Rafael Sadi – Nasıl Özür Dilenir Mi?

Son iki yıldır İsrail ile Türkiye arasında en fazla konuşulan konu, İsrail’in Mavi Marmara baskınında 9 eylemcinin (yardım gönüllüsünün) silahlı çatışma sonucu etkisiz hale getirilmesi (öldürülmesi) nedeni ile özür dileyip dilemeyeceği oldu ve olmaya da devam edecek gibi görünüyor.

Kuşkusuz bu konunun konuşulmasında Türkiye Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuyu gündemin en başköşesine oturtmuş olmasının etkisi yadsınamaz. İsrail Hükümeti de her ne kadar bu konuya yaklaşmış olsa da Sayın Erdoğan’ın beklediği özür metni, bir türlü onay alabilmiş değildir.

Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Sayın Feridun Sinirlioğlu ile İsrail’in BM Palmer komisyonu yetkilisi Joseph Ciechanover’in aynı komisyon devam ederken yaptıkları görüşmelerde; ‘özür’ meselesi, İsrail’in özre çok yakın sayılabilecek “keşke olmasaydı, çok üzgünüz’’ ifadesi ve talep edilen tazminatın ödenmesine razı olunduktan sonra bu ifadenin Sayın Erdoğan tarafından reddi ve de son anda normalleşmeye dönebilmenin fiyatı da yükseltilip Gazze ablukasına son verilme talebi ile görüşmeler sonuçsuz kalmıştı.

Bu sonucun, Sayın Erdoğan’ın seçimi olduğu ve aslında normalleşmeye dönülmesine gönlü olmadığını ortaya koymak olarak değerlendirmek çok yanlış olmaz.

Sinirlioğlu – Ciehanover görüşmelerinin bilinen ve basına yansıyan kısmındaki ana temalarından biri de o sıralarda açılacağı söylenen davalardan vazgeçilmesiydi.

Bu anlaşma gerçekleşmediği gibi Türkiye özürden, İsrail de normalleşmeden mahsur kaldı.

“Kim ne kazandı ve kim ne kaybetti? Hesap etmek ne kadar kolay?” tartışılabilir kuşkusuz. Bu bir gerçek ki benim gibi iki ülkesi / vatanı olanları mevcut durum ziyadesi ile üzmektedir. Söylenebilecek yegane şey ise iki ülkemin soğuk ilişkiler içinde olması, iki ülkemin de düşmanlarını sevindirmekten başka bir işe yaramamaktadır.

Son bir kaç aydır İsrail tarafından Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda çaba gösteren taraflar olduğu, inkar edilemeyecek derecede aşikardır. Ancak aynı derecede ve benzer ağırlıkta İsrail ile ilişkilerin normalleştirilmesi için çaba gösteren Türkiye kaynaklı tarafların da olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Peki, bu taraflar kimlerdir ve ne gibi çabalar sarfediliyor?

İsrail tarafında bu çabaları açıklıkla ve iyi niyet ile ortaya koyan bir düşünce kuruluşu mevcuttur. Adı MİTVİM ve başında gencecik bir akademisyen bulunuyor; adı Dr. Nimrod Goren. Yeruşalayim İbrani Üniversitesi’nde Ortadoğu politikaları uzmanlığı eğitimi görmüş, aynı zamanda da İbrani Üniversitesi’nde eğitmendir.

Nimrod Goren ismi akademik yaşamı takip edenler için çok yabancı değil, hele hele İsrail – Türkiye ilişkilerini yakından takip edenlerin bilmesi gereken bir isim.

MİTVİM kurumunun en önemli hedeflerinden birisi ise Türkiye ve Ortadoğu’da alternatif politikalar üreterek, tıkanan barış yolunu açabilmektir.
Nimrod Goren ile dün buluşarak çok yönlü bir sohbet yaptık.

Nimrod Goren, eski dostum olan ve İsrail’in eski maslahatgüzarlığını deruhte etmiş olan Alon Liel ile birlikte çalışıyor MİTVİM kurumunda.

Açık söylemek gerekirse, Alon Liel de Nimrod Goren de İsrail siyasi yelpazesinin ortasından daha solda bir yerlerde dururlar.
Başka ve daha açık bir şekilde ifade etmek için de sorumu utanmadan açıklıkla ve direkt olarak sordum.

