Batı toplumları 19. yüzyılın başından itibaren kökleri tarihin derinliklerinden gelen kin ve öfkeyle yoğrulmuş bir anlayışla aralarında kutsal bir ittifak yaparak kendi dışındaki dünyayı meşru görmeyen, kendi dışındaki kültürleri ve inançları yok etmeyi esas alan tarihi bir misyonu görev edinmişlerdir.
Bu şekilde batı dışı oryantal toplumların kontrol edilmesi ve batılılaştırılması projesi uygulamaya konmuştur; Bu asimilasyon projesi zaman içinde batı kapitalizminin gelişme dinamiklerinden beslenerek güçlenmiş, batı kültürünün tüm dünyada evrensel bir kültür olarak görülmesini sağlamış ve sonun da birleşik kutsal ittifak olan Amerika destekli Avrupa Birliği projesi olarak ortaya çıkmıştır.
Bu kutsal ittifakın gerçekleşmesinin ardından doğu toplumlarına karşı insan hakları ihlali faaliyetlerinde ortak hareket eden Amerika ve Avrupa Birliği karşısında doğu toplumlarının doğal bir refleks içinde kendi savunma mekanizmalarını harekete geçirmesi her seferinde kendi aralarında batı karşıtı bir tehdit olarak algılanmıştır. Evrensel manada her toplumun kendi kültürel gelişimini sürdürmesi ve hangi gerekçelere dayanırsa dayansın başka kültürlerin istilasına karşı varlığını koruması meşru bir durumdur. AB bazı ülkeleri üyelik vaadiyle ve buna bağlı yaptırım kriterleri ile ele geçirmekte, bazı ülkelerde ise iç harp çıkarıp hukuk dışı askeri müdahaleler yapmaktadır.
Avrupa refah içinde yaşarken hedef ülkeler her gün terör korkusuyla yaşayan yoksul insanların ülkesi haline getirilmiştir.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu Avrasya coğrafyası, Ortadoğu, Asya, Afrika ve Kafkas topraklarına dek dünyanın her köşesinde çoğunluğu İslam olan ve batılı olmayan kültürlerin kendi değerlerine dayanarak, kendi kimliklerini yeniden inşa etme çabaları ve çok genel anlamda ulusal milliyetçilik ideolojileri batıda tehdit olarak algılanmaya devam edecektir. Bu bakımdan batı kapitalizmi kendi emperyalist dinamikleri karşısında engelleyici olarak gördüğü bütün bu direnç noktalarını ortadan kaldıracak olan çeşitli projeleri ya destekleyecek ya da doğrudan kendisi müdahaleci olacaktır. Bunun bariz örneği olan birkaç işgal faaliyetini çok yakın süreçte hep birlikte gördük ve Türkiye’nin de içine çekildiği önemli bir tarihi döneme şahit olduk.
Hedef ülkede yaratılan diktatörlere yıllarca destek olunmuş ve sonra İşgale gerekçe olsun diye halk sözde zalimlerden kurtarılmak için ülkelere girilmiştir; Tabi ki ülkelere girilmişken de yeni yöneticiler kendi elleriyle atanarak kontrol ele geçirilmiştir. Projede yer alan ülkeler farklı da olsa işgal modelleri birbirine yakındır.
Diğer ülkelerden farklı olarak ülkemizin projede daha özel ve zorlu bir konumu vardır; Türkiye’nin Batı karşısındaki konumunu ön plana çıkaran şey sadece jeopolitik nedenler değil, aynı zamanda Türkiye’nin Batı karşısında tarihte kurduğu en büyük imparatorluğu kaybetmiş olmasıdır.
Bir imparatorluğu kaybetmek şekil olarak bir coğrafyayı kaybetmek gibi görülebilir, fakat onu aşan bir anlamı vardır ki o da batı uygarlığı karşısında kendi uygarlık dünyasının dayalı olduğu ilkelerin yıkılışıdır. Problem böyle ele alınınca Türk toplumunun batı karşısındaki konumu belki de daha dramatik hale gelmektedir. Bugün geldiğimiz nokta bu tarihi sürecin devamı ve vahim neticesidir.
Mısır olayı ile devam eden yaptırım ve işgal süreci, ülkemizin de içine çekilmeye çalışıldığı ve hadiselerin tırmandığı tarihi bir süreçtir. Projenin son aşamasında hiç şüpheniz olmasın ki Türkiye vardır ve ülkemizde yıllardır bunun alt yapı hazırlıkları yapılmıştır. Burada Türkiye’nin Atatürk sonrası başlatılan ve yıllar süren dönüştürme sürecinde CHP, DP, AP, DYP, ANAP, MHP, RP ve AKP dönemlerinde verilen dış siyasi tavizlerin ayrıntısına girecek değilim. Zira bu konular ayrı bir tartışma hatta bilimsel bir tez konusudur.
Mısır gibi bir ülkenin bile neye uğradığını şaşırdığı bu tehlikeli kavşakta değerlendirilmesi gereken asıl önemli husus ABD destekli AB faaliyetleri karşısında Türkiye siyaseti açısından ülke yararına durulacak bugün ki konum ve izlenmesi gereken dış siyasi stratejidir.
Böylesine uluslar arası boyutlu üstün yetenek ve milli strateji gerektiren bir durumda Türkiye’yi zarara uğratmadan düzlüğe çıkaracak akademisyen ağırlıklı, konularında uzman siyasi bir kadroya her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır.
