Onur Belge – Van’lılar Paris’lilere Niye Küskün?!

Yaz geldi, böyle oldu. Artık Şampiyonlar belli, Avrupa Kupalarına katılacaklar belli. Geride konuşacak ne kaldı ki? Öyle ya, şikeydi, soyunma odası basmaktı, şuydu, buydu diyerek gerilim yaratarak Türk futbolunun kanını emenler artık kazandıklarını tatilde afiyetle yiyebilirler.

 

Hoş, kendilerine o görevi vererek oraya çıkartanlar, tatil köylerinde de onlara para harcatmazlar ya, neyse… Yeni sezon için birlikte futbolu nasıl lime lime edeceklerinin planlarını yapabilirler.

Olsun, onlar öyle hesap yapsınlar, ben Roland Garros’u seyrediyorum bir yandan. Oh, içim açıldı; ne güzellikler varken, bana ne birbirini yiyenler, yalan yere suçlayanlar, şikesi, dopingi doğru çıkanlardan? Ben bu yazıya başlarken Sharapova Su-Wei Hsieh’i rahatlıkla iki sette geçiverdi. Herhalde, Grand Slam’in hızını almış Paris ayağını gelecek sayıda her yönüyle toparlarız. Orası ayrı.

Şimdi diyeceksiniz ki, “Van nire, Paris nire?” Ne bileyim işte. Daha önce bir yerlerde yazdım ve söyledim, belki buradaki yazılara bile yansımıştır. Ekran başında Nadal’ın, Federer’in falan maçını izlerken bir kez daha aklıma geldi. Bir kaç ay önce yerel basın haberi elime geçmiş, çok gülmüştüm. Van amatör kümesinde Parisspor diye bir takım varmış. Başkanı yakınıp duruyor, “bizimle kimse ilgilenmiyor, maddi zorluklar içinde gençlere futbol oynatmaya çalışıyoruz” falan diye. Buraya kadar güzel de sonrası adını unuttuğum başkan iğneyi batırmış ve inanmayacaksınız ama “Parisliler de bize ilgi göstermiyorlar, küstük onlara” deyivermişti.

Ah güzel başkanım, anlıyam, şanlıyam, Vanlıyam. Sevsinler senin güzel, temiz, futbol için çarpan kalbini. Orada Sharapovalar, Serena-Venus Williamslar, Azarenkalar falan varken, gözlerine karınca kadar bile görünmezsiniz. Aslında politik olarak işlerine geldiğinde, birden öyle yığınak yaparlar ki, kendinizi dünyanın en önemli insanları zannedersiniz. Sonrası, sonrası işte böyle güzel kardeşler, bizden yine bize hayır var. İlgilenen- ilgilenmeyen Parislilerin canı da sağ olsun. Ne diyem ki, ağam?

—————————————————————————————————————————————————————————-

KISIR AMA HEYECANLI

Ligde şampiyon üst üste ikinci kez Galatasaray olurken, Mersin, Ordu ve İstanbul Belediye küme düştü. Lig tarihinin en düşük performanslı sezonlarından birini yaşadığımız bu sezonda şampiyon, 2.09 puan ortalamasıyla zirvede yer aldı.

Spor Toto Süper Lig 2012-2013 sezonu sona erdi. Şampiyon üst üste ikinci kez Galatasaray olurken, bir alt lige düşen takımlar Mersin, Ordu ve son olarak İstanbul Büyükşehir Belediye oldu. Lig tarihinin en düşük performanslı sezonlarından birini yaşadığımız sezonda şampiyon Galatasaray, 2.09 puan ortalamasıyla ligi zirvede bitirdi. Çok farklı skorlu maçların olmadığı bu sezonda, maçların yüzde 22.5’i 1-0 ve 1-1’lik sonuçlarla bitti.

Bu istatistiklere rağmen heyecan dolu bir lig yaşadık. Şampiyon 3 hafta kala belli oldu. Belki de Galatasaray Real Madrid’i eleseydi son hafta bile belli olabilirdi. Çünkü Fenerbahçe Avrupa Ligi yarı finaline kadar çıkmış, zorlu Benfica maçları öncesi ligde sıkıntı yaşamıştı. Bunu değerlendiren Sarı-Kırmızılı takım da zirveye çıktı. Ligin dibinde düşen takım son hafta belli oldu. Bitime 3 hafta kala 6 takımın da aday olduğu düşme potasında İstanbul Belediye lige veda etti. Avrupa kupalarına katılma yarışında Beşiktaş, Bursa, Kayseri ve Kasımpaşa müthiş bir yarışın içine girdi.