RS. Nimrod (İsrail’de Sayın ve Bey-Bay sözcükleri pek kullanılmaz, kullanırsanız adamla dalga geçtiğinizi sanıp bozulabilirler) lütfen söyler misin İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi gerektiğini ve İsrail halkının bunu istediğini ortaya koyan bir kamuoyu araştırması yaptırdınız. Bunu size sipariş eden İsrail Hükümeti miydi veya bu konuda Devletten aldığınız bir talimat ve talep var mı?

NG. (gülerek) Sanırım benim ve Alon Liel’in hükümetten farklı görüşlerde olduğumuzu biliyorsunuz. Biz aksine hükümetlerin söyleyemecekleri şeyleri söylemeye ve alternatif politikalar üretmeye çalışıyoruz. Hayır, biz İsrail Hükümeti adına çalışmıyoruz. Umarım bizi dinlerler ve yarar getirebilecek politikaları uygularlar.
RS. Peki, siz geçen hafta Türkiye’deydiniz ve İstanbul Kültür Üniversitesi’nde STK olan Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi GPOT’un konuğuydunuz ve başka İsrailli akademisyenler de vardı bildiğim kadarı ile.
NG. Evet, İsrail’den Alon Liel (İsrail’in Eski Türkiye Maslahatgüzarı ve Dışişleri Müsteşarı ve MİTVİM Kurumu uzmanı) Arik Segal (Genç bir diplomat adayı ve Toronto Üniversitesi’nde uluslarası ilişkiler okumuş ve Tel-Aviv Üniversitesi’nde de master yapmış) Ghida Rinawi-Zoabi ( Interpeace barış kurumu ve İnjaz kurumunun görevlisi – İsrailli Arap azınlığı temsil ediyor) ve ben Nimrod Goren (MİTVİM kurumu kurucu başkanı).
RS. Türk tarafından kimler vardı ve bu toplantıda neler görüştünüz?
NG. Can Yirik, Mansur Akgün, Silvia Kiryaki, Yalım Eralp, Özdem Sanberk, Sami Kohen, Kerim Balcı ve toplam yaklaşık 20 kadar Türk akademisyen ve gazeteci vardı.

Neler görüştük sorunuza gelecek olursak, İsrail – Türkiye ilişkileri ve tabii ki özür konusu nasıl aşılır onu konuştuk ağırlıklı olarak. Rafi Smith kurumuna yaptırmış olduğumuz bir kamuoyu araştırmamız var biliyorsunuz. İsrailli’lerin %45’i özür dilenmesinden yana olduklarını beyan ettiler. %39’u ise özür dilenmesine karşılar. Geriye kalan %16’sı ise çekimser duruyorlar.

Tabii ki Sayın Erdoğan’ın gerek özür gerekse Gazze ablukasının kaldırılması konusundaki talepleri ve tutumu, İsrail hükümetinin de özür dilenmemesi konusundaki tutumu ile karşı karşıya gelince; durum adeta imkansız gibi duruyor. Ama biz iki toplum arasında özellikle akademik platformlarda bir araya gelerek alternatif çözümler üretmeye devam edeceğiz.

“Sağolun ve başarılı olmaya çaba gösterin lütfen.” dedikten sonra ofisime döndüm ve kapatıp, eve, bilgisayar başına geçtim. Sıra eski dost Alon Liel ile konuşmaya gelmişti. Alon Liel ile yaklaşık 10 sene önce tanıştık. O zamanlar DEMOİSLAM isimli kitabı yazmıştı ve bana imzalı bir nüshasını hediye etmişti. Geçenlerde de Can Yirik ile birlikte yayınladıkları İsrail – Türkiye ilişkilerini anlatan bir fotoğraf albümünü imzalatabilmiştim. Bu kez kitabı satın almıştım; eh, bu albüm oldukça pahalıydı ve ortağı vardı. Ellerine sağlık, oldukça güzel bir çalışmaydı. Tavsiye ederim, bulun ve alın.
RS. Merhaba Alon, nasılsın?

AL. Sağol senden ne haber?

