Özel Röportaj Merdan Yanardağ

Ergenekon Davası’ndan tahliye olan gazeteci/yazar Merdan YANARDAĞ, AKP – CEMAAT ilişkisi, Türkiye üzerinde uygulanmaya çalışılan oyunlar, gündem olayları ve tutuklanması ile ilgili Haber Revizyon Dergisi İmtiyaz Sahibi R. Aytekin TÜRKER’e önemli açıklamalarda bulundu.

R. Aytekin TÜRKER: Ergenekon Davası kapsamında 14 Eylül 2013’te tutuklandınız. Nelerle suçlandığınızı Haber Revizyon ile paylaşır mısınız?

Merdan YANARDAĞ: Haber Revizyon Dergisi okuyucuları için özetle belirtmek isterim. Ergenekon Davası herhangi bir adli soruşturma değil, herhangi bir hukuk davası da değil. Orada hukukta, yasalarda, kurallarda geçerli değildi. Ergenekon, AKP – CEMAAT koalisyonunun Cumhuriyeti tasfiye etmek ve yerine ılımlı İslam Cumhuriyeti oluşturmak için kullandığı bir enstrüman, bir araçtı.

Dolayısıyla bunun önüne engel oluşturabileceği aydınlara, akademisyenlere, askerlere yönelik yapılan ve toplumun bütününe gözdağı vermek için bir operasyon yaptılar. Dolayısıyla ortadaki suçlamalar komik suçlamalardı, eğer benim hakkımdaki savcının düzenlediği iddianameye savunma yaparken kalkıp mahkemede, bütün bunları kabul ediyorum, bu savcı haklı ve ileri sürdüğü her şeyi yaptım demiş olsaydım bile değil mahkeme bir ilkokul disiplin kurulu dahi bana kınama cezası veremezdi. Ortada bir suç yoktu çünkü. İleri sürdükleri suçlamalar tamamen sahte delillere, kimliği kuşkulu gizli tanıklara dayalıydı. Bu gizli tanıkların tamamına yakını kriminal tiplerdi, yani isimleri yüz kızartıcı suçlara karışmış kişilerdi. İki kişiyi örnek vereceğim: Biri eski jandarma istihbarat elemanı olduğu iddia edilen ama sivil bir kişi, küçük çocuklara tecavüz etmekten dolayı hakkında defalarca soruşturma açılmış mahkumiyet kararları verilmiş, gizli tanıklığı sırasında Bursa’da 14 yaşında bir çocuğa tecavüz etmekten tutuklanan ve hakkında 23 yıl hapis cezası verilen bir tipti. Yani çocuğa karşı suç işleyen, tecavüz suçuyla yargılanan kişilerdi.

Danıştay cinayeti davasındaki Osman Yıldırım kendi kız kardeşini fuhuşa zorlamaktan dolayı hakkında sabıkası olan, ablasını öldürmüş, 14 yaşındaki yeğenini fuhuşa zorlamaktan dolayı hakkında mahkumiyet kararı verilmiş kirli bir tipti. Bu kişiler haklarında verilen cezadan kurtulmak ve serbest kalmak için gizli tanık olmayı kabul ettiler, çünkü bu kadar hastalıklı olmayan kişilerin bu davada gizli tanık olmayı kabul edeceklerini zannetmiyorum. İfadeleri düpedüz yalandı ve bunların hepsi çürütüldü zaten. Mahkemelere sunulan bir takım dijital veriler vardı ve bunların tümünün tartışmasız bir biçimde sahte olduğu ortaya çıktı.

Dolayısıyla ortada Ergenekon, Balyoz ve diğer bağlı davalarda elle tutulur ciddiye alınabilecek, üzerinde düşünülebilecek hiçbir suçlama yoktur. Tümü sahte kanıtlara ve gizli tanıkların yalan ifadelerine dayalıdır. Bu davalara inandırıcılık kazandırmak için dahil ettikleri birtakım isimlerin ise iddia edilen suçlarla ilgisi bile yoktu. Örneğin Susurluk davasında adı geçen Veli Küçük, İbrahim Şahin gibi isimler ise bu davalarda işledikleri iddia edilen suçlar nedeniyle yargılanmadılar.

Çünkü Ergenekon ve Susurluk davalarının birleştirilmesi talebini mahkeme reddetti. Onlarda kamuoyunun tırnak içinde belirtiyorum “suçluluğu konusunda kuşkusunun bulunmadığı” bazı isimlerde bu davaya inandırıcılık kazandırmak için dahil edildi. Ortada bana yönelik de elle tutulur, ciddiye alınabilecek hiçbir suçlama yoktu. Ama benim üzerimden muhalif medyaya ve Türkiye’deki sol çevrelere gözdağı vermek istediler, bir ayar vermeye çalıştılar.

Hedeflerden sadece biri bendim, başkaları da vardı. Mesela Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu. Fatih Hilmioğlu’nun bu davaya dahil edilmesinin sebebi neydi? Çünkü orası Fatih Hilmioğlu rektör olmadan önce Hizbullah merkeziydi, medrese gibiydi; oruç tutmayan çocuklara, ramazanda kantinde sigara içen ya da çay içen öğrencilere satırlarla saldırılan bir yerdi ve nitekim oruç tutmayıp sigara içtiği için üniversitenin otobüs durağında bir çocuk bıçaklanarak öldürüldü. Malatya İnönü Üniversitesi, Fatih Hilmioğlu rektörlüğünden önce böyle bir kabus ortamına sahipti.

Fatih Hilmioğlu burayı çağdaş bir üniversiteye dönüştürdü. Uluslararası çağdaş, bilimsel, hakemli dergilerde Türkiye’den en çok akademik makaleler yayımlatan bir üniversite haline getirdi. Yanlış hatırlamıyorsam Boğaziçi ve ODTÜ’den sonra üçüncü sıradaydı.

