Dilimizden yabancı dillere çevrilmiş pek çok tiyatro eseri olabilir. Fakat çevirisi yapılan oyunlarımızın dünya tiyatrolarında ne sıklıkta oynandığı araştırılsa, sanırım manzara pek de iç açıcı olmayacaktır. Oysa hemen her sezon, ödenekli olsun olmasın Türk Tiyatrosu pek çok yabancı yazarın oyununu sergilemeye devam ediyor. Bir Shakespeare, Çehov oyunu her yıl muhakkak tiyatrolarımızın repertuarındadır. Oynayacak yerli oyun bulamayan tiyatrolar, haliyle yabancı oyunları Türkçeye adapte ederek bu açığı kapatmaya çalışıyorlar.
Peki, eser üretmede neden bu denli kısır tiyatromuz? Öncelikle, kültür erozyonuna uğramış bir ülkede bu sonuç kaçınılmaz. Yaklaşık 50 yıldır sosyal ve kültürel anlamda ekonominin tersine bir ilerlemeden söz etmek mümkün değil.
Hızla tüketim toplumu olduk. Her geçen gün 24 saat, adeta daha da kısalmış durumda. Geçmişte boş zamanında kitap okuyanlar, günümüzde sosyal medyada zaman öldürür hale geldi. Dolayısıyla okur kitlesini hızla kaybeden toplum, tiyatroyla da daha az buluşmaya başladı. Arz talep meselesi. Kültürel derinliği tartışılmayacak kadar zengin bu coğrafya artık yeterince üretmez oldu.
Kuşkusuz sorumluluğu bir tek toplumda aramamalı. Tiyatroya gönül vermişlerin gönülsüzlüğü de sorgulanmalı.
Bunca yıldır ki geniş katılımlı bir tek toplantı ya da konferans yapılmadı. En azından ben hatırlamıyorum. Mesleği temsilen yazarlar, yönetmenler, eleştirmenler, oyuncular, tiyatro sahipleri ve bizatihi hükümetlerin kültür bakanları böyle bir buluşma gerçekleştirmedi ya da talep dahi etmedi.
Sorun derin, seyirci az, oynanacak oyun bulmak zor. Sayısal açıdan çok miktarda tiyatro var gibi görünse de seyirci sayısında oransal olarak ciddi bir düşüş var. Geçmiş yıllarda haftada 9 temsil yapan tiyatrolar bugün 1 ayda bu sayıya ulaşamayabiliyor.
Sorun sadece seyircinin ekonomisindeki bozulmada değil. Aynı zamanda eğlence anlayışındaki biçim değişikliği.
Haksız rekabet ise ayrı bir engel. Ödenekli tiyatrolar (devlet, şehir gibi) ciddi bütçeleriyle her türlü prodüksiyonu sahneleyebiliyor. Özel tiyatrolar ise bu imkandan, aldıkları devlet yardımına rağmen! yoksunlar. Üstelik pek çoğunun kendilerine ait salonları bile yok. Ödenekli tiyatrolar dekor, kostüm reji açısından zengin.
Özel tiyatrolar ise bu açıdan da tam anlamıyla fakir. Prova yapmak için dahi salon bulamayan özel tiyatrolar bir de salon kirası ödemek zorunda. Maliyetleri karşılayabilmek için hemen her şeyden kısmak zorunda kalan özel tiyatrolar ister istemez bilet ücretlerini yüksek tutuyor. Al sana burada da haksız rekabet çünkü ödenekli tiyatrolar neredeyse 6 ya da 8 kat daha ucuza bilet satıyorlar. Yüksek maliyet, az seyirci, kaliteli oyun sarmalından çık çıkabilirsen.
Peki, çözüm ne? Tiyatrolar en iyisi mi kapatılsın. Öyle ya, yeterince yazar yok, seyirci kaçmış, tiyatrolar zar zor perde açıyor, devlet de hevesli değil, o halde kapatalım gitsin.
Şaka bir yana, durum ciddi. Hemen her alanda çağ atlayan bu ülke, kültürde git gide karanlığa gömülmekte. Aydınlık bir gelecek için herkes vakit kaybetmeksizin görev başına.
Ey halkım! Kaldır başını sosyal medyanın dayanılmaz cazibesinden.
HABER REVİZYON DERGİSİ ŞUBAT 2013