Abdülhamit II’nin armağanlarını Japon İmparatoru’na sunduktan sonra, geri dönüş yolunda fırtınaya yakalanan ve 500’ü aşkın denizcimizle batan Ertuğrul, iki ülke arasında kurulan dostluğun simgesi olan bir gemidir. 1890 yılında yaşanılan bu facianın ardından İstanbul’a gelen Nakamuro Eijiro, “Çiçek Pasajı” olarak bilinen Hristaki Pasajı’nda “Japon Mağazası” açar. Burası, Japon kültürünü kente tanıtan ilk mağazadır.
Mağaza, İstiklâl Caddesi’ne taşınınca, Japonya’dan getirilen eşyaların yanında oyuncaklar da görünmeye başlanır. Japon mağazasını bir Beyoğlu çocuğu olan Giovanni Scognamillo’ya kulak vererek daha yakından tanıyalım: “Japon Pazarı, biz çocuklar için başlı başına bir dünya idi, hâlâ egzotism kokan. Sağdaki vitrin, boydan boya oyuncaklarla doluydu (ve bu konuda, karşı sıradaki, İpekçiler’e ait Bonmarşe’yi rahatlıkla bastırıyordu); askerler, kaleler, arabalar, tanklar, yelkenliler, gemiler, tabancalar, kovboy şapkaları, silah kılıfları, asker miğferleri, itfaiyeci üniformaları, bebekler, minyatür mutfaklar, buzdolapları, boylarına uygun mutfak takımları, alçıdan yemekler, meyveler, sebzeler vb. Sağ vitrinin giriş kapısına yakın köşesinde kimonolar ve Japon bebekleri, minik geyşalar, bol bol yelpazeler, şemsiyeler bulunurdu. Soldaki vitrin ise züccaciye çeşitlerine ve biblolara ayrılmıştı.”
EnolaGay, dünyaya getirdiği erkek çocuğuna “Tibbets” adını koyar. Çocuk büyür ve pilot olur. O da, annesinin adını verir uçağına. EnolaGay’in 6 Ağustos 1945 tarihinde, Hiroşima üstünde açılan kapakları bu kez 250 bin insanın ölümüne neden olan atom bombasını doğurur! Böylelikle, oyuncakla oynayan bir Japon çocuk, Nâzım Hikmet’in dizeleriyle ilk kez girer şiirimize:
Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
Uçurtması geçiyor ağaçlardan,
Siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.
Japonya’da çocuklar, geleneksel el sanatlarından olan kâğıt oyuncaklarla oynamayı severler; ama Sadako Sasaki’nin öyküsü oldukça farklı ve bir o kadar da hüzünlüdür…
Atom bombası atıldığında iki yaşında olan Sadako, on iki yaşına geldiğinde radyasyonun etkisiyle yatağa düşer. Bir Japon inancına göre kâğıttan bin turna kuşu yapanın dileği gerçekleşirmiş. Ölümün pençesine düştüğünü öğrenen Sadako, hasta yatağında başlar kâğıtlardan turna kuşları yapmaya!
5 Mayıs 1957’de, “Atom Bombası Çocukları” adına bir anıt dikilir Hiroşima’ya. Anıtın tepesinde omzuna turna kuşu konmuş bir kız çocuğunun heykeli vardır. Sadako Sasaki’dir heykeldeki çocuk… 646. turna kuşundan sonra gözlerini kapayan Sadako’nun etrafındaki rüzgâr, kâğıtlardan yapılan binlerce turna kuşunu uçurur yaz kış. On binlerce küçük el, savaşlar olmasın, çocuklar ölmesin diye Sadako’nun bıraktığı yerden turna yapmayı hâlâ sürdürmektedir.
Atom bombası öykülerinin en korkuncunu, eski bir Bursa evine açılan Kitabevi’nin bahçesindeki bir sohbet sırasında, Prof. Dr. Halil Rifat Alpay’dan dinledim: Nâzım Hikmet’in dünyadan ayrıldığı 1963 yılında, Ödemiş 27 Mayıs İlkokulu’nda öğrenci olan Alpay, izcilik eğitiminde kendilerine ezberletilen bir şarkıyı unutmamış.
Çocuklara neşe içinde söylettirilen şarkının sözleri şöyle:
Hiroşima Nagazaki
Hiroşima bum, bum, bum
Hiroşima Nagazaki
Hiroşima bum
Hihirrohito
Hiroşima Nagazaki
Hihirrohito
Hiroşima bum
Şarkıda adı geçen Hirohita, Hiroşima’nın ardından 9 Ağustos’ta Nagazaki’ye atom bombasının atılmasının ardından teslim olmayı kabul eden Japon İmparatoru’dur!
Tokyo Körfezi’ne demirleyen Amerikan donanmasına ait bir gemide 2 Eylül 1945 gününün sabahı Japonya teslim belgelerini imzalar.
Atom bombalarından ölen on binlerce sivil insan için mezarların kazıldığı günlerde, zafer kazanan Amerika’nın bayrağını Japonya’ya taşıyan ve güvertesinde teslim kâğıtlarının imzalandığı geminin adını, birkaç yıl sonra Kız Kulesi’nin beyaz duvarlarına yazılan şu yazıda görürüz:
Oysa, Ertuğrul fırkateyni Kız Kulesi’nden top atışlarıyla uğurlanmıştı Japonya’ya!..
Dostluk ve kardeşlik taşıyan Ertuğrul’u selamlayan Kız Kulesi’nin, nice Japon çocuğun katili olan bir ülkenin bayrağını taşıyan bir gemiyi İstanbul’da “Welcome” diye karşılaması, anıt eserin tarihine kara bir sayfa olarak girecektir.
Kız Kulesi, bir gün lokanta olmaktan kurtulacak ve direğinde Şiir Cumhuriyeti’nin bayrağının dalgalandığı bir sanat merkezine dönüşecek; buna yürekten inanıyorum. İşte o gün, kulenin eski dönemine ait hiçbir yemek listesi, hesap fişi ya da masalara konan servis kâğıtları atılmayacak…
O kâğıtlar, her 6 Ağustos günü kulede toplanan çocuklara verilecek ve yapılan turna kuşları Sadako Sasaki anıtına gönderilecek!..
HABER REVİZYON DERGİSİ AĞUSTOS 2013