Bir taşra üniversitesini uluslararası standartlara ulaştırmak kolay değildir. Hilmioğlu’nun suçu orayı modern bir Cumhuriyet Üniversitesi haline getirmek ve medrese olmaktan çıkartmaktı. Bunun intikamı alındı. Askerler ise orada kalan son Kemalist subaylardı.

Türkiye’de, Amerika Birleşik Devletleri’nin büyük Ortadoğu projesi kapsamında, diğer ülkelere model olabilecek ılımlı İslam rejimi kurmak amacıyla AKP tasarlanmış ve iktidara taşınmış bir partidir.

Bu parti de kendi önünde engel olabileceğini düşündüğü aydınlara, politikacılara, subaylara karşı cemaatle birlikte ortaklaşa bir operasyon geliştirdi. Bu tamamen bir tertipti hiçbir gerçek temeli yoktu ve çöktüler. Şimdi biz niye dışarıdayız? Benim 10,5 yıl hapis cezam var? Bırakmak zorunda kaldılar!

Dolayısıyla bu dava siyasi bir davaydı, biz haklıydık doğru bir yerde durmaya devam ettik tutuklanmadan önceki söylediğimiz şeylerle bugün söylediğimiz şeyler hayat tarafından doğrulandı.

R. Aytekin TÜRKER: Gülen Cemaati hakkında yazılarınız sizce tutuklanmanızda etkili olmuş olabilir mi?

Merdan YANARDAĞ: Kesinlikle oldu. Sadece yazılar yazmadım Türkiye’nin en çok izlenen televizyon programları yaptım hem görsel hem yazılı basında yer alan bir gazeteciyim. Türkiye’de görsel medyaya geçen ilk gazetecilerden biriyim. Yazılı medyaya döndüm, sonra tekrar görsel medyada yer aldım. Kuruluşuna katıldığım 4 TV kanalı var ve halen şuan yayınlarına devam ediyorlar.4 günlük gazete kurdum. Dolayısıyla her iki alanda da oldum. Hem gazetelerde hem de televizyonda cemaate karşı etkili bir muhalefet sürdürdüm. Bugün paralel devlet denilen yapılanmayı ortaya çıkaran Türkiye’deki isimlerden biriyim. 2006 yılında Kanaltürk kanalında yapmış olduğum program Türkiye’nin en çok izlenen programıydı, bir programa 165 bin SMS geldi.

Bu Türkiye’de rekordur, hala kırılamadı, popstar yarışmaları, yeteneksizsiniz gibi yarışmalara Türkiye’nin televizyonculuk tarihinde gelen telefon, SMS’lerin en yüksek rakamı 35 bin’dir. Bu 165 bin rakamı bu açıdan çok önemli. O televizyon programından sonra ben hem programın bant çözümlerinden hem de konuya ilişkin analizlerimden, araştırmalarımdan oluşan bir kitap yayınladım, bu kitap 200 bin’in üzerinde sattı, korsanları basıldı, 26 baskı yaptı onun ardından cemaat benim hakkımda kampanya yürüttü. Hem PKK’lı olduğumu iddia ettiler hem aşırı solcu olduğumu söylediler hem de aşırı ulusalcı, Ergenekoncu olduğumu söylediler. Bütün bunlar bir arada olamaz zaten ama bana karşı bir linç kampanyası yürüttükleri açıktı, suçüstü yakalandılar herkesin yaptığı gibi.

Emniyetteki, yargıdaki hatta çok üzerinde durulmayan ordudaki örgütlenmesini ortaya çıkardım. Bir gazeteci olarak bu onları temelden sarstı ve benim Ergenekon davasına dahil edilebilmem için hakkımda karalama kampanyası yürüttüler, sahte deliller üretmeye çalıştılar. Donanma Komutanlığında bulunan 5 numaralı harddisk diye bilinen dijital verinin sahte olduğu en sonunda TÜBİTAK’ın bilirkişi heyeti tarafından da kabul edildi. Daha önce böyle bir rapor vermemek için oradaki bir takım cemaatçi unsurlar direndiler. Dünyada ki bütün genel kabul gören akademik kurumlardan ve Türkiye’deki üniversitelerden alınan bütün raporlar zaten sahte olduğunu ortaya koymuştu en sonunda TÜBİTAK’ta sahtedir dedi ve ortada bir şey kalmadı zaten iddia edebilecekleri.

R. Aytekin TÜRKER: Başbakan’ın belirttiği gibi paralel bir oluşum sizce var mı? Zamanında birlikte hareket ettiği kişilerle böyle bir oluşum için izin verilmesi / göz yumulmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Merdan YANARDAĞ: Ortadaki durum şu; Haber Revizyon okurları için söyleyelim bir daha, ortada paralel bir devlet, yeni bir devlet olduğu açık ama bu AKP hükümeti ve Recep Tayyip Erdoğan’dan bağımsız değil.

Cemaatle birlikte kurdular ve cemaatin denetiminde gelişti, bu suçları 11 yıldır birlikte işlediler. Yani bizi yargılayanlar, bizi yargılarken suç işlediler, korkuları bu. Birlikte ürettiler bu sahte kanıtları. Bilirkişi heyeti teknik incelemede ilgili CD ya da harddiskin sahte olduğunu saptıyor! Peki, kim hazırladı?

Kendiliğinden hazırlanmış olabilir mi? Şaka değil, siz burada donanma komutanlarını, generalleri, orgeneralleri tutukluyorsunuz.

Bu adamlar emirlerinde İstanbul Birinci Orduda 125 bin kişilik ordu bulunurken, tugaylar, birlikler, atış kapasitesi yüksek profesyonel ordu kuvvetleri, hava kuvvetleri, deniz kuvvetleri varken, bu kuvvetler emirlerindeyken darbe yapmamışlar da ya ayrıldıklarında ya da tatilde oldukları sırada mı darbe yapmışlar?

