Sunay Akın – Cadı Parmağı

Rakamları parmaklarımızı sayarak öğreniriz.: “Bir, iki, üç, dört, beş.” Bu sayma işlemini yaparken, parmak adlarını sıraladığımızı pek çoğumuz bilmeyiz. Serçe parmağının adı “pir” dir. Yanındaki yüzük parmağının adı ise “ekki. Orta parmağa “uç” denir.

Sonraki parmağımızı işaret etmek ve dokunmak için kullanırız, yani “dürt”. Son sırada yer alan parmağa da “baş” adı verilir. Parmak adlarını yan yana getirelim: “Pir, ekki, uç, dürt, baş”.

Ortaçağ hekimlerinde elin ortaparmağının apayrı bir önemi vardı. Hekimler ilaç karıştırmak için yalnızca bu parmaklarını kullanırlardı. Bunun nedeni, kalbe tek sinirle doğrudan bağlı olan bu parmağın, ilaçta zehir olması durumunda uyarıcı görevi görmesiydi. Sahi, nişan ya da evlilik yüzükleri neden kalbe doğrudan bağlanan sol elin orta parmağına takılmaz?

İlkokul sıralarında söz almak istediğimizde sağ elimizin işaret parmağını kaldırırdık. Oysa yaralara merhem sürmek için kullanılmazdı bu parmak. “Cadı parmağı olarak da adlandırılan sağ elimizin işaret parmağı, kara büyü yapılırken kullanılırdı.

Tansu Çiller’in partililerini selamlamak için yaptığı parmak işareti uğursuzluktan başka bir şey değildir.

Bana pek sert vurmuşlar bir yerlerim ağrıyor

Ya gün boyu bastıran bir uyku

Sevincin sesi çıkmıyor.”

Behçet Necatigil’in yukarıdaki dizelerle başlayan şiirinin adını yazmazsak dayak yiyen bir adam anlattı sanılabilir. Şiirin adı şudur: “Daktilo”… Gramofon gibi tahtından indirilen daktilo, parmaktan almaktadır adını. “Daktyl” parmak demektir. Eski Anadolu tanrılarının anası sayılan Kibele’nin Girit’teki mağarada Zeus’u dünyaya getirirken sağ elini toprağa bastığına inanılır. Toprakta izi çıkan beş ‘daktyl’in her birinden savaşçı rahip dünyaya gelir ve kalkanlarını vuruşturarak raksa başlarlar. İşte bunu bildiğimden daktilomu bir kenara atıp bilgisayar kullanmaya bir türlü el vermiyor yüreğim. Tuşlara her vuruşumda sözcüklerin kağıt üzerindeki dansını görebiliyorum.

Daktilo bir zamanlar gelişmenin, ilerlemenin simgesiyken günümüzde geri kalmışlığın göstergesi olarak kabul ediliyor. Oysa alıştığımız görüntüsüne hiç de kolay kavuşmamıştır daktilo. İlk daktilolar, daha doğrusu yazı makineleri halı dokuma tezgahlarına benziyorlardı. İşin garip yanı, daktiloya doğru atılan ilk adımın William Austin Burt adlı Amerikalı bir çiftçiye ait olmasıdır. Bu adımları koşuya dönüştüren ise Christopher Sholes’tir. Gazeteci ve aktör olan Sholes’in ilham kaynağını yakından tanıyoruz: Piyano!…

Sholes, tıpkı piyano gibi küçük çekiçlerin hareket etmesi sonucu yazı yazan bir makine yapabilmek için tüm servetini ortaya koyar. Günde hiç durmaksızın on altı saat çalışan kaşif amacına sonunda ulaşır. Ne var ki yalnızca bisküvi ve elma yiyerek çalıştığı günlerin ardından icat ettiği makineyi üretecek bir yatırımcı bulamaz.

Eliphalet Remington adlı yatırımcı Sholes’le masaya oturur ama parasını çöpe atıyor diye de eleştirilir arkadaşları tarafından. Remington, Sholes’in projesini, o günlerde üstünde çalıştığı yeni bir makineyle birleştirir ve böylelikle daktilo doğar.

Piyanodan esinlenilerek hazırlanan yazı makinesinin çizimlerini, üretmekte olduğu dikiş makinesiyle kaynaştırır Remington. Uzun lafın kısası, şu bizim yakından tanıdığımız daktilonun babası piyano, annesi ise dikiş makinesidir.
1874 yılında piyasaya çıkan daktilolar pahalı oldukları gerekçesiyle alıcı bulamazlar. Mark Twain, bu makinelerden alarak romanını daktiloyla yazıp yayınevine veren ilk yazardır.

Daktilonun öncülerinden olan bir başka yazar da Tolstoy’dur.

Karadenizli halk ozanlarından Maçkalı Kara Haydar, seksenli yılların başında İstanbul’a ailesiyle göç ettiğinde ailesiyle birlikte misafirliğe gelmişti evimize. Odamda şiirlerimi daktilo ederken, Kara Haydar’ın yedi yaşındaki oğlu kapıyı açarak içeri girdi. Hiç konuşmayan çocuk başını masaya dayadı ellerinin üstüne koyarak, dakikalarca daktiloya baktı. Sonra şunları söyledi, hayranlık taşıyan ses tonuyla: “Ne güzel çalaysun. Benim babam da kemençe çalay!…”

haber revizyon temmuz 2013 sunay akın 1 haber revizyon temmuz 2013 sunay akın 2

HABER REVİZYON DERGİSİ TEMMUZ 2013

Bir cevap yazın