RS. İyilik çok şükür, Memleketime gitmişsin geçen hafta, yediklerin içtiklerin senin olsun gördüklerini anlat.

AL. Ne diyorsun, anlamadım?

RS. Haklısın, Türkçe’den tercüme konuşuyorum anlamazsın. Neler konuştunuz işleri yoluna sokabildiniz mi? İsrail’e özür diletebilecek misiniz?

AL. He hee, vallahi kolay iş değil. Senin arkadaşın (Tayyip’ten söz ediyor) çok sert duruyor, yumuşaması imkansız gibi.

RS. Eh öyledir, delikanlı adamdır, öyle yumuşayacak bir mahallede yetişmedi.

(Alon yumuşama esprisini anlamadı ama olsun)

AL. Ne yapacağız peki? “Özür, tazminat ve Gazze ablukasından çekilmeden bu iş olamaz” diyor. Bu tarafta da özür dileyebilecek kimse yok, biliyorsun siyasi olarak hükümettekileri sarsar.

RS. Alon özrü sen dilersen kabul etmiyorlar mı acaba?

AL. “Vallahi Peres dilesin” dediler, O da “Davos için özür dilerse, ben de dilerim” dedi. Barak dileyebilir ama arkadaşın kabul eder mi bilmiyorum.

RS. Bak Alon, bizim mahallede yani Kasımpaşa’da aracılara g…at denir, yani Türkçesi p…menk. İşte bizim mahallenin insanı aracılar ile iş görmez.

İsrail Başbakanı bu işi halletmek istiyorsa, açacak telefonu Türkiye Başbakanı’na, “arkadaş bak, ikimiz de bir halt ettik; sen gemiyi gönderdin ben de elimi fazla hızlı indirdim. Gel şu işi halledelim, anlaşalım bitsin” derse anlaşırlar bana kalırsa.

Kaldı ki bu türden bir yaklaşımla hem özür de kabahatinden büyük olmayacaktır. (Alon yine anlamadı tabii)
AL. Nasıl yani?

RS. Bak, şöyle; iki yiğit çıkmış meydane biri diğerinden merdane. Birbirlerinin gönüllerini kırmazlar diyorum; artık özür mü dilenir, yoksa “ayıp ettik” mi denir, “ben ettim sen etme” mi derler… Artık aralarındaki mesele olur ve iş tatlıya bağlanır.

AL. Ne yani, bu kadar basit midir?

RS. Evet. Tayyip ile konuşmak Obama ve Merkel ile konuşmaya benzemez. Karşında Abu Mazen yok, Kasımpaşalı Recep Tayyip Erdoğan var; ona göre konuşmak ve davranmak gerekir.

Alon sen bana şunu söyle allasen, iki ülkemin birbirine ihtiyacı var mı, yok mu? Mesele budur.

İhtiyaç yoksa bu iş daha çok uzar. İhtiyaç varsa geriye sadece formalite kalır.

AL. Bak işte şimdi diplomat gibi konuştun.

RS. Arkadaşım lütfen bana hakaret etme.

AL. (Gülüyor)Bak, şu anda bozulma ama Türkiye’nin İsrail’e olan ihtiyacı İsrail’in Türkiye’ye olan ihtiyacından fazladır.

RS. Neden?

AL. Şu anda Türkiye; Suriye ile bozuştu, İran ile limoni ve Irak ile hırlaşıyor. Üç koldan Kürtler Türkiye’ye tehdit oluşturuyor. İsrail’siz bir Türkiye İsrail’li bir Türkiye’den daha iyi değil. Birlik içindeki bir İsrail-Türkiye ile Suriye Başkanı Esad daha kolay düşebilir. Suriye’deki Kürtlerin palazlanması, kazara otonomileşmesiyle Irak Kürtleri ile domino gibi Türkiye’nin üzerine devrilmesi demek olabilir. Bu nedenle Türkiye şu sıralarda İsrail ile işbirliği içinde olmayı istiyordur derim.

RS. Güzel, peki İsrail’in Türkiye’ye ihtiyacı nedendir ki?