Olabilir mi böyle bir şey? Ortada bir çete var, bu davaları açarken suç işlediler ve bu çok ağır bir mahkumiyettir. Çünkü İnsanların özgürlüklerini, hürriyetlerini tehdit ettiler. Hürriyet’i tehdit etmek en ağır suçlardan birisidir, ağır cezalı suçtur. Bunun bedelini ödeyecekler bundan kaçış yok. Ben şöyle düşünmüyorum, uzlaşacağız elbette biz köylü intikamcısı değiliz, biz kin gütmüyoruz, biz intikamcı değiliz. İntikam almayacağız filan demeye de gerek yok ama hesap soracağız, bu hesap sorulmadan bu toplum arınamaz.

İstikrarın oluşması, toplumsal barışın sağlanması, bu toplumun arınarak temizlenmesi mümkün değil. Ne cemaat ne de AKP hükümeti burada temizdir, bu suçu birlikte işlediler. Birbirleri hakkındaki söyledikleri her şey doğrudur, suç ortaklarıdır çünkü. Her türlü ortaklık bozulabilir ama suç ortaklığı bozulmaz.Birlikte bir suç işlediyseniz onu bozmanız mümkün değildir.

R. Aytekin TÜRKER: Gezi parkı olaylarını ve sonrasında yaşananları Berkin Elvan’ın cenazesinden sonra yaşanan olaylara kadar geçen süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Olaylarda hayatını kaybedenler için başbakan sizce neden başsağlığı dilemedi?

Merdan YANARDAĞ: Tayyip Erdoğan bu ülkeyi bölüyor. Tayyip Erdoğan Türkiye’nin başbakanı olamadı, AKP Türkiye’nin hükümeti olamadı. Sadece kendilerine oy verenlerin hükümeti olmaya çalıştılar, o da yetmedi.

AKP dar bir kliğin partisi haline geldi Toplumu bölen, dışlayan, kendisine verilmeyen oyları milli iradeden saymayan, sadece kendisine oy verenleri anlayan, toplumun diğer kısmını ötekileştiren bir siyaset üslubuna sahip.

Nedeni şu eline geçirdiği iktidarı, topluma kendi dar ideolojik programını dayatmak için bir araç olarak kullanmak istiyor. AKP dar, siyasal İslamcı militan bir grubun siyasal partisi haline dönüştü, kaynağı buydu. Türkiye’de Cumhuriyet düşmanı olan ve şeriat talep edenlerin toplumdaki oranı %8 ile %12 arasında, AKP ve Recep Tayyip Erdoğan aslında onları temsil etmektedir. Merkez sağ geçmişte yolsuzluk batağına saplanıp çöktüğü için, Cumhuriyetçi olan merkez sağ seçmeninin oylarını hileyle, yalan söyleyerek gasp etti.

Şöyle bir durum var ortada Türkiye sermayesinin yani İstanbul burjuvasının kendi cumhuriyetine ihanet ettiğini düşünüyorum. AKP’ye kendi işlerini gördürüp sonrada başlarından def edebileceklerini düşündüler ama öyle olmadı, yapıştı kaldı. Burada Türkiye’nin büyük firmaları, büyük sermayeleri var. Örneğin Doğuş Grubu ihanet etti, NTV kapısında Gezi Parkı olayları sırasında insanların toplanmasının sebebi budur. İhaneti gördü insanlar. Buna benzer İstanbul burjuvası dediğimiz İstanbul sermayesi… Çünkü onlar Cumhuriyetin ürünüdür, kendi modern, aydınlanmacı ve laik Cumhuriyetlerine ihanet ettiler. Demirören grubunun ihtiyacı mı var? 70 yaşındaki adamı arıyor Başbakan Erdoğan, Demirören ağlamış telefonda!

Peki sormak gerekiyor senin ne işin var Başbakanla! Montaj diyorlar. Ben televizyon teknolojilerini bilirim montaj olup olmadığını anlamak için 15 dakika yetiyor. Koyarsınız bilgisayara ses stres düzeyine bakarsınız senkron tutmaz, montaj filan yok ortada çok açık. Milliyet’teki haberler üzerine açmış telefonu hakaret etmiş, kaldıramamış ağlamış. Senin ne ihtiyacın var Recep Tayyip Erdoğan’a? Böyle kirli bir iş birliğini sürdürmenin ne anlamı var?

Bu hükümetle akçalı ilişkilere girmişsin ve senin var olmanı, firmalarının, hayat tarzının varlığını sağlayan cumhuriyetin yıkılmasına küçük çıkarların için göz yumuyorsun. Gezi eylemleri bu toplumun Cumhuriyete ve değerlerine, Türkiye’de ki aydınlanmaya, laik seküler değerlere, yaşam tarzına sahip çıkmak için tarihin tanık olduğu en büyük isyandır. Başka bir örneği yoktur.

Biber gazına, copa, tazyikli ve asitli suya karşı iki ay sürmez bir isyan. Bunun dünyada da örneği yok. Gazi mahallesindeki gecekondu bölgesinden gelen genç, kız, çocuk, erkekle Nişantaşı’ndan gelen genç kız, erkek, çocuk barikatta birlikte polise karşı, AKP’ye karşı direndiler.

Bugün bu bantların ortaya çıkması, AKP iktidarının çözülmesi ve çöküşün eşiğine gelmesinin sebebi gezi direnişidir. Dolayısıyla Berkin’e ve ailesine başsağlığı dilemeyi bırakın bir kenara, mitinglerde Berkin’in annesini yuhalattı. Vicdansızlık var ortada. İntikamcı, şeriatçılara özgü, siyasal İslamcılara özgü bir hoyratlık, bir dışlayıcılık büyük bir vicdansızlık var. Neymiş misket atmış mezarına.

Çok dramatik bir olay. Vurulduğu zaman cebinden çıkan misketleri annesi, çocuğu öteki dünyada oynasın diye sembolik olarak mezarına atıyor, o misketleri mermi anlıyor. Çünkü anladığı tek şey şiddet. Hepimiz misket oynadık çocukluğumuzda.

R. Aytekin TÜRKER: Başbakan’ın medyaya müdahalesi ve sosyal medya üzerindeki sert çıkışlarını, yapmış olduğu mitingde “Twitter’ın Kökünü Kazıyacağız” dedikten birkaç saat sonra twitter’a erişimin engellenmesini ve ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in farklı DNS numaralı üzerinden twit göndermesi hakkındaki yorumunuz nedir? Cumhurbaşkanı Gül ve Melih Gökçek yapmış oldukları bu hareketle başbakan ile aynı görüşte olmadıklarını mı belli ettiler?

Merdan YANARDAĞ: O DNS numaralarını da değiştirecekler. Onu da kullanamayacak insanlar, giderek sıkıyorlar. Bu bir panik halidir. Aynı görüşte olmadıkları anlamına gelmiyor. Abdullah Gül yumuşak gücü oynuyor bu fırsattan kendine bir kapı açılır ve tek başına Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine gelebilir ya da ikinci kez Cumhurbaşkanı seçilebilir diye yapılan küçük hesaplar bunlar.

Siyasal hedefler ve çizgiler konusunda aralarında hiçbir fark yok. Eğer öyle olsa Cumhurbaşkanı kendisine giden yasaları imzalamazdı, direnirdi, veto eder ve gönderirdi. Abdullah Gül’ün Tweet atması etik, bende atıyorum mesaj. Ortada bir problem yok, eğer karşıysan çıkar ilan edersin, önüne gelen yasayı veto edersin onaylamazsın, ikinci kez de gelirse Anayasa Mahkemesine iptali için dava açarsın.
Bizi aptal yerine koymaya çalışıp zekamızla alay etmeye çalışıyorlar ama bu yalnızca onların zeka düzeyini gösterir bizim değil.

Bu basit bir numara. Recep Tayyip Erdoğan’ı bu kurtaramayacak, bu bir panik. Twitter’i yasaklayarak ya da basına sansür uygulayarak iktidarda kalamazsın. Medya üzerindeki baskı da tam dramatik bir durum. Türkiye Abdulhamit’ten beri böyle bir sansür görmedi.

Başbakanın yalanlamasını okumaktan insanlar asıl haberi okuyamadı. Neydi o Bilal’le telefon konuşması? Bir yalanlama var ama insanlar neyi yalanladığını bilmiyor, merkez medyada bunu göremediler. Mecliste Muhalefet partilerinin grup konuşmaları bantlar dinletileceği zaman yarıda kesildi.17 Aralıktan beri hatta gezi olaylarından beri yaşanılan süreç bu.

R. Aytekin TÜRKER: 17 Aralık’ta yaşananlar sizce neydi?

Merdan YANARDAĞ: Gezi olaylarından, Haziran direnişinden beri Türkiye’de bir gerçeklik yaşanıyor. Basına çok ağar bir sansür var ve Türk medyası, ana akım medya bu sansüre boyun eğdi. Türk basın tarihi açısından bu bir utanç dönemidir, bugün medya ve medya patronları için kara bir dönemdir. Medyada patronluk yapan veya medya grubu olan hiç kimse bir sonraki dönemde olamayacaklar, onların dönemi bitti.

Onlardan çok ağır bir şekilde hesap soracağız hep birlikte toplum olarak, gazeteciler olarak. Önüne gelen haberi okuyamadı insanlar. Çünkü söz gelimi Başbakan Erdoğan’ın tapelerini veremediler. Haber dünyanın her yerinde haberdir. “Oğluna diyorsan paraları dağıt, oğlu da inşallah halledeceğiz babacığım” diyorsa, bu dünyanın her yerinde çok büyük bir haberdir.

Richard Nixon, Amerika’nın en güçlü başkanlarından biriydi, sadece rakip partinin genel merkez telefonlarını dinlettiği ortaya çıkınca ağlayarak istifa etti. Bu haberi yapan iki gazeteci Pulitzer Ödülünü aldılar ve dünyanın en tanınmış gazetecisidir o iki muhabir. Hala önemli gazetecik okullarında önemli haber olarak anlatılır. Yeni tapelerin gelip gelmemesi önemli değil tapeler geldi zaten, bir suç olarak ortada. Herhangi bir dönem yaşamıyoruz, bu kadar keskin bir dönemdeyiz. İnsanlar, sen 30 milyon Euro parayı akşama kadar evinde dağıtmışsın, bu paranın kaynağı nedir diye soracaklar? Recep Tayyip Erdoğan’ın servetinin kaynağını soracaklar.

Ücretli çalışmış biridir İstanbul Belediye Başkanlığı’ndan itibaren, bir şirketi vardı onu sattı paralar bankalara yatırıldı, bu servetin hesabını verecekler. Siz 5 bin lirayı aşan parayı elden ödeme yapamıyorsunuz, bankadan göndermek zorundasınız, Ticaret Kanununa göre böyle. Evinizde nasıl bulunur?

Halkbank’ın Genel Müdürünün evinde ayakkabı kutusunda 4,5 milyon dolar çıkıyor. Bunun kaynağını söylemek zorunda değil mi? İmam Hatip parası dediler, hangi İmam Hatip’in parası? Bunu koyacaklar ortaya, bu yolsuzlukları koyacaklar.

Bu 4 bakanla ilgili yolsuzluklar… Örneğin Bilal Erdoğan’ın başkan, kızı Sümeyye’nin yönetim kurulunda, aile bireylerinin yönetim kurulunda görev aldığı vakfın servetindeki yükselişi ve verilen bağışlarla ihaleler arasındaki ilişkiyi, senkronu biz açık gördük, bunu hesabını verecekler.17 Aralık şöyle bir şeydi; Türkiye’de kontrol dışına çıkan AKP hükümetinden, Amerika Birleşik Devletleri tüm desteğini kesti. AKP’nin tek desteği gördüğüm kadarıyla Abdullah Öcalan ve şu anda AKP’ye oy veren ve dini söylemle, İslam’la ve Allah’la aldatılan insanlar, başka hiçbir şey yok.

Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye’nin arası kötü değil, AKP hükümetinin arası kötü. Fethullah Gülen ise Türkiye’deki operasyonlar için Amerika Birleşik Devletleri elindeki bir araç, kullandığı bir enstrüman. Fethullah Gülen, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail ne derse onu yapar, karşı çıkamaz.

Gülen cemaati tamamen CIA’nın kontrolünde üçüncü sınıf bir örgütlenmeden ibarettir hatta beşinci sınıf. Ortadoğu’da Amerikan Dış İşleri Bakanlığı ve CIA, böyle örgütleri zaman zaman kullanır. Bir dönem Hamas’ı, Müslüman Kardeşler’i, Taliban’ı kullandığı gibi Fethullah Gülen ve cemaati de ılımlı İslam projesini hayata geçirmek için, Orta Asya ve diğer Türki Cumhuriyetlere girebilmek için okullarını araç olarak kullandığı bir yapılanmadır, başka bir şey değil.

R. Aytekin TÜRKER: Birçok hükümet görmüş usta bir gazeteci olarak Türkiye’nin şu anda ki durumunu ve geleceğini yorumlar mısınız?

Merdan YANARDAĞ: Yok o kadar yaşlı değilim(gülüyor). Evet, birçok hükümet gördüm, 70’li yıllardan beri siyasal mücadelenin içindeyim, gazetecilik çok politik bir meslektir ve ben çağdaş insanın siyasal bir insan olduğunu düşünüyorum. Hani Platon’un ünlü bir lafı vardır, “eğer siz siyasetle ilgilenmiyorsanız, aptallar ve cahiller tarafından yönetilmeye mahkumsunuz demektir”der, insan siyasal bir varlıktır. Entelektüel hayatım, gazetecilik hayatım boyunca gördüğüm en kötü, en başarısız hükümettir AKP, çok özel koşullarda iktidara gelmiş bir partidir. Ortadoğu’da ılımlı bir İslam modeli yaratmak, Türkiye’de Cumhuriyet’in tasfiyesi ve bir ılımlı İslam rejimi yaratmak için iktidara taşınmış ve cemaat tarafından desteklenen, aslında cemaatle koalisyon halinde iktidara gelen bir güçtür. Bugünkü bakanlar kurulunun profiline baktığımız zaman Cumhuriyet tarihi boyunca en geri insanların bakanlık yaptığı hükümet olduğunu söyleyebilirim. Çok iddialı gelebilir bu söylediklerim ama gerçekten böyledir. En beceriksiz Maliye Bakanları, en beceriksiz Enerji Bakanları vardır ki enerjiden anlamazlar, bu hükümetin Türkiye’yi yönettiği hangi alana bakarsanız bakın. Bu hükümet Türkiye’nin 100 yıllık modernleşme ve aydınlanma tarihinden bir intikam operasyonudur.

Türkiye gericiliğinin son isyanıdır bu.

Hatta 1908 Tanzimat’tan itibaren başlayan Türkiye’nin modernleşmesine ve aydınlanmasına karşı gelişen gerici direnişin bir ürünüdür, karşı devrim operasyonudur. Türkiye’nin önünde iki yol var; ya biz içine kapanık, Ortadoğu’da kıytırık bir hurma Cumhuriyeti olacağız ya da modern, aydınlanmacı ve bu ülkeyi geleceğe taşıyacak bir Cumhuriyet olacağız. Türkiye bu kavşaktadır, mücadele bu mücadeledir. 31 Mart ayaklanması nasıl ki 1908 Hürriyet devriminin kazanımlarını ortadan kaldırmaya kalktı, nasıl ki Derviş Vahdetin’in o gerici yönetimine karşı Türkiye’nin bütün ilerici, aydınlanmacı ve devrimci güçleri direndiyse, mücadele ettiyse, nasıl ki Kubilay’ın başını kestilerse, nasıl ki Şeyh Sait isyanları yaşandıysa, AKP – Cemaat iktidarı da son gerici isyandır.

Muhafazakar demokrat olduklarını, laiklikle sorunlarının olmadığını, Cumhuriyetle kavgalarının olmadığını söylediler ve insanların bir kısmını Allah’la ve Kitapla aldatarak iktidarı ele geçirdiler ama sonra gerçek yüzleri, maskeleri ortaya çıktı. Bunu biz yaptık. O yüzden bizi tutuklamak istediler, o yüzden bizi susturmak istedirler.

Türkiye’de ki aydınların bir kısmı ve bir takım çevreler şeriat tehlikesi mi var? Siyasal İslamcı filan değil bunlar, sadece muhafazakar filan dediler. Hayır, öyle olmadığı görüldü. Şu anda her dört okuldan biri İmam Hatip, diğer okullar da imam hatipleştirildi. Hiç kimse dinini AKP’den öğrenmek durumunda değil bu ülkede. Bu ülke AKP’den önce dinsiz filan değildi.

Bu, bu topluma hakarettir. Bu ülkede kapatılan tek bir camii yoktur. En fazla camii yıkan ve kapatan Tayyip Erdoğan’ın takip ettiği Menderes’dir. İmar sebebi ile bazı tarihi camileri bile yıkmıştır. Bana kalırsa, gecekondu tipli gibi, bu dine ve bu dinin estetiğine uymayan camilerin yıkılıp yerine yenilerinin yapılması lazım çünkü Sultanahmet gibi, Süleymaniye gibi, Selimiye gibi mimarlık şaheseri camiler yapmış bir topluma bu camiler yakışmıyor. Bu bir mimari tartışmadır tabiî ki gerçek şu ki bu ülkede Cumhuriyet rejimi tek bir cami kapatmadı. Ama bu yalanı söylemeye devam ediyorlar.

