı izlerin ömür boyu kalacağının farkındalığıyla hareket etmiyorsa,
Bu 24 Kasım, işte tam da O öğretmene “kutlu olsun”. Diğerlerine, öğrencileriyle geçirdikleri her okul günü kutlu zaten…
HABER REVİZYON DERGİSİ ARALIK 2012