Yüksel Güleç – Ben Barış İstemiyorum!..

Böyle bir başlık atınca, bir an kendimi başrolde Nicolas Cage’ nin oynadığı “Savaş Tanrısı” filmindeki “Yuriy Orlov” gibi hissettim. Kendimi binlerce silahı pazarlayacağım üçüncü dünya ülkelerini düşünen biri gibi zannettim. Ne diyordu Yuri Orlov? “Dünyada 550 milyon ateşli silah bulunmaktadır. Bu da her 12 kişiden birinin silahlı olduğunu gösterir. Tek soru: Geri kalan 11 kişiyi nasıl silahlandırabiliriz?” Evet, o filmin en can alıcı noktasıydı bu söylenen. Ama merak etmeyin, benim dünyayı ya da başka bir gezegeni silahlandırmak gibi bir niyetim yok.

Sinemalarda macera, savaş veya benzeri atraksiyonlarla dolu filmleri sevmeme rağmen günlük hayatımda gayet barışçıl biriyim. “Ben barış istemiyorum” derken kastettiğim ise eskiden, yedi sekiz senede bir gelen, son zamanlarda ise nerdeyse üç dört senede bir tekrar eden varlık barışı, mali barış veya benzeri isimlerdeki, her türlü barışı artık istemediğim.

“Yüzde ikiyi öde, gerisini boşver.”

Bildiğiniz gibi son varlık barışı sayesinde yurt dışındaki nakit, döviz, menkul kıymet ve benzeri varlıkları 31/07/2013 tarihine kadar beyan ettikten sonra, yüzde iki gibi gayet düşük bir oranla verginizi ödeyerek sistemin içine sokabiliyorsunuz. Ayrıca mali idare bu varlığın kaynağını, bunca zamandır neden saklandığını ve beyan edilmediğini hiç bir şekilde sormayacak.

Yüzde ikiyi öde, gerisini boşver. Burada aslında şu anlatılmaktadır bence; “Parayı nasıl kazandıysan kazandın, legal mi değil mi önemli değil, ister vergi idaresinin yakalayamadığı kaçırdığın vergi olsun, ister kara para olsun, ister illegal yollar ile kazanmış olduğun başka paralar olsun, gel onu şu an beyan et, hadi kimsenin kalbi de kırılmasın, yüzde iki vergi öde, el sıkışıp barışalım”.

“Kümesteki Kaz Muamelesi Görenler…”

Ama bu tarafta kümesteki kaz muamelesi gören ve doğru düzgün çalışıp vergisini zamanında ödemek için çırpınan diğerlerine, vergi içermeyen sadece çapraz kontrollerde işimize yarayan BA, BS formlarındaki en küçük hatada bile yüzlerce liralık ceza kes!..

Her iki üç senede bir bazılarının ödemediği vergilerin faizlerini sileceksek, kaçırdığı vergileri daha düşük vergi oranları ile sisteme sokmak için tırmalayacaksak, sorarım size, sistemler kurmak için biz neden uğraşıyoruz? Muhasebe kayıtlarını düzenlemek, evrakı kaydetmek, doğru düzgün finansal tablolar yapmak için neden uğraşıyoruz? Ne mükellef açısından ne de muhasebe ve benzeri taraflar açısından hiç bir şeyin ciddiyeti kalmıyor. Bunun sonucunda muhasebeciler veya müşavirler, mükellefe olması gerekenler hakkında bilgi verdiklerinde alınan cevap şu oluyor; “aman boşver nasıl olsa bir iki sene sonra af çıkar.”

“Boşver, nasıl olsa bir iki sene sonra af çıkar.”

Madem yüzde iki size yetiyor, halen uygulanan yıllık vergi oranlarını bir kaç puan düşürün ki, vergi kaçırmayı planlayanlar için, bu yaptıkları iş daha pahalı olsun ve vergi kaçırmak yerine mevcut vergiyi ödemenin daha avantajlı olduğunu görüp bu işten vazgeçsinler. Mali disiplin bir iki yılda bir af çıkartarak sağlanamaz. Tam tersi dürüst mükellefleri de o yöne doğru döndürmeye başlarsınız.