Kuran’ın yasaklandığını iddia ettiler, haşa peygamber gökyüzünden inse Kuran’ı yasaklayamaz. Bu ülkede kimse bunu yapmadı ama böyle büyük yalanlar söylediler insanlara, böyle büyük yalanlarla insanları aldatmaya çalıştılar. Bir laf vardır “sermayesi din olanın, rehberi şeytandır”. Dinle aldattılar insanları, en kutsal inançlarıyla. Şimdi ne diyor insanlar? Ya dindar bunlar çalmaz! E çalmışlar işte. Hırsızlık seçim sandığında aklanmaz, hırsızlık mahkemede aklanır. Bizi neden serbest bırakmak durumunda kaldılar?
Şimdi Merdan Yanardağ gazeteci, elinde ne var araç olarak? Gazete var, televizyon var. Ne yapıyor burada? Yazıyor, söylüyor, program yapıyor. Bunlarla darbe olur mu? Ben bu hükümeti devirmeye kalkmışım! O kadar kirli bir iş yaptılar ki, Hrant Dink’i öldürtenler de bunlar. Emniyetteki cemaatçi yapılanmanın cinayete azmettirdiği ortaya çıktı. Bunu kitaplarımda da yazdım. Tutuklanma sebeplerimden biri de bu. Erhan Tuncel, emniyette cinayet şebekesi var onlar azmettirdi dedi.

Bize de Erhan Tuncel’in azmettirici olduğunu inandırmaya çalıştılar. 27 yaşında birisi büyük ağabeymiş arkasında da bir örgüt yokmuş. Yok yaa ve bizde buna inanacaktık, böyle bir şey olur mu? Adam muhbir, polis muhbiri. Kimin? Emniyetteki cemaatçi polis müdürlerinin muhbiri. Peki ne yapmış bu adam? 17 kere ihbar etmiş. Bunların çoğu yazılı. Peki niye önlemediniz cinayeti? Çünkü bu cinayetin işlenmesini teşvik ederek, kolaylaştırarak, yol vererek bu cinayete Ergenekon davası için bir gerekçe oluşturmak istediler. Sadece bu değil ki, Danıştay cinayeti! Niye bu katillerin hepsi Büyük Birlik Partili? Hepsi oradan devşirilmiş bu katillerin.

Eğer Muhsin Yazıcıoğlu öldürülmüş ise ki bana daha çok kaza gibi geliyor, eğer o helikopterin düşmesi bir kaza değil de sabotajsa bilin ki bu sabotaj cemaat operasyonudur. Çünkü Muhsin Yazıcıoğlu bunu gördü, ya bu adamalar bizim tarlamızı sürmüşler ve çok adam devşirmişler dedi.

Büyük Birlik Partisi, İslamcı partilerden ya da MHP’den farklı olarak yarı İslami bir örgütlenmedir, Türk İslam sentezcisidir. Hrant Dink’i öldürenler Alperen Ocaklarından, Danıştay cinayetini işleyenler,yüksek yargıcı öldürenler Alperen Ocaklarından eski adıyla Nizamı Alem ocaklarından. Malatya’da ki Zirve Yayın Evindeki biri Alman üç kişiyi öldürenler Nizamı Alem ocaklarından geliyor ve bunlar da şeriat istiyor! Bizde güya aşırı laik olmakla suçlanıyoruz ne alakası var bunların Ergenekon davasıyla.Bakın, Hitlerin propaganda bakanı Goebbels’in ünlü bir lafı vardır “bir yalan ne kadar büyükse o kadar inandırıcı olur”, Goebbels çok önemli bir propagandistir, onu aşan kimse yoktur.

Reklamcılar onun taktiklerini okurlar, hakikaten böyledir. Türkiye’de büyük bir yalan söylendi toplumun inanmasını sağlamak için. Toplumun bir kısmı da buna inandı hatta bir dönem önemli bir kısmı buna inandı. Mesela bir takım yerlerden silahlar çıkıyor. Bunlar kullanılabilir silahlar değil ki. 10 yıl önce gömüldüğü iddia ediliyor ama yeni tarihli gazeteye sarılı çıkıyor. Böyle bir şey olur mu?

Ortada silah da yok ayrıca boş kullanılmış boruları var. Türkiye Cumhuriyeti Genel Kurmay Başkanı emrinde 800 bin kişilik ordu varken darbe yapmamış, emekli olduktan sonra tutuklanıyor. Neymiş terör örgütünün lideriymiş, olacak iş değil. O halde bu Türk Silah Kuvvetleri bir terör örgütüdür demek lazım! Ergenekon iddianamesinde neler var? PKK’yı Ergenekon kurmuş, Dev-Sol’u, DHKPC’yi de Ergenekon kurmuş, Hizbullah’ı da Ergenekon kurmuş. Yani Ergenekon şöyle bir örgüt, kendisi aşırı milletçi bir örgüt oluyor ama aşırı sol bir örgütü tırnak içinde söylüyorum “PKK’yı” bir Kürtçü örgütü kuruyor.

Böyle bir örgüt olamaz. Bizim aklımızla, toplumun aklıyla alay etmeye kalktılar ama bu çöktü. Bu bir sonuç doğurdu, kocaman bir ülkeyi, bir Cumhuriyeti, modern bir ülkeyi tımarhaneye çevirdiler. Bir tımarhane düzeni kurdular neyin ne olduğu belli değil, ikide bir kaset çıkıyor. Ses kayıtları çıkıyor, tapeler çıkıyor, millet heyecanlı dizi film izler gibi bir sonrakini bekliyor. Şu anda birbirine girdiler.