2013-2014 futbol sezonunda ülkemizi Avrupa’da temsil edecek takımlar şu şekilde oluştu; Şampiyon Galatasaray direkt Şampiyonlar Ligi gruplarına, ikinci Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi 3. Ön Elemesi’ne, üçüncü Beşiktaş Avrupa Ligi play-off turuna, dördüncü Bursaspor Avrupa Ligi 2. Ön Elemesi’ne, Türkiye Kupası’nda final oynayan Trabzonspor da Avrupa Ligi 3. Ön Elemesi’ne kaldı.

Kısaca takımlara bakacak olursak özellikle Galatasaray ve Fenerbahçe’nin hem Avrupa’da iyi gitmesi, hem de ligin zirvesinde yer almaları kuşkusuz en dikkat çeken performanslardı. Bu iki güzide kulüp aralarındaki tatlı rekabeti futbola yansıtınca bu sezon bir çeyrek, bir de yarı final gördük ki, bu pek alışkın olduğumuz bir durum değildi.

Burak mı, Ronaldo mu?

Şampiyon Galatasaray’dan başlayalım. Sezonun başında Ujfalusi’nin sakatlanmasıyla stoper krizi yaşayan Sarı-Kırmızılılar, G. Antep’ten aldığı Dany ile beraber genç Semih tüm sezonu idare edip, zaman zaman da Gökhan Zan’ı kullandı. Devre arasında gelen Cris, sezon bitmeden gönderildi.

Trabzonspor’dan alınan gol makinesi Burak Yılmaz’ın Selçuk’la olan uyum ve arkadaşlığının sahaya olumlu yansıyacağını tahmin ediyorduk ama Burak’ın Cristiano Ronaldo’yu geçebileceğini hiç düşünmüyorduk. Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nde zoru başararak son 3 maçını da kazanıp en iyi 16 takım arasına kalmasını kuşkusuz Burak Yılmaz’a borçlu.

Yıldız oyuncu takımının Şampiyonlar Ligi’nde attığı 14 golün 8’ine imza atarak krallıkta kısa bir süre de olsa Ronaldo’yu saf dışı bıraktı. Zaten oturmuş, dinamik bir kadroya sahip Sarı-Kırmızılılara devre arasında da Sneijder, Drogba gibi yıldız isimler gelince Süper Lig’i zirvede bitirmek çok zor olmadı.

Bir dahaki sefere…

Fenerbahçe ise tarihinde unutamayacağı bir sezonu geride bıraktı desek yalan olmaz. UEFA Avrupa Ligi’nde yarı final oynayarak finali kıp payı kaçıran Sarı-Lacivertliler, ligde Şampiyonlar Ligi vizesini, üstüne bir de Türkiye Kupası’nı aldı. Üstelik bir sezon boyunca 64’le en fazla maç yapan Türk takımı oldu. İki sezon önce 3 Temmuz kriziyle sarsılan ancak yıkılmayan Sarı-Lacivertliler, bu sefer de Alex kriziyle lige başladı. Bu yüzden belki de şampiyonluğa mal olacak puanlar kaybettiler ancak, Aykut Kocaman’ın istediği oyun tarzını benimseyip tarihinde ilk kez Avrupa’da yarı final oynadılar. Yeni sezona kriz yaşamadan ve bir kaç takviyeyle Fenerbahçe yine 3 kulvarda zirvenin en önemli adaylarından olacaktır.

Borç yiğidin kamçısıdır!

600 milyon dolar… İnanılmaz bir rakam. Bir an olsun kendinizi bu paraya sahip hissedin. Nasıl ama heyecanlandırıcı değil mi? Peki ya bu kadar borcunuz olsa! İşte bu hiç iyi olmazdı. Ben bu borcu olan bir takım tanıyorum. Hem de ülkemizin en köklü kulüplerinden, başarıdan başarıya koşmuş Beşiktaş. Bu noktaya nasıl geldi; uzun uzun tartışılır. Herkes suçu başkasına atıyor. Olan oldu, artık bunu azaltıp eski günlere dönme zamanı.

Fikret Orman başkanlığa seçilir seçilmez bu borcu azaltabilmek adına hızlı bir şekilde çalışmalarına başladı. ‘Feda’ kampanyası adı altında vasatın biraz üstü bir Anadolu takımı bütçesiyle yola çıktı. Ligi üçüncü bitirerek Avrupa vizesi aldılar. Ama Samet Aybaba’yı başarısız diye gönderdiler. Örnek verecek olursak, yaklaşık bu bütçeyle takım kuran Gaziantepspor, ligi üçüncü bitirip Avrupa kupasına gitseydi, başkan, hocasının elinden öperdi herhalde.

haberrevizyon60 haberrevizyon61

HABER REVİZYON DERGİSİ HAZİRAN 2013

Bir cevap yazın