“Mali Disiplin Nasıl Çalışmalı?”

Mali idarenin nasıl çalışması gerektiği hakkında size küçük bir şey anlatayım. Haziran ayı içerisinde Batum’a küçük bir seyahatim oldu. Bir arkadaşım beni orada gezdirirken, küçük tekerlekli bir römorkta doğu bloğu ülkelerine has içilen Kvas adı verilen alkolsüz bir içecek gösterdi. Sokağın köşesine çekilmiş olan römorkun başında yaşlı, tonton bir teyze plastik bardaklara doldurup bu içeceği satıyordu. Ortalama iki bardağa 50 kuruş verdik.

Parayı alan teyze önce, bizdeki kredi kartı cihazlarına benzeyen yazar kasasına o tutarı yazdı, fişini kesti ve ondan sonra bardakları doldurdu. Ben şaşırmıştım. Orada böyle bir mali disiplini nasıl olup da aldıklarını düşünmeden edemedim. Ama sonra aklıma ülkemizdeki bu aflar ve sonrasında maliyenin yaptığı saçma ceza ve uygulamalar geldi. Bu uygulamalar böyle devam ederse, vergi oranları biraz olsun düşürülmezse, KDV ve benzeri dolaylı vergiler yerine, vergi tabana adaletli bir şekilde yayılmaz, her iki üç senede bir bazı kişilere aflar ve benzeri uygulamalar yapılmaya devam eder ise yukarıda bahsetmiş olduğum mali disiplin zor kazanılır.

Neyse, yeni gelir vergisi kanunu tasarısı da ortaya çıktı. Bir sonraki yazımda bu tasarı hakkında da bir kaç satır kelam edeceğim. Yeni kanunumuz (eğer Meclis’ten geçer ise) vatana millete hayırlı olsun.

Gelelim iş güvenliği cephesine. Birçok şirket bir temmuz yaklaşırken iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi bulmak için çırpınmaya başlamışlardı.

Sağolsun daha çok yeni olan kanun ile ortaya çıkmış olan iş güvenliği şirketleri de kuzu sürüsünün içine dalmış kurtları aratmadılar.

Şirketleri karşılaşacakları cezalar ve benzeri uygulamalar hakkında her çeşit bilgi ile (E-mail, faks, vs.) bombardımana tutarak birbirleri ile kıyasıya yarışmaya başladılar.

Daha düne kadar olmayan bir mesleğin, çok hızlı bir şekilde üye kazanması insanı endişelendiriyor. Peki, bu iş güvenliği firmalarının verdikleri hizmetlerin kalitesini ölçecek, değerlendirmeler yapacak kamu gözetim kurumu benzeri bir kurum varmı, varsa bile pıtrak gibi çoğalan bu firmaların tamamını kontrol edebilecek kapasiteye sahip mi?

Neyse ki daha önce ki birçok kanunda da yapıldığı gibi sonrasında ne olur düşüncesi olmayan kanunlar yürürlüğe girmeden ya da yolun başında iken güncel hayata uymayan bazı kısımları tıraşlanıyor.

Son zamanlarda her işte kendini Osmanlı İmparatorluğu’na benzeten devletimizin ilgili icra makamları, kanunların çıkarılması hususunda Mehter Takımı’nı örnek olarak almışlar zannedersem. Çünkü herhangi bir kanunu onayladıktan sonra mutlaka bir kısmını çıkartıp bir kısmına ek yapıyorlar; tıpkı Mehter Takımı’nın yürüyüşü gibi üç ileri bir geri adım atarak ilerliyorlar. Son çıkan iş kanunumuzun 01 Temmuz 2013 ve 2014 yılında yürürlüğe girecek olan maddelerini birer sene erteletecek torba yasa yolda.

Alın işte Mehter Takımı yürüyüşü. Hayırlı olsun!..

haber revizyon temmuz 2013 yüksel güleç 1 haber revizyon temmuz 2013 yüksel güleç 2

HABER REVİZYON DERGİSİ TEMMUZ 2013

Bir cevap yazın