AL. Vallahi olmazsa da olur tabii ama olursa tadından da yenmez (Ek; bunu da ben ekledim tabii) Ufukta bir İran sürtüşmesi var. Devrilmesi kaçınılmaz bir Suriye rejimi var. Kızışabilecek bir Lübnan var. Bu dengeler (pardon dengesizlikler) arasında yanında Türkiye olan bir İsrail, yanında Türkiye olmayan bir İsrail’den daha iyidir.

RS. Valla haklısın gibi görünüyor. İyi de neden bir telefon görüşmesi ile halledilebilecek iş 2 senedir sürüncemede?

AL. Eh diplomasi öyledir… :))

RS. Bak gördün mü neden diplomat dediğinde bozuldum?

AL. Haklısın galiba.

RS. Sağol Alon, siz çabalarınıza devam edin. Bize ihtiyaç duyarsanız bilesiniz ki buradayız.

RS. Ha bir de şu var; buluştuğunuz isimler arasında “istemez, İsrail kahrolsun” diyenler oldu mu?

AL. Hadi ya, biz iki ülkenin iyiliğini ve barışı isteyenler ile görüştük, öyle aşırılar yoktu çok şükür.

RS. Biliyorum, biliyorum. Hani ne olur ne olmaz diye sordum bende…

AL. Yine işlettin beni. Hadi, ben yatmaya gidiyorum. İyi geceler.

Evet saygıdeğer okurlar, iki ülkem arasındaki ilişkiler her an çözülebilir.

Sayın Erdoğan 3 madde ile sıralamış ilişkilerin normale döndürülmesini:

1- Özür dilenecek.

2- Tazminat ödenecek.

3- Gazze ablukası kaldırılacak.

İşte benim formülüm:

1- Özür dilenecek ama İsrail Başbakanı Türkiye Başbakanı’nı arayıp rencide edilmeyecek bir şekilde özür dileyecek. Mesela: İnsanların ölmesi bizleri de çok üzmüş ve rahatsız etmiştir. Ölümlerin olmasından dolayı Türk halkından özür dileriz. Umarım böylesi tatsız olaylar bir daha gerçekleşmez.

2- Uygun bir tazminat, uzmanların bir araya gelmesi ve makul miktarın tespiti ile ödenebilir. Tarafları mağdur etmeyecek meblağ tespit edilmelidir. Hiç bir bedel ölenleri geri getiremez ama ailelerinin ve çocuklarının geleceklerini teminat altına alabilecek bir meblağ olmalıdır. Devletin TSK şehitlerine uyguladığı tazminat veya şehit ailelerine ödenen maaşlar, standart tespit edilerek yapılabilir mesela.

3- Gazze’de aslında fiili anlamda bir abluka olmadığı ve her hafta 1000 kadar TIR dolusu mal ve eşya geçtiği gerçeğinden hareketle, Sayın Erdoğan’ın bu durumu anlamasına yardımcı olunmalı ve aslında fiili ablukanın olmadığı, sadece mal ve hizmetlerin geçişinde doğal kontrollerin olduğu kabul edilirse bu konu da rahatlıkla aşılabilir bence.

Peki, İsrail karşılığında ne alır:

1- Açılmış ve açılacak davaların düşmesi temin edilmelidir.

2- Elçiler karşılıklı iade edilmeli ve görevlerine kaldıkları yerden devam ettirilmelidirler.

3- Stratejik işbirliği çalışmaları kaldığı yerden devam ettirilebilmelidir. Askeri ilişkilerin bir anda eski düzeyine gelmesi söz konusu olamaz ama zaman içerisinde 5-10-15 sene içinde bu andakinden daha uygun yerlere getirilebilir.

Ama bana kalırsa bu iş, iki liderin karşılıklı görüşmesi ile gerçekleşebilir.

Bu da olmazsa, liderlerin yaşlanıp çekilmelerini veya bir seçimle değiştirilmelerini beklemek gerekecek. Allah ikisine de uzun ömürler versin. Eh, ne yapalım olanla idare edeceğiz işte.

haberrevizyon ekim 2012 rafael sadi 1 haberrevizyon ekim 2012 rafael sadi 2 haberrevizyon ekim 2012 rafael sadi 3 haberrevizyon ekim 2012 rafael sadi 4 haberrevizyon ekim 2012 rafael sadi 5HABER REVİZYON DERGİSİ EKİM 2012

 

Bir cevap yazın