Bazı kelimeler vardır, herkes tarafından anlaşılır bir yorum yapılır ama “tanımla” dense herkes kendince bir tanımlama yapar. İşte stres, tam da böyle bir kelime.
Sokakta 100 kişiye sorun, en az 70’i “stresliyim” der ama “stres ne?” deseniz bilimsel olmayan bir takım şeyler söyleyecektir. Stres duygusal yüklenmedir. Bütün dünyada, bütün kültürlerde herkeste bilinen ve aynı olan yüklenme, zorlanma ve gerilmeye yol açan yaşam olaylarına stres denir. Yani kişinin planları ve yaşamsal programını zorlaştıran, kaldıramayacağı, katlanmak için yapabileceğinden fazlasını yapmaya zorlanmaktır.
İnsan beyni eğer bir bilgisayara benzetilirse, nasıl ki bilgisayarda komutlar işlemlere yol açıyorsa, beynimizde de bir, fikir, bir şema, bir resim… insan duygu, düşünce ve davranışlarını belirler. İnsan zihninin dinç kalabilmesi için geleceğe dönük hiçbir endişeli fikir taşımaması gerekir. İnsanın yaşanmış bitmiş olan geçmişteki kötü anı ve acı hatıraları, güncel olaylardan hareketle bugüne asla taşımaması gerekir. İnsan zihnini en çok etkileyen şey ise endişe ve öfkedir. İnsanın endişe ve öfkesini sık yaşaması daha gergin ve stresli bir hayat demektir. Stresli ve gergin bir hayat beyinde geri dönüşümsüz hücre göçüne yol açmaktadır.
İnsanların düşünce uğraşıları çok büyük oranda gündemdeki çağın hadiseleriyle meşguldür. Bu nedenle büyük ekonomik kriz ve savaş ortamlarında ortaya çıkan olumsuz duygular insanların genelini tehdit eden doğal afetler gibi tehlikeler çok belirgin ruhsal etkiler yaratırlar. Dolayısıyla ruhsal etkileri yaşayan halk, bu olumsuz duygulara nasıl katlanacağı konusunda bilgiye gereksinim duyar. Bu da ruh sağlığının insanlar arasında bir miktar daha insanca, etiketlemeden, rahatça konuşulur hale getirebilir.
Görmemek, duymamak, konuşmamak bu olumsuz duygulardan kaçış için asla bir yol olamaz. Ruh sağlığı uzmanları olumsuz duygular yaratan yaşam olayları, stresler ve psikolojik-sosyal aşırı yükleyici olayları tanımlar. Tehlikelilik boyutlarını ölçer. Bu olaylarla karşı karşıya kalındığında gerçeklik ilkesi doğrultusunda bu olaylarla baş etmeyi, göğüs germeyi, üstesinden gelmeyi mümkün kılan gerçekçi mekanizmaları insanlara sunarlar. Gerçek bir yaşam olayına kulak kapamak, göz yummak gibi sağlıklı sayılmayan inkar yöntemlerini önermezler.
Strese yol açan faktörler şunlardır:
Çocuklukta oluşan ve yerleşen mizaç unsurları
Merkezi sinir sistemi bozuklukları
Anne ve babanın çocuk yetiştirirken sergiledikleri tutum
Kültürel faktörler
Fiziksel çevre
Beyin hastalıkları
Biyolojik faktörler
Psikoanalitik faktörler (Bilinçaltı faktörler)
Bu faktörleri biraz açalım. Öncelikle stres herkeste vardır. Anne karnında başlar; bebek doğarken ağır stres altındadır. Özellikle anneleri stresli olan bebekler daha streslidir. Normal doğum daha fazla stres yaratır. Bu sağlıklı olan strestir. İnsanın ilk doğduğu anda hayatın gerçekleriyle karşılaşmasını sağlıklı buluyorum. Organik ve genetiksel faktörler çok önemlidir. Bazı yapısal doğuştan gelen beyin hastalıkları stresin daha fazla olmasına yol açar. Merkezi sinir sistemi bozuklukları en önemli stres faktörlerinden biridir. Ancak stres kültürden kültüre değişiklik gösterir. Afrika’daki bir kabile üyesinin stresi avcılıkken, New York’ta yaşayan birinin stresi başka, Hindistan’da yaşayan birinin stresi başkadır.
Çevresel faktörler de stres düzeyini çok ciddi etkilemektedir. Bir ülkede iç savaş, trafik varsa, ülke ekonomisi iflasın eşiğindeyse, ülkede terör alarmı, deprem gerçeği varsa, insanlar gelecekleriyle ilgili endişeliyse, o ülkenin insanları daha streslidir.
Bununla birlikte kişinin çocukluk travmaları, kardeş doğumu ve sevginin paylaşımı, yatılı bir okulda okumak zorunda kalma, askerlik, eş kaybı, iflasla beraber bazı olumlu hayat olayları da strese yol açar. Mesela terfi etmek, daha iyi bir mesleksel pozisyona gelmek, anne olmak, baba olmak olumludur ama daha fazla stresli bir hayat demektir.
Stres denilince genellikle olumsuz bir çağrışım uyanır ama olumlu hayat olayları ve yaşam değişiklikleri de stresi beraberinde getirir. Stressiz bir insan düşünülemez. Stresi olmayan biri modern batı, liberal toplumlarında pek başarılı olamaz. Çünkü stres itici bir güçtür. Stres iyi yönetilirse başarıyı getirir. Stresin kendinden çok strese nasıl baktığımız da önemli. Stresin dozunda olması kişinin işine yarayabilir. Ancak kronik hale gelen stres, bazı psikiyatrik hastalıkları da tetikler. Panik Atak, genelleşmiş Anksiyete Bozukluğu, Obsesif Kompulsif Bozukluklar ve Somatizasyon bozukluklarını tetikleyebilir.
Stres kişisel başarıyı düşürebilir. Aslında yapabilecekken yapamamaya yol açabilir. Bu da kişide “öğrenilmiş çaresizlik sendromu” dediğimiz, kişinin kendi kendini yenilgiye uğratmasına yol açabilir. Stres girişkenliği azaltır, uykuyla ilgili sorunlar yaratır. Kişinin uyku bozuklukları artabilir. Stres yemeyi arttırabilir. Yeme bağımlılığına dönüşebilir ve ağır stres altında kalmak daha önceden öyle olmayan birini öfkeli, sinirli, yıkıcı ve negatif biri haline getirebilir.
O halde stres vardır, yok edilemez. Ancak stresle başa çıkılabilir. Stresle başa çıkmanın en basit yolu nefes egzersizidir. İyi bir nefes almak iyi bir nefes vermekle başlar. Ağır derin ve sessiz olun. Nefes egzersizine başlamadan önce, sağ elinizi göbeğinizin hemen altına koyun, sol elinizi göğsünüzün üzerine koyun ve gözlerinizi kapatın. Nefes almadan önce ciğerinizi iyice boşaltın. Yeni bir nefes almak için birkaç saniye bekleyin. Ardı ardına iki derin nefes aldıktan sonra kesinlikle 4-5 kez de normal nefes alın. Tüm bu işlemleri günde 40 kez yapın ve bunu alışkanlık haline getirin.
Eğer strese kendi başınıza bir çözüm bulamazsanız psikiyatrik danışmanlık almaktan kaçınmayın.
HABER REVİZYON DERGİSİ EKİM 2012