Senaryo oluşturdular ve o senaryo çöktü. Onların senaryosu şuydu: Türkiye’de Cumhuriyeti tasfiye edecekler, bir yarı şeriatçı, bir ılımlı İslam cumhuriyeti kuracaklar, Malezya, Endonezya gibi bir ülke yaratacaklar. Böyle bir sürece girerseniz 1 parçaya, 2 parçaya da değil birkaç parçaya bile bölünebilirsiniz. Aslında bölüp bölmeyecekleri konusunda spekülasyon yapmaya da gerek yok çünkü ortada Cumhuriyet diye bir şey kalmayacaktı. Suudi Arabistan halen bir Osmanlı vilayetidir, kadınların seçme ve seçilme hakkı yok, hala otomobil kullanamıyorlar çünkü yasak. Belki bir Suudi Arabistan’a dönmeyecekti Türkiye ama bir Cumhuriyette olmayacaktı, arada bir melez rejim oluşturacaklardı.
İslami sermayenin, servetten ve iktidardan daha çok pay aldığı, Cumhuriyetçi güçlerin bastırıldığı, laik eğitimin tasfiye edilerek yerine dinci bir eğitimin getirildiği, kıytırık bir hurma Cumhuriyetine dönüşecekti. Tıpkı Amerika’nın kontrolünde ki muz Cumhuriyetleri gibi. Dünyada daha fazla dinselleştiği için gelişmiş tek bir İslam ülkesinin bulunmaması tesadüf mü sizce? Çünkü İslam kendi orta çağını aşamadı. İslam’ın Orta çağını aştığı tek ülke Türkiye Cumhuriyeti’dir. Onu da boğmaya çalışıyorlar. İslam’ın 1000 yıldır içtihat kapısını kapatan İmam Gazali’den beri devam eden bir ortaçağı var ve İslam bu ortaçağı aşamadı. İslam dünyasında hala aklı ve bilimi esas alan bir düzen kuramadılar. Nakledileni esas alan bir düzen kurmaya çalıştılar.

R.Aytekin TÜRKER: Seçimlerin buna etkisi ne olacak?

Merdan YANARDAĞ: Seçimlerde AKP ne kadar oy alırsa alsın AKP’nin dönemi bitti. AKP artık Türkiye’yi yönetemez, ben seçimlerde de bir yenilgiye uğrayacağını ama büyük bir çöküş yaşamayacağına inanıyorum ama hiçbir önemi yok artık. %70 oy bile alsa ülkeyi yönetemez artık, yönetme meşrutiyetini yitirdi. Ben AKP oylarında dramatik bir düşüş olacağını düşünüyorum, görüyorum bunu. Fazla oy almanız sizin haklı olduğunuz anlamına gelmez örneğin Hitler büyük bir çoğunlukla iktidara geldi 1923’ten 1938’e kadar 15 yıllık ömrü boyunca katıldığı tüm referandum ve seçimleri kazandı, sadece bir yerel seçimde oyları çok küçük oranda düştü ama çok kısa süre içinde ikiye katlayarak devam etti, 15 yıl boyunca katıldığı bütün seçimleri kazandı.

Bu Hitlerin haklı olduğu anlamına gelir mi? Yani sandıkta sizin çok oy almanız her şeyi yapmaya hakkınız olduğu anlamına gelmez. Nürnberg’te müttefik kuvvetlerinin kurduğu savaş mahkemelerinde Naziler yargılanırken, bazı Naziler biz bunları halka sorduk, biz halkın oylarını aldık, bizi desteklediler, bu suç sayılamaz dediler. Ya 55 milyon insanı katletmişsiniz!
Bugün Almanya’da bir Nazi partisi, faşist bir parti kurmak suç, yasaktır, propagandasını bile yapmak yasaktır. Sizin insanlığa karşı nefret suçu işlemeniz bir hak, bir düşünce özgürlüğü anlamına gelmez AKP de sandıktan aldığı sonucun Türkiye’de her şeyi yapmaya yettiğini zannediyor. Bu büyük bir hatadır. Mesela ben sandıktan oy aldım diye, kadınların seçme ve seçilme hakkını yok edebilir misin? Edemezsin… Çünkü bu demokrasinin ruhuna aykırıdır, istersen %95 oyla gel iktidara.

İnsanlığın 1000 yıllık, 2000 yıllık birikimine aykırıdır, yaparsan yönetme meşrutiyetini yitirirsin. Bu nedenle yetki almamışsın, bunu söyleyerek yetki almamışsın. Ben seçimle iktidara gelirsem, kadınların seçme ve seçilme hakkını ortadan kaldıracağım kardeşim bu şeriata göre günahtır dediğin için oy almıyorsun! AKP’nin durumu budur.

R.Aytekin TÜRKER: 12 Eylül döneminde de tutuklandınız. Bu her iki dönem arasında 30 yıllık bir süreç geçti. Tutuklanma sebebiniz neydi? İki otorite arasındaki fark sizce nedir?

Merdan YANARDAĞ: Ben AKP’yi bir 12 Eylül çocuğu olarak değerlendiriyorum. 12 Eylül darbecilerin ürünüdür. 12 Eylül Türkiye’de Sol’un önünü kesmek için yapılmıştır. Darbeciler solu ezip, siyasal İslamcıların önünü açtı. Biz hapisteyken Recep Tayyip Erdoğan Asteğmen olarak askerdeydi onlara bir şey yapılmadı. Kimse onların gazetelerini kapatmadı, kitlesel olarak tutuklamadı.

12 Eylül Darbesine karşı yürütülen mücadelenin onurunu taşıyoruz biz. Darbecilerle mücadele ettik. Bu ülkede darbenin nasıl olduğunu biliyorum çünkü biz darbeyi gördük. Biz darbecilerle savaştık, zulmüne karşı direndik ve bunun bedelini de ödedik, hapis yattık. Biz Türkiye’de darbelere karşı direnmenin onurunu taşıyoruz. Bugün de olsa ben aynı şeyi yapardım. 12 Eylül faşist ve gerici bir darbedir. Amerika’nın desteklediği bölgede geliştirilen ve bütün doğuyu etkileyen gerici ve faşist bir darbedir. Türkiye’den önce Pakistan’da darbe yapıldı orada Zülfikar Ali Butto’yu Pakistan Halk Partisi lideri Benazir Butto’nun babasıdır. Oranın Sosyal Demokrat Partisi, sol partisidir daha doğrusu. Hükümetini devirerek onu idam ettiler, arkasından Türkiye’de darbe oldu. Orada ki darbe de şeraitçiydi.

Darbeden sonra Şeriat ilan edildi. Pakistan hala toparlanamadı, Pakistan en az Türkiye kadar modern bir ülkeydi ama bugün sokakta kadınlar neredeyse burka ile geziyor. 1967’de Karaçi’de çekilen fotoğraflara bakıyorsunuz, Pakistanlı kadınlar, genç kızlar, şortlu, askılı kıyafetler giyerek yollarda bisiklet kullanıyorlar aynı Karaçi’ye bugün baktığımızda kadınlar neredeyse burka ile dolaşıyor. Başı açık bir kişiye rastlayamazsınız. Pakistanı aldılar ve ortaçağa iade ettiler. Bugün bakıyorsunuz bombalamalar, saldırılar, büyük bir ilkellik içinde acı çekiyor kocaman Pakistan. Türkiye’de de bunu 12 Eylül ile yapmaya çalıştılar ama başarılı olamadılar, yarım kaldı. Bu yarım kalan projeyi AKP tamamlamaya kalktı. İki tutuklanma arasındaki farkı şöyle değerlendirebiliriz. O zaman ki tutuklanmamız tamamen gerçekti, biz cuntaya karşı savaştık, bizim için söyledikleri her şeyi biz yapıyorduk.

En önemli fark bizi yargılayanlar bizi gerçek suçlarımızla yargıladılar, tırnak için söylüyorum ki “biz onları suç olarak kabul etmiyorduk”. Bunlar ise yalan söylediler. O zaman ki mahkemeler şu anda ki özel yetkili mahkemelere göre egemen hukuka daha uygundular. İşlemediğimiz suçları bize yıkmaya kalkmadılar, sahte deliller üretmediler, yalancı, gizli tanıklar bulmadılar. Biz ne yaptıysak onunla suçlandık ve yargılandık.

Bizde çıktık ve mahkemede değerlerimizi savunduk. Evet, biz cuntaya karşıyız dedik, mücadele ediyoruz, sosyalistiz, solcuyuz, devrimciyiz ve biz size teslim olmayacağız dedik o mahkemelere. Onların suç saydıklarını biz suç saymıyorduk o başka bir şey. Orada iki tane soyut suçlama vardı biri mevcut Anayasal sistemi zorla değiştirmeye kalkışmakla suçladılar. Evet biz onu yapmak istiyorduk, çünkü biz Cumhuriyeti daha ileriye taşımak istiyorduk.

Siyasal İslamcılar cumhuriyeti daha geriye götürmek istiyorlardı. Dolayısıyla Cumhuriyeti korumak bizim tarihsel görevimiz haline geldi biz onu yapıyoruz. Bugün ise yalana ve tertibe dayalı bir mahkeme kurdular. Bugünkü mahkemelerde bize yönelttikleri hiçbir suçlama doğru değildi. Bizi darbecilikle suçladılar, biz darbecilerle savaştığımız için 12 Eylül’de tutuklandık işte ironi burada, komedi burada. Onlar darbecileri destekledirler. Siyasal İslamcılar 12 Eylül darbesini ve darbecileri desteklediler. Asıl darbeci onlar. Biz ise darbeye karşı mücadele ettik savaştık. Bununda onurunu taşıyoruz. Ben bundan onur duyuyorum. 12 Eylül’de yaşadığım tutuklanma bütün hayatım boyunca taşıyacağım bir onurdur.

Dönüp baktığım zaman ben o gün susmadım, korkmadım, evime çekilip oturmadım. Çocuklarıma, torunlarıma, yakınlarıma ve halkımıza anlatıyor ve yazıyorum zaten ama onlar o cuntayı 12 Eylül darbesini desteklemenin onursuzluğunu hayatları boyunca çekecekler. Bugün ise darbe yapacakmışız diye bizleri tutukluyorlar. Biz darbeye karşı savaştık bu büyük yalana kimi inandırabilirsiniz.

R. Aytekin TÜRKER: Şu anda herhangi bir tehtid veya engellemeleri var mı üzerinizde?

Merdan YANARDAĞ: Yok. Ama tehditleri vız gelir. Herkesin korktuğu dönemde biz konuştuk.

Buradan medya patronlarına da bir çağrı yapmak istiyorum bugün AKP iktidarının suçlarına ortak olan herkesin hesap vereceğini bilmeleri gerekiyor çünkü bu yalan düzeninin, bu tertibin yürütülmesinin en önemli nedenlerinde birisi de yandaş medyadır.

Ağır bir şekilde hesap verecekler bunu bilmelerinde büyük yarar var, bu toplum, bu halk bunlardan hesap soracak!

Haber Revizyon Nisan 2014 merdan yanardağ 1

Haber Revizyon Nisan 2014 merdan yanardağ 2

Haber Revizyon Nisan 2014 merdan yanardağ 3

Haber Revizyon Nisan 2014 merdan yanardağ 4

Haber Revizyon Nisan 2014 merdan yanardağ 5

Haber Revizyon Nisan 2014 merdan yanardağ 6

Haber Revizyon Nisan 2014 merdan yanardağ 7

Haber Revizyon Nisan 2014 merdan yanardağ 8

Haber Revizyon Nisan 2014 merdan yanardağ 9

Haber Revizyon Nisan 2014 merdan yanardağ 10

Haber Revizyon Nisan 2014 merdan yanardağ 11

Haber Revizyon Nisan 2014 merdan yanardağ 12

Haber Revizyon Nisan 2014 merdan yanardağ 13

HABER REVİZYON DERGİSİ NİSAN 2014

Bir cevap yazın