Gelelim bu proje bütünü içinde yer alan Mısır olaylarına;
Projenin tamamını görmeyen duygusal bir anlayış içinde, Mısır’da meydana gelen olayları ülke halkının demokratik çabaları olarak görmek yanlış olur. Mısır hadisesi de genel işgal projesinin bir parçasıdır, farklı olan ise ülke şartlarına göre değişken olan işgal biçimidir. Son olaylar göreve getirilen ancak istenileni tam olarak yerine getiremeyen yönetimin tekrar sözde askeri darbe ile görevden uzaklaştırılması ve bu görevin bir müddet askerlere verilme hadisesidir.
Burada acı olan her iki halde de yüzlerce din kardeşimizin gerçeği görmeksizin, kardeş kavgası ile katledilmiş olmasıdır. Özgürlük ve barış adı altındaki bu kanlı katliamların acı çeken tarafı diğer ülkelerde olduğu gibi Mısır halkıdır, zafere ulaşan taraf ise yine işgal güçleridir. Batılının buradaki plânı önce iki tarafı birbirine kırdırmak daha sonra da uzlaştırıcı ve kurtarıcı rolü ile sahneye çıkıp her iki tarafı da en iyi kontrol edebileceği nihai yönetimi oluşturmaktır.
Son katliamın sebebi, batılı işgalcilerin olaya müdahale sebebi yaratmaktı ve öyle oldu; ABD Senato üyeleri John McCain ve Lindsey Graham derhal Mısır’a gelerek geçici Cumhurbaşkanı Adli Mansur, geçici Başbakan Hazım el-Biblavi, geçici Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed el-Baradey ve Savunma Bakanı Abdulfettah es-Sisi ile görüştüler ve Mursi serbest kalmalı mesajını verdiler.
Askeri yönetim tarafından görevden alınıp hapsedilen Mısır’ın seçilmiş ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve siyasi tutukluların serbest bırakılması çağrısında bulunan senatörler, demokrasiye geçiş yapılmazsa iki ülke ilişkilerinin de kötüye gideceği uyarısında bulundular.
Düzenlenen basın toplantısında Senatör McCain, “Demokrasi, istikrar, ulusal uzlaşı, sürdürülebilir ekonomik kalkınma, turizm ve yatırımın Mısır’a dönmesi için tek yol demokrasiden geçmektedir” dedi; Tutuklatarak yeterince ders verdiklerine ve artık söz dinleyeceklerine inandıkları Müslüman Kardeşlerin de yönetimde yer alması gerektiğini vurguladılar.
McCain, Mısır basınında ABD aleyhinde yapılan yayınların iki ülke ilişkilerine zarar verdiğini belirterek, tüm tarafları kapsayacak ulusal diyaloğun sağlanması, şiddetin kesinlikle reddedilmesi, Genel ve Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin gerçekleştirilmesi için gerekli anayasal değişiklerin bir an önce yapılması çağrısında bulundu.
Durum odur ki işgalcilerin Mısır’da da plânları başarılı olmak üzeredir ve orada da sona doğru gidilmektedir. Tüm bunlar olurken bugün ülkemizde ve tüm İslâm âleminde anlamsız bir şekilde asıl gerçek göz ardı edilerek halâ Mısır’lı darbecilere karşı gösteriler yapılmaktadır. Gösterilerin muhatabı bu olayların asıl sebebi olan işgal devletleri olmalıyken ne yazık ki ülke politikaları çıkar ilişkisi gereği bunu önlemektedir.
Mısır sonrası hangi ülke sıradadır onu ancak işgalciler bilir, bizim bildiğimiz bir şey var ki o da bu coğrafyada daha çok acıların çekileceğidir.
Ancak Avrupa Birliği Ülkeleri şunu asla unutmamalıdır; “Masum insanları öldürmenin üstünü kapatacak büyüklükte bir bayrak yoktur” ve tarih bu olanların hesabını elbet soracaktır.
Bir milleti yok etmek mi istiyorsun;
Darbelerle demokrasiyi işlemez hale getir,
Her seferinde siyaseti yeniden tanzim et,
Kadrolaşma yaparak devleti yönet,
Ülke gündemini sanal sorunlarla meşgul et,
Halkı Atasına düşman et,
Askerini imha et,
Bayrağını paçavra et,
Tarihini ve milli kahramanlarını unuttur,
Ekonomik özgürlüğünü elinden al,
Her türlü yabancı parayı kullanılır hale getir,
Rüşveti ve yolsuzluğu yaygınlaştır,
Borçlanmayı ve kredili yaşamı teşvik et,
Gümrük birliği ile ithalatı serbest bırak,
Milli yatırımları durdur ve milli serveti yabancıya sat,
Ekonomiyi dışarıdan idare et,
Yabancılara toprak ve mülk edinme hakkı ver,
Anayasayı rayından çıkar,
Adaleti payanda et,
Basını yandaş et,
Etnik ve azınlık dilinde eğitimi serbest bırak,
Milli dili ve kültürü tahrip et,
Manevi değerleri ve ahlâkı yozlaştır,
Dini kontrol altında tut ve inancı zayıflat,
Azınlıklara imtiyazlar ver,
Azınlık dinlerini teşvik et,
Düşmanları baş tacı et,
Teröristleri meclise taşı,
Ayakları baş, başları ayak et,
Korku rejimi oluştur,
İtiraz